Rıdvan DİNÇER
LANETLENMİŞLERE KARŞI OLMASI GEREKEN TAVIR
Debdebeli bir ihtişam ve güce sahip olmasına rağmen,
Calut’u ayakları altına alan sapan taşlı genci (Davud’u) anlamak,
zayıf görülenlerdeki “gücün” kiminle irtibatlı olduğunu bilmekten geçer!
Lanet okunacaklara merhamet duyarsan gün gelir o merhameti mumla ararsın!“Lanet olsun” söyleminin itici etkisi insanı tepkiye iter. Kökün kurumasına eşdeğer bir isteğin korkusunu harekete geçirmiş gibi “lanet okunmaz, lanet okumayın diye!” suratlar ekşiten bir tepki. Bu bazen insancıl refleks, bazen bu konudaki bilgisizlik, bazen de işlediğimiz cürümler nedeni ile bizim etrafımızda döner korkusudur.
Lakin “lanet” dileğini ”mağdur merkezli” bir ele alış ve okuyuş pek azdır. Böyle ağır bir talep hangi gönüllerden yükselir hiç düşündük mü? Kulaklarımızı iyi açalım, iyi açalım ki lanet okunacaklara merhamet duygularımız baskın çıkıp engel olmasın. Yoksa lanet (Allah’ın merhametinden uzak düşüp gazabına çarpılmak) bizi de kuşatır.
Kavram olarak “lanet” Allah’ın bağışlaması ve merhametinden kovulup uzak bırakılmayı ifade eder. Bu nedenle lanet okuma, Allah’ın gazap ve azabının devreye girmesi talebidir. Lanetin Allah tarafından gerçekleştirilmesi;dünyada rahmet ve başarıdan (muvaffakiyetten ) uzaklaştırmaya,ahirette ise azaba tekabül etmektedir.
Bu konuda, Allah’ın görevlendirdiği elçiler doğruyu ve yanlışı gösterip üzerlerine düşeni yapmışken, isyan edip hâddi-sınırı aşan -ötesine geçiş yapanlar- yaptıklarının karşılığını görecekken..! “Bedduaları” en son yapması beklenenAllah’ın rahmet elçileri, neden lanet ederler? Ne zaman lanet ederler? Kimler ve neden laneti hak eder? Sorularına, Kur’an’da detaylı cevaplar bulmamız mümkündür.
“İsrailoğullarından hakkı örtenler (küfredenler), Davud ve Meryem oğlu İsa’nın diliyle lânetlendiler. Bu, onların isyan etmeleri ve hadlerini (sınırı)aşıyor olmalarından ötürüydü.” (Mâide Suresi, 78)
Ayete konu olan Allah’ın elçileri, Davud ve Meryem oğlu İsa (a.s) neyin mücadelesini vermişler? Ve bugün kimler onları temsil etmekte? Laneti hak ediş olan isyan ve aşırıcılık -haddi aşma- kimlerde somutlaşmaktadır? Bu uyarı tarihin derinliklerinde kalması gereken bir gerçeklik olsaydı bizler bugün buna muhatap kalır mıydık!?
İsrail oğullarından küfredenler, görevlendirilen elçi ve ilahi mesajlara karşı inatçı ve isyankar olanları kapsamına almaktaydı. Ayetin indiği zaman diliminde ise; atalarının inat ve isyan yolunu takip etmekten vazgeçmeyip taassup ve çıkarları nedeni ile, entrika kurup “Kur’an’a” ve Resûl’e (a.s) karşı faaliyet yürütenlerini kapsamı içine almaktaydı. “Ayet onların aynı hataya düşüp lanetli yolu izlememeleri ve terk etmeleri için bir uyarı yapmaktaydı” Davut ve İsa’ın (a.s.) yolu olan, âlemlere rahmet olarak gönderilen elçiye, Muhammed’in (a.s.) yoluna tâbi olmaları istenmekteydi.
Beni İsrail’den olup ilahi mesajı duyduklarında, tesirine kapılıp gözleri yaşaran kutlu kervana katılanlar olduğu gibi, çoğunluğu isyan ve aşırıcılıktan vaz geçmeyip ısrar ettiler. Daha sonraki zamanlarda “lanet kervanında” birinci sırayı teşkil edecek kadar gündemde kaldılar. O kadar kilanet dendiğinde ilk akla gelen ırk hep Yahudiler oldu, hatta Beni İsrail olarak anılan bu güruhun tümünü kapsayacak şekilde “yêhud” ismi ön plana çıktı. İsyan ve aşırıcılıkta vukuatları o kadar çok ki, Hz. Yakub döneminden, Hz. İsa’nın katledilme girişimine ve de içinde bulunduğumuz bu yüz yıldaişgal ile hedeflerini neticelendirmek için hiçbir hürmet gözetmemeleri ve katliamları nedeni ile “lanet ile özdeşleşen bir ırk olarak” ön plana çıktılar.
Aralarında hakkaniyetli ve insancıl olanlarının, Siyonizm karşıtı olanların sayısı pek az gözükse de “sağduyu gösterenlerin” duruşu kıymetli bir örneklik arz etmektedir. Bu örnekliklerinden dolayı hidayet ile buluşmaları temennimizdir.
Bir yaprak dalından süzülerek düşer ve toprağa karışır, her anının ve her zerresinin başkalaşma sürecini kuşatan Allah, insanların aldatılmasına ve fıtraten vermiş olduğu hakların çiğnenmesine, baskı ve zulüm görmelerine, yurtlarından kovulmalarına, katledilmelerine razı değildir.
Hele hele bu mağdurlar, çocuklar, yaşlılar ve kadınlar olunca, zaman durur ve artık lanet yasası devreye girer. Lanetliler ile hayat boyu ilişkiler ve tavırlarda sorumluluk yasası bağlayıcı olur. Lanetliler ile oturmak kalkmak ticari ilişkiler… Anlaşmalar yapmak haram olur, bunun ferdi olması ile uluslararası olması durumu değiştirmez. Lanetli ile oturup kalkan lanetlenir.[1] Onlar ile ilişki sıradanlaşmış bir günah işlemeye benzemez. “Bu, tıpkı dostunu söyle kim olduğunu söyleyeyim” gerçekliğindedir, döner dolaşır ve ansızın bumerang etkisi yaparak çarpar insana.
Geçmişte, Beni İsrail’den hakikati örtenler,bu günkü paydaşları olan lanetliler kadar, tahribatı yüksek kitlesel bir soykırım yapmamış olmalarına rağmen birçok ayet-i kerime delanetle anılmışlardır! Günümüzdekilerin ve paydaşlarının laneti bu durumda nice olur!?. Bu nedenle gündemimizden düşmemesi gereken “lanet ve lanetliler” (merhamet gösterilmeyecek-gösterilmemesi gerekenler) konusunun önemine binaen, ilahi kelam tarihte yaşanmış bir kesit ile “iki elçinin dilinden dökülen lanet” ile bizi ve yolumuzu aydınlatır.
Bu konuda duruşumuzu ve nasıl konumlanacağımızı bizlere bildirir. “… Davud ve Meryem oğlu İsa’nın lisanları ile lanetlendiler” der. Burada (ayette), isyan ve taâsubu ısrarla sürdürenlere, Muhammed (a.s) dilinden de bir lanet “göndermesini” içermektedir. Elçilerin laneti, ilahi ölçülerden sapma ve uzaklaşma, isyan ve sınırı aşma neticesinde ortaya çıkmaktadır. “Akıl ettikten sonra”[2] dönüşü olmayan yolda ısrar edip devam etmek istemelerinin karşılığıdır bu. Bazen seçilmiş elçiyi katletmek,[3] bazen inanç esaslarını bozmak (eksiltme ve ekleme- değiştirme”tahrif”), sözleşmelere uymamak, bazen de aldıkları emri çiğneme ve delme yollarında ısrar ve inatlaşmadan kaynaklanmaktaydı. Tefsirlerde Davud’un (a.s) lanet edişi için, ön plana çıkarılan hususun bir ayette şu şekilde olduğu ifade edilir;
“Bir de onlara deniz kıyısındaki kent halkının ( uğradığı sonucu) durumunu sor. Hani onlar cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. 'Cumartesi günü iş yapma yasağına uyduklarında' balıklar onlara açıktan akın akın geliyor, tatil yapmadıkları (diğer) günlerde ise gelmiyorlardı. İşte biz, fıska sapmaları (yoldan çıkmaları) dolayısıyla onları böyle deniyorduk.” (A’râf Suresi, 163)
Davud’dan (a.s.) önceki beni İsrail kronolojisi (Yakub…Yusuf …Musa (a.s)… dönemlerindeki vukuatlar) dikkate alındığında ve özellikle ”…Davud ve Meryemoğlu İsa diliyle lanet…”ayetinde, bir kimlik (küfredenler-Hakkı örtenler) ve iki niteliğin (isyan ve haddi aşma)vuku bulduğu her kişi ve topluluğu kapsamına aldığı dikkate alınmalıdır.
Her nedense, ırk temelinde bakıldığında Beni İsrail’in kanına işlemiş gibi “lanetli olma bayrağını düşürmediklerini” kimseye kaptırmadıklarını görmekteyiz. Masum çocuklar savunmasız kadınlar ve yaşlılar, tüm canlılar birer düşman! “Bu inancın temelinin harcında, deniz kıyısındaki kent halkının -akın akın gelen balıklara- olan düşkünlük zaafı var” Cumartesi yasağını çiğnetecek derecede!
Balıklar,Beni İsrail için burada “ilahi buyruğa-unutulmaması gereken kudrete-rağmen.” dünya hayatındaki ”iktisadi gücü” müreffeh bir hayatı temsil etmektedir. Bu sebeple bu hayat için her şey feda edilmelidir! İktisadi güce, maddeye tapınmanın ve bundan vaz geçmenin kabul edilebilir olmadığının, örneğidir bu eğilim. Bir sonraki hayatın nimetleri ile mukayese edilemeyecek kadar değerli kabul edildiğinden! Konulan yasak çiğnenmiş ve kesintisiz bir ceza[4] göze alınmıştır.
İçlerinde taşıdıkları, isyan ve aşırıcılığın özünde hep aynı hedef vardır.İnanç ve inancın sahibi (haşa) hizmetkarımız olmak zorunda! Bir inanç sisteminin kurucusu ve düzenleyicisi olma hakkını kendinde görenlere lanet edilmeyecekte kime edilecek!? Allah’ın merhametinden uzak düşmelerinin kullar eli ile gerçekleştirilecek boyutlarını “Allah’a havale etmek” sorunlu olacağından, öncesinde bizlere düşen sorumluluklar yerine getirilmeli ve her sahada sürdürülmelidir. Onların yalancı, hilekar, fitneci, düzenbaz “kulağı kesikler” olduklarını ortaya koymalı ve dezenformasyonları boşa çıkartılmalıdır. Onlarla her türlü ilişki ve alış verişin anlaşmaların kesilmesi gerektiği gibi, tecrit edilmeleri gerekmektedir. Bu lanetliler ile ilgili çağları aşan uyarıya muhatap oluşumuzun somut örneğini bu gün Siyonist Yahudiler ve Siyonist paydaşlarının eylem ve dezenformasyon faaliyetlerinden de görmekteyiz
Bu günün lanetli Siyonist Yahudileri ve payandaşları küfür, isyan ve aşırı gitmede, katliam, soykırım ve işgalde elbirliği ile”mağdur olanların suçlu – suçlu olanların pirüpak gösterilmesi” için her yöntemi kullandıklarına şahid olmaktayız. İşlediklericürümler dile gelsin üstü örtülmesin tarihin ve insanlığın hafızasından silinmesin diye, ısrar ve çabalar sonrasında suçluyu cezalandırmak, mağdurun kalbine şifa olmak öncelikli olarak her iman erinin ve vicdan sahibi olanların boynuna borçtur. Bu vebal (lanetlik olan sessizlik ve tepkisizlik) taşınabilecek bir vebal değildir.
Bunlar; “ahlaksızlıkta zirveleri aşıp” en ahlaksız biziz bunda şüphe yok! Kendinizi kandırmayı bırakın işte görüyorsunuz! Gözlerinizin içine baka baka, gözlerinize soka soka, dünyalıklar ve makamlarınızı kaybetme ile tehdit ede ede yalan atıyor, çocuk yaşlı kadın demeden en acımasız şekilde bombalayarak öldürüyoruz.” Bizden daha ahlaksızı olmamasına rağmen en ahlaklı olma yalanına bile bazılarınızı, inandırmış olmamız yetmez mi? Tırnağımıza diken batsa dünyayı harekete geçiriyor oluşumuz karşısında bunca katliamı eğlenceye dönüştürüp katledilenleri, yurtlarından kovup topraklarını ve evlerini işgal etmemize rağmen onları suçlu olarak size yutturmamız yetmez mi!? Evet Beni İsrail’in “İsyan edip, hâddi-sınırı aşan- ötesine geçiş yapanlar” olarak en ahlaksız olanlarıyız ama siz en ahlaklı olduğumuzu kabul etmek inanmak zorundasınız! Çünkü biz güçlüyüz! demiyorlar mı, bu ahlâksızlar.
İnsanlara doğrunun yanlış, yanlışın doğru olarak dayatıldığı Avrupa ve Amerika’da, onların tekelinde bulunan “yapay zekada” bundan payını alır – eksik ve çıkarlarını koruyacak bilgilerin yüklendiği bir vasatta- iş gördürülür. “Artık iletişim, haber kontrol altındadır.” Bu nedenle bilişim çağı diye anılan bu çağda insanlık olarak ne kadar büyük bir tehlike altında olduğumuzun farkındalığı bizler için önem arz etmekte. Lakin farkındalık ile bilgi sahibi olmak arasındaki fark dikkate alındığında, farkındalıktan çok uzak bir eğilim söz konusu… Şehvet, şöhret ve makam tutkusu veya hedefi! gözleri kör etmiş gibidir.
Hedeflerinde Nil ve Fırat arasının, kendilerine vaad edildiği vehmiile işgal ettikleri toprakların sahibi olduklarını iddia etmekteler. Uyduruk bir ulusa sahip olmalarının en çarpıcı delili ise, bugün hala sınırlarının belli olmamasıdır. Buda işgali sürdürme hedefleri olduğunu göstermektedir. Dünyada sınırları belli olmayan tek uyduruk “devlet!”
Bu Yahudi Siyonistlerin ve payandalarınınbel bağladıkları nelerdir? Elbette, öncelikleri geniş bir sahada “kabul görmektir.” Bu onlar için işin temelidir bu yönüyle tecrit ve ilişkilerin kesilmesi yalnızlaştırılmaları öncelik olmalı. Bizler adına karar vericiler üzerinde bu konuda üzerimize düşen sorumluluk önem arz etmekte çünkü bu gün halkların gönlü Filistin mazlumlardan yana olmasına rağmen “yönetenlerin kararları işgalciden yana.” Bundan caydırma tavrımız diri ve dinç olmak zorunda... İlişkiler konusunda elçilikleri kapatma ve kovma! göbekten bağlı olmayanların ortaya koyacağı bir erdemliliktir ve de halklar için bir sağlama verisi.
İkinci öncelikleri “maddi güçte zirve olmaktır.” Bunu her şeyi yapabilme ile eşdeğer tutmaktalar. “Temel kural bataklığı kurutmak olmalı yoksa sinekler her zaman ürer”
Onlar gücü elde etmede her yolu mübah gördüklerinden bel bağladıkları bu güce karşı, “kıran güç” küresel bir bilinç haline dönüşmeli, bu doğrultuda emperyal olmayan üretim markaları mümkün mü? Evet. İnananlar, emek sahibi olanlar ve vicdan sahipleri nezdinde mümkün... Böylece boykot ile beraber“kendi değerini üretmene de imkan sunacaktır.”
Bu nedenle, alacağımız dondurmadan önce! “Filistin gazına” İsrail gazı demekten vaz geçeceğiz! Sahibi olmadıkları, çaldıkları gazla ilgili onlarla yapılan anlaşmalardan beri duracağız. Lanetliler ile ilişkilerin kesilmesinin, sosyal siyasi, ahlâki ve iktisadi yönün önemini kavramayanlar pişmanlık, söylenme ve lanet ile anılacaklarını unutmasınlar. Firavun ve ordusunun beraber anılışı gibi!
Eğer aşağılık olma ve sefalete sürüklenme olan “normalleşme (yakınlaşma)” sürecinde, halklarına yanlışı doğru olarak dayatıp yol alan Arabistan ve B.A.E… liderleri ve uyduları, İslam’a olan düşmanlık hamleleri ve projelerinden vaz geçmez iseler, buna sessiz kalacak çoğunluklarda lanetten kendilerini uzak görmesinler. “Lanet sadece isyan ve aşırı olanlara değil sessiz kalanlara da isabet eder” Bu nedenle, iktidarlar halkın sesine kulak vermeli bu doğrultuda eylem planlarını devreye sokmalılar. Bu hem dünyaları hem de ahiretleri için iyilik olarak kendilerine dönecektir. İlk yapmaları gereken “vanaları kapatmaktır!” Vanaları sadece kapatmakla emperyal ulusları dize getirebilecek olan bu devletler neden korkmakta? Allah’tan korkmadıkları kesin! Allah’tan korkmayanlar Allah’ın merhametini umabilir mi?
Lanet yasası dünyada, rahmet ve başarıdan (muvaffakiyetten ) uzaklaştırmadır. Tıpkı en gelişmiş silahlar ve imkanlara rağmen yattığın yerin sana ait olmadığını bilmenden ve de katliam ile gasp etmenden dolayı “kafanı rahat bir şekilde koyup uyuyamamandandır. Kaybetme ve öldürülme korkusudur…
Bu yasa, çaldığın tüm imkan ve gücün sana karşı bir ok gibi döneceğini seni yerle bir ederken bunun farkına bile varamayacağının ölçüsünü kendisinde barındırır. Yalanla, hırsızlık ile ahlâksızlık ile öldürme ile işgal ile başarı elde edebilecek hiçbir güç yoktur. İşte bu nedenle lanetlisin ey Siyonist Yahudi! uydularınla beraber.
Lanet yasası ahirette, senin yazdığın gibi olmayacak! Allah’ın dediği gibi olacak “azabın kesintisiz ve en katmerlisi” bunu bilesin, bu nedenle ölümden korkar bin yıl yaşamak istersin. Allah’ın laneti ve lanet edicilerin lanetinin üzerinizde olması duamızdır.
Yeryüzünde hayat sürdükçe lanetlilerin tepelerindeki kılıç hiç bitmeyecektir. Selam olsun bu kılıcı Filistin’de elinde tutan “İzzeddin el kassam tugaylarına” Selam olsun “Filistin’in kahramanlarına” Selam olsun bu direnişe merhamet ile gönlünü açan halklara.
Dipnotlar:
[1]Abdullah b. Mes’ud'dan rivâyet edilen bir hadiste… "İsrailoğullarında ilk meydana gelen zaaf şuydu; onlardan biri kötülük yapan birine rastladığında: Ey adam! Allah'tan kork ve yaptığın işi bırak çünkü bunu yapman sana helal değildir, dedi. Fakat ertesi gün tekrar onunla karşılaştığında bu durum onu beraber yemek, içmek ve oturmaktan alıkoymazdı, onlar böyle yaptıkları için Allah, onların kalplerini birbirine benzetti." Sonra peygamber "İsrailoğulları’nın kafirleri Davud ve İsa'nın diliyle lanetlendiler" diye başlayıp "onların çoğu yoldan çıkmış (fasık) kimselerdir diye biten ayetleri okudu. Arkasından sözlerini şöyle bağladı. "Allah'a yemin olsun ki, hayır siz iyiliği emredecek kötülüğe engel olacaksınız. Zalimin elini tutup zulüm etmesine engel olacaksınız ve siz onu doğru yola geri çevirene kadar mücadele edeceksiniz."