Rıdvan DİNÇER
KALABALIKLAR DURUN! BU ÇIKMAZ CADDE!
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
”Eğer sen yeryüzünde yaşayan insanların çoğuna uyacak olursan, bunlar seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar sadece zanların (a-tabi olup) peşinden gider, sırf tahmin yürütme (ve kuruntu ile kurgular kurar ) yalan atarlar! ” (En'âm- 116)
Hayatın olurları ve olmazlarının temel işaretlerini sunan “Vahiy” ayette, Allah’ın yolunu Sebililleh” Bu yoldan sapmayı “Delalet” saptırma işlevini yerine getiren çoğunluklar için “Kesret” ve çoğunlukların yaslandıkları-dayandıkları boşluğun “Zan” Olduğunu bildirir. Yeryüzünde ki bu çoğunlukların temelsiz düşünce ve tahmin ile kuruntular “Yâhrusun” yalanlar, ürettiklerini bize bildirir.
Ayettin öncesi (sibak) ve sonrası (siyak) dikkate alındığında; günlük hayatın problemlerindeki yasama ve hâkimiyet anlayışına ilişkin “İslâmî bakışın mahiyeti somutlaşmaktadır” Helâl ve haram kılma işinde Allah’tan başka hakem edinmenin kabul edilebilir olmadığını, hayatta karşılaşılacak problemlere ilişkin kitabın “hak” İçerikli olup değiştirilemeyecek bir kaynak olduğu hakikati vurgulanır. İnsanların bu kaynaktan gayrı “benimsedikleri ve (anlam yükleyerek) yararlı gördükleri şeylerin” ise kesinliği söz konusu olmayan “Zanna” uymaktan başka bir yol olmadığını, bunun ise sadece sapıklıkla/delalet ile sonuçlanan bir tutum olduğu hususunda uyarmaktadır...
Bu yüzden Allah’ın elçisi ve ona tabi olanlar, sayıları ne kadar çok olursa olsun, insanların kendi kendilerine belirleyip gösterdikleri “Helaller ve haramların her türlüsüne” uymaktan sakındırılmaktadır. Hakikati/doğru olan ölçütleri “sayıların çokluğu değil” Allah’ın kendisi belirler.
Ayet ile ilgili olarak Fi Zîlalil Kur’an’da; İnsanların düşünceleri, değerleri, ölçüleri, davranışları ve hareketleri üzerinde egemen olacak temel bir kuralın varlığı zorunludur. Bütün bunlardan hangisinin gerçek hangisinin batıl olduğunu belirlemek için temel bir kural kaçınılmazdır.
Böylece sorun, insanların değişken arzularının ve kanıtlanmış bir bilgiye dayanmayan çıkarlarının sorunu olmaktan çıkar. Sonra tüm bu sorunlar için ölçüler koyan ve insanların kullar hakkındaki hükmüne başvurdukları, değer yargılarını aldıkları bir merciinin bulunması zorunludur.
Kuşkusuz değişken yargıları doğrultusunda bu hükümleri belirleyecek olan “toplumun” kendisi değildir. Toplumsal yapının ve maddi dayanaklarının değişmesiyle değer ve hükümleri değişen toplum bu konuda söz sahibi değildir.
Çünkü tarıma dayalı toplumun değer yargıları ve ahlâk kuralları ayrı, sanayi toplumunun değer yargıları ve ahlâk kuralları ayrı olacaktır. Kapitalist burjuva toplumu için ayrı değer yargıları ve ahlâk kuralları olduğu gibi, sosyalist ya da komünist toplum için de farklı değer yargıları ve ahlâk kuralları söz konusu olacaktır.
Ardından bu toplumların yargılarına uygun şekilde insanların davranışları için farklı ölçüler konacaktır. İslâm bu esası tanımaz ve onaylamaz. İslâm kendine özgü bir değer yargısı tayin eder. Onu da yüce Allah belirlemiştir. Aynı zamanda bu değer yargısı toplum biçimlerinin değişmesiyle değişmeyen bir esastır. Bu değer yargısı dışına çıkan toplumun İslâm literatürün de adı bellidir. Bu toplum İslâm dışı, cahili bir toplumdur. Allah’a ortak koşan bir toplumdur.
Çünkü bu toplum değer yargıları, ölçüler, düşünceler, ahlâk kuralları, düzen ve sistemler hakkında Allah’ın bildirdiklerinin dışında Allah’tan başka -insanlardan- birtakım kimselere yetki tanımaktadır. Şeklinde ayeti tefsir eder.
“Delalet ve Allah’ın yolu konusu”İnsanın yaratılış amacını ve ondan sapışı kuşatan, iki hayat tarzını ifade eden iki yol ve yöntem olarak karşımıza çıkar. Üçüncü ve ara bir form ve yol yoktur. Delalet öncülüğünün piri olan İblis, her yol ve yöntem ile mücadelesinin nasıllığını ilan etmiş ve ayarttığı kimseler ile beraber boş durmadan çalışacaktır. Bizimde elbette sözümüz olacaktır, olmalıdır! Kutlu yolun yolcuları olan Allah elçileri ve Salih insanlar gibi…
İnsanlar üzerinde planlar programlar “Yasalar” yapabilir; onları etkilemek için her türlü algı yöntemi kullanabilir, İnsan/ Toplum mühendisliği yapabilirsiniz. Neticede “insan kararı- kararlılığı” kendisinden ayrılmaz bir parçadır. Gönlünü delilsiz, faydasız, anlamsız ve kuruntu olabilecek… Eylem ve tarafgirliklere açmadığında, karşı durduğunda, insan ve toplum üzerinde yapılan mühendislikler karşılık bulmayacaktır. Ne hazindir ki içinde bulunduğumuz ahval, olması gerekenin tam aksi olsa da!
Çoğunluklar! Bazen ürkütür, bazen coşturur, bazen saptırır. Bazen de insanı derin düşüncelere salar… “İçimizdeki iyi ve kurtarıcı kahramanı harekete geçirir” Sihirli bir değnek misali” İnsanlığa dair bir umut olmak, zihinlere bir kıvılcım çakmak, merhameti ve adaleti yeryüzü imkanlarıyla paylaşma ve paylaştırma arzusu ve düşüncesi alır uzaklara götürür insanı… İnsanlar çekişmesin, boğuşmasın, birbirini yemesin… Kulluğu tercih etsin ve de her iki dünya da mutluluğu yakalasın diye!
Lakin şehrin sokaklarına ve caddelerine çıkıldığında manzara bambaşkadır, vakıa hiçte öyle “sihirli bir değnek gibi!” evirilip çevrilecek cinsten değildir. Hem de çok zorludur, çoğunluklar hiçbir konuda sukut bilmez, söyleyecek muhakkak bir şeyleri vardır! Bazen doğruya meyleder sözler ama tercih ettiği saflar doğruya ve doğrulara karşıdır. İnsan böyle bir vakıa karşısında hayıflanır ve sisli düşüncelere kapılır. Ama yol belidir… durmak yok.
“Çoğunluk etkisi” sihirli bir değnek gibi insanların benliğini elinden almış ve bir sarraf gibi işlemiştir, tıpkı bir çömlek yapıcısının çömleğe şekil vermesi gibi” Böylece insan, fıtratına uzak olarak benliğini kaybetmiş ve özüne yabancılaşmıştır. Hareket ettirici olan, artık çoğunluklar ve de çoğunlukların beslediği, öncü ve öncülerdir. Artık “İmtiyazlılar sınıfı” kaçınılmaz bir ihtiyaç olarak sahneye çıkmış toplumun süper adamları, kurtarıcıları oluvermişlerdir.
Bu doyumsuz ve iştahı kabarık canavarları durdurmak isteyen ve çoğunlukları fıtratları ile buluşturma gayreti gösterip “Durun kalabalıklar bu çıkmaz cadde diyenler” garabet şaşkınlık ve kuşku ile karşılanmış ve tepki olarak kendilerineuzatılan güllerin dikenine! Gözleri takılır! Gönüllerine batar olmuştur! Uzatılan gülün kokusu, rengi ve güzelliğine ve gönülden merhamet ve saflık ile uzatılan ele gözler artık kördür…
Çoğunluklar, Çağının esiri… Görünmez prangaları olan köleler mi!? Yoksa prangalarını gönüllü olarak takınan, süs olarak görenler mi? Kendisindeki müthiş kabiliyetlerin, gücün ve enerjinin farkında değiller mi? Karar verdiğinde önünde durulmaz olan o keskin iradesini nereye saldı bu insanlar? Kazanç saydığı küçük ve geçici değerler için yoksa satmış mıydı, benliğini ve geleceğini!? Bu kadar ucuza, bu kadar değerli olanı satanlar için “Aklını peynirle ekmek yemiş”herhalde, diyesi gelir insanın!
“Çoğunluk/Ekseri” İster buna, başkaları yapıyor diye aynı şeyleri yapma ve yönelme hastalığı olan ”Sürü etkisi” veya insanların belirli bir şekilde düşünmesine veya davranmasına neden olan önyargılardan beslenen “Çoğunluk etkisi” veyahut “kişi sayısı arttıkça, ilginin artma sebebinden bağımsız bir şekilde bu akıma ”Çoğunluklara” dahil olma hastalığı” olan “Sürüden kaçan koyunu kurt kapar” korkusu ve endişelerinin hâkim olduğu “Sürü psikolojisi!” desin, fark etmez. Evet, bu olsa olsa toplumsal (küresel) bir Travmadır… “Zann ve Delalet” Travması… Bir çıkış yolu olmalı!
Hastalık ne midir? İnsanları evlerine tıkayan, dışarıdan girip içimizi kuşatan “korona-Covid” değildir elbet! İnsanın Ruhunu ele geçirip bedeninin ve zihninin tüm zerrelerini uyuşturan “Delalettir” Kalbin derinliklerinden -İçten kuşatan- Bir hastalık. Kutlu rotadan alıkoyup Allah sevgisinden, Allah’a bağlılıktan, Allah’ın gösterdiği yoldan saptıran bir hastalık. Doğrudan sapmak veya doğruları da sapkın olan tercihleri doğrultmak üzere kullandıran bahse konu olan hastalık “Delalettir”. Önlem ve tedavi ise, Allah’a ulaştıranyoldur (Sebilillêh). HayataHakem kılınması gereken temel ve biricik yoldur. Bu yolda, insanlığın bilgi ve eyleminin biricik kaynağı ve referansı olan İlahi kelamın “Kur’an’ın” kendisinden geçer.
Sürü psikolojisine sahip çoğunlukların,Allah’tan gayrı hayata hakem kıldıkları varlık ve olgular karşısında her şeye rağmen Hakk-ı kuşanmalı “Kral çıplak diye haykıran bir çocuk saflığı ve edası ile” insanların idraklerine haykırılmalı! Tıpkı çoğunluklar, kalabalıklar, öncü ve önderlikleri! tasvir eden bir sahne de tasvir edildiği gibi…
Alabildiğine geniş gözüken bir caddede!Çoğunlukların takip ettiği öncü(ler/lükler)… Arkalarına hınca hınç takılmış kalabalıklar... Öndeki lider ve kadroların, giyim kuşamı fiyakalı ve etkileyicidir, yürüyüşlerinde kararlı, kendilerinden öyle eminler ki... Sahnenin verdiği coşkuya kapılan kalabalıklar! Kafalarını çıkarıp öncülerini süzerler! Sahnenin sihrine kapılıp “doğru yolda gidiyor olmalı! ” Yoksa bu kadar emin yol almazdı! Diye düşünürler… Çoğunluklar “Zan ve kuruntu” ile izlerince coşku ile takibe devam ederler.
Ve bir ses duyulur” Kalabalıklar durun! bu çıkmaz cadde!”
Kendinden Emin olan öncü(ler) duraklar, telaşlanırlar! “Fakat bu olabilir mi? ” diye düşünüp arkalarına göz atar(lar) ve “Doğru yolda gidiyor olmalıyım” diye düşünürler… “Bakın, beni kaç kişi takip ediyor. Oh evet, kesinlikle doğru yolda gidiyor olmalıyım, eğer yanlış yolda olsa idim bu kadar kalabalıklar beni takip etmezdi” der… “Zan ve kuruntu” ile yığınları arkasına takar… Yürüyüşlerine devam ederler.
Dünya Caddesi (hayatı) çıkmazda olanlara ilişkin bize düşen; “durun kalabalıklar! Burası çıkmaz cadde” uyarısı ve bilinçlendirme eylemliliğidir. Örneklikleri Kur’an’da zikredilen, atalarımızın bizlere kalan yolu ve mirasıdır. Bu duruş ve eylemlilik, tıpkı;
“Hani (İbrahim) babasına ve kavmine demişti ki: "Sizin, (Şu başına toplanıp durduğunuz ) karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz (Kendinizi yürekten adadığınız) bu temsili (biçimsel nesneler- temsiller) heykeller nedir?” (Enbiya, 52)
Diye, Durun Kalabalıklar, Bu çıkmaz cadde! Uyarısı yapıldığında…
“Bunun üzerine kendi nefislerine (vicdanlarına) başvurdular da; "Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (Biziz-Bizleriz)" dediler.” (Enbiya, 64)
Diye, duraksar telaşlanırlar! Demek kiinsan içindeki iyiliği öldürmeli, önce kendi yaptığı yanlışı iç dünyasında örtmeli ve kendisinin yaptığının doğru olduğuna kendini inandırmalı, yoksa hayat çekilir mi? Ya bu kalabalıklar içten haykıran hakikati nasıl susturacak?
“Ne yapmalıyım diye telaş başlar”Peki ya tekrardan bu ses, bu çağrı duyulursa tahammül edilebilir mi? kendimi aldattığım ve örttüğüm bu hakikat bu haykırış bu ses! Sürekli beni yüzleştirecek olur ise! Hayır, hayır bir dur demeliyim! Ya kodese tıkmalı ya da toplumdan tecrit etmeli veyahut, hayat hakkına son vermeli! O insanlığa ihanet etmekte, kargaşa çıkarmakta “Tek doğru Omu…!” diye kurulu çarkın sürdürülmesi gerektiğine olan inanç ve bağlılıklar maalesef galebe çalar.
Tepkiler dinmez! Sen misin gönül karanlıklarına ışık tutan “Aydınlıklar” saçan diye! İbrahimler için suçlamalar, yargılama ve cezalandırma merasimleri tertiplenir… Önce suç ve suçlamalar yapılacak, Sonrasında;
“ Dediler ki: " onu yakın” ve ilahlarınıza yardımda bulunun. Eğer yapanlarsanız, "(Enbiya, 68)
Çoğunluklar ve imtiyazlılar sınıfı karar kılmıştır(İlahlar korunacaktır) yerleşik hayat kuralları ve kurucularından daha üst ve üstünde bir güç ve hakikat yoktur!… Çünkü bu toplum değer yargılarını, ölçülerini, düşüncelerini, ahlâk kurallarını, düzen ve sistemleri hakkında Allah’ın bildirdiklerinin dışında Allah’tan başka -insanlardan- birtakım kimselere yetki tanınmıştır. Bu yetkileri kaybedip sıradanlaşma korkusu ayrı bir korku, denize düşen yılana sarılır endişesine sahip çoğunlukların korkusu ise ayrı bir korku...
“ Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman edecek değildir.”(Yusuf, 103)
İman edenlerin sorunu, imanı kimseye zorla dayatmak değildir. En güzel yol olan Kur’an bildirgeleri ile: “Durun kalabalıklar bu sizin arkaya attığınız kitabın yasaları! Bizim de sizin yaratıcısı ve sahibimiz olan Allah’ın bizlerden istekleridir. Gelin beraber bu hakikate sarılalım, Allah’ı bırakıp bizler gibi yaratılmışlara bel bağlama zilletine düşmeyelim bu bizlere fayda vermez ve yakışmaz da! Rabb’imiz bizi uyarıyor; “insanların çoğuna uyacak olursan, bunlar seni Allah’ın yolundan saptırırlar…” diyelim.
“Demokrasi ve çoğunluk ilişkisini pekâla insanlar nereye oturtacak?” Allah’ım! Bu bahsettiğin çoğunluk, o çoğunluk değil diye mi sesler yükselecek..! Allah’ın bu uyarısı karşısında, uydurma ve dayatma olan ve çoğunlukların aslında söz sahibi kılınmadığı “buyur sunduklarımızdan beğen” dedikleri demokrasinin konumu ne olabilir! Velev ki çoğunluklar kurucu, seçici ve uygulayıcı olsun demokrasi “Hak ve hakikat” karşısında oturacak bir yere layık olabilir mi, asla!
İlginçtir tercihini demokrasiden yana kullanmak! Çoğunluklara uyma “Sürü psikolojisi değilmiş diye kendisini inandıranlar var! Durun kalabalıklar… Kendi dünyanız ve kişiliğiniz ile karar verin bu karar “Hesap terazinize” konacak. Sizin ve bizimle ilgili karar veren, Allah’ın kararını tanımayanların Allah indindeki değeri ne ki? Allah’ın merhametini kaybetmemize sebep olsun.
Durun kalabalıklar Anayasamız var!
Çoğunlukların bu araç ile yetki vermesi sonrası Kaç dönemdir dillendirilen fakat bir türlü yapılamayan “Yeni bir Anayasa” yapacaklar sanki daha önceki yasaları da insanlar yapmamıştı! Bu kendi çıkarından başka kutsal tanımayanlara uyan bir yoldur. Ya öbür tarafta Kur’an’ın, (Hayat bütünlüğünde yalnızca Allah’a itaat edileceğinin sembolü olan) “Secde edin” emri-yasası gereği - Alnı secdeye değenler ne diyecek” Böyle bir durum da “Allah’a rağmen” Yaratılmışın yasa yapması ve yetkilendirilmesi olacak iş mi!? Sözüm İslam’a karşı konumlanmadığını ifade edenleredir. Uyarımız ise tüm insanlığa…
“De ki; Muhakkak ki Benim salatım (namazım), ibadetlerim (kullukta uyduğum tüm yol ve yöntemler), hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En’am, 162)
Deki diye muhatap olanlar, pek ala bu durum karşısında ne diyecek… Nasıl konumlanacak. İslâm, İman, İbadet, Hayatta boşluk tanır mı? Mümkün değil! Hayatta boşluk tanımayan, kulluk prensiplerini ona göre seçilen elçiler vasıtası ile bildiren “ Allah’a rağmen” Çoğunlukların sessizliği... Çoğunlukların benimsemesi... Çoğunluklar adına “Yeni bir Anayasa” yapmak çoğunlukları doğru kılmaz... Doğru kılmadığı gibi “Allah’ın yolundan saptırırlar.” Bir toplum için kurallara uymak ve kuralların sağlayacağı güven ve intizam önemlidir ama bu kurallar eğer “Hakk” menşei taşıyor veya bununla beraber aykırılık taşımıyorsa, bunu tamamlayacak olan bir hususta uygulayıcıların “Allah sevgisi ve korkusu denklemini özümsemesi” gerçekliğidir. Olması gerekene erişinceye kadar bağlandığımız üstün değerleri korumak, tanıtmak ve hatırlatmak için…
Durun kalabalıklar!Allah göklerin ve yerin Rabb’idir. Tüm varlıklar ona muhtaç iken, “O’nu bırakıp yol gösterici, hayat kurgulayıcı olarak kendim(ize)e başka varlıklar mı edineyim! Ki Allah, bizim için ilim konusu olan her varlığı yaratmış ve emrine amade olarak her şey ona boyun eğmiş iken, Yaratanı bırakıp yaratılmışlarımı önceleyeyim, büyükleneyim… Kendisine itaat edip etmemekten dolayı cezalandırılıp mükafat göreceğimiz yasalar/Anayasa belidir o da, Allah’ın kitab olarak indirdiği Kur’an’dır. Durum bu ikenbaşka yasalar veya anayasalar mı!? Demek ki,çoğunluklar doğru bizler yanlış öylemi!
Durun kalabalıklar… Güven toplumuna ancak İman’a sadakat ile erişilir…Sapkınlıklara sessizliğinizocağınızı söndürür, sürü psikolojisi ve dürtüleri ile korumaya çalıştığınız her şeyi elinizden alır, sizi helak eder. Bakın ne kadar da Müslüman kalmış! Müslüman’ım diyen çoğunluklar. İslam onlara haya ve iffeti korumayı emreder iken… Bu konuda çoğunlukların geldiği aşama düşündürücü ve ürkütücü bir hal aldı… Sahiller mi? sokaklar mı? Daha tehlikeli? Vakılar, gönüllerin ve zihnin geçirdiği dönüşümün dışa yansımasıdır. Durumun vahametine kapılıp durun kalabalıklar minvali bir endişe ve çözüm girişiminde bulunmak gerekmez mi? İman sokaklarımızı ve yurtlarımızı terk ettiğinde huzurda, güven de terk etmeye devam edecektir.
Durun kalabalıklar… İslam’ın bir parçası, yasası olanKısas emredilir iken (dünyada bu yasadan haberi olmayan yok gibidir) elini kolunu sallayan insan öldürüp (kısas uygulanmıyor) dışarı çıkarılıp salınıyor ise bu durum, en yetkin kılınan veli ve ailesinin gönlünü kor ateş madenine dönüştürüp patlamaya hazır maden ocağı haline getiriyor ise… Tıpkı hayasızlık ve iffetsizlik yaygınlaştığı gibi bir çok haramlar helalleştirilecek, helaller haramlaştırılacak… Böylece sorunlar artacaktır. İlahi yasalara, iman’a sırt dönüldüğünde öncelikli olarak ahretimizi kaybederiz… Toplumdaki huzurun kaybolmasının bir cezası olarak!
Hakikati/doğru olan ölçütleri “sayıların çokluğu değil” Allah’ın kendisi belirler. Tüm insanlığın hoş karşıladığı işleri Allah hoş görmüyorsa, Allah’ın hoş gördüğü işleri ise tüm insanlık hoş görmüyorsa burada çoğunlukların her hangi bir ağırlığı, kıymeti harbiyesi olur mu? Kutsallaştırılan, Putlaştırılan varlıklar, çoğunlukların iradesi ile gerçekleşir iken, Allah indinde bırakın kıymet görmeleri aksine yerilir ve aşağılanırlar. Çoğunluğun işlediği cürümlerden pişmanlık duyan ve gönülden Allah’a yönelip tevbe edenin tevbesini yalnızca Allah kabul eder… Allah’ın af etiğini cezalandırabilecek, Cezalandırdığını af edebilecek yoktur.
Durun Kalabalıklar sizleri coşturan ve koşturan sayıların değeri yanlış!Sakın sizin bir milyar sayıya ulaşmış olmanız bir sıfır değerinde olmasın! Allah din günü olan Ahiretin, hesap gününün sahibi iken bu günde sayıların, milyarların, yaptırımı ne ki? İzin verilmediğinde hiç kimse konuşabilir mi!? Asla! İşte böyle bir günde, dünyada iken nefretinizi kustuğunuz, suçladığınız, hukukunu çiğnediğiniz… Hiçbir hürmeti gözetmeyip aşağıladığınız, iftira attığınız, öcüleştirdiğiniz… Yeri geldiğinde katlettiğiniz… Suçlarınızdan dolayı bir biriniz için en küçük bir yardımda bulunabilir misiniz!? Asla.
“…(Geride kalanlar) Dediler ki, bu gün Câlut ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok. Kesin olarak Allah’a kavuşacaklarını bilenler (İse dediler ki)” Nice Az olan topluluklar, Nice büyük, kalabalık olan topluluklara Allah’ın izni ile üstün (galip) gelmiştir.” Allah sabredenler ile beraberdir.” (Bakara, 249)
Allah’ın davetine icabet eden “yalnızca sana kulluk eder ve yalnızca senden isterim” Sözüne sadık kalmak için çabalayan kullar, çoğunluk etkisi ve psikolojisinden etkilenme değil tam aksine çoğunlukları etkileme ve doğrulmalarına yardımcı olmak ile görevlendirilmişlerdir. Allah’ın irademizi aklı selim ile kullanmayı kolaylaştırması, duası ile ” Fiy emenillêh”