Yüksel YILMAZ

22 Şubat 2018

HADİS İNKÂRCILIĞI

Hadis usulü bilgisine sahip olan herkes bilir ki hadisler muhaddisler ve fıkıhçılar tarafında ortaya konulan ölçüler içerisinde değerlendirilmektedir. Her muhaddis ve fıkıhçının kendisine göre belirlediği ölçüler içerisinde hadisleri sınıflandırmak ve amel edilebilirliklerini belirlemektedirler. Kimisinin sahih gördüğünü diğeri sahih görmeyebilmekte veya amel edilebilir bulmayabilmektedir. Çünkü herkesin kendisine göre bir ölçüsü vardır. Sahih olarak nitelendirilen kitaplardaki ittifakların az olması bunu göstermektedir. İmam Malik’in Medine halkının uygulamasına uygun olmayan hadisleri kabul etmemesi veya Ebu Hanife’nin Ahad hadisler ile amel etme gibi şartları bilinmektedir.Tüm bunların yaşandığı dönemdeki âlimler birbirlerini hadis inkârcısı olarak nitelendirmemiştir. Hadislerin Kur’an’a, akla, tarihi verilere uygunluğu o dönemlerde ortaya konulmuş ölçülerden bazılarıdır. Her dönemde aşırı uçlar her zaman olmuştur ama onlarda istisna olarak kalmışlardır.

Günümüzde de hadislere bakış açısında farklı düşünenler vardır. Aşırı uçlar olan hadislerin tümünü reddeden bir uç diğer tarafta hadisleri vahiy gören bir uç bulunmaktadır. Bunu yanı sıra hadisleri bir bilgi kaynağı gören kesim bulunmaktadır. Bilgi kaynağı meselesi tarih boyunca konuşulmuş yeni bir mevzu değildir. Kesin bilgi ifade Kur’an üzerinde ittifak var iken hadisler konusunda farklılıklar bulunmaktadır. Özellikle hicri 4.yüzyılda kavramlaşan mütevâtir hadis muhaddisler tarafından kesin bir bilgi olarak ortaya atılmıştır. Ama mütevâtir hadis var mı yok mu konusu da o dönemlerde yine muhaddisler tarafından tartışılmıştır. İbnHibban ve Hâzimi mütevâtir için tek bir misal gösterilemeyeceğini söylerken İbn’us-Salah ve Nevevi bulunamayacak kadar az olduğunu söylemişlerdir. Ahad hadislerin ise bilgi olarak zan ifade ettiği noktasında aşırı uçlar hariç bir ihtilaf yoktur. Ama bu kişiler birbirlerini hadis inkârcısı diye nitelendirmemişlerdir. Çünkü biliyorlar ki biri bir hadisi kabul etmiyorsa muhakkak ki onun bir ilmi bakış açısı vardır. Onlar da onlar bakış açılarını kendilerince çürütmeye çalışmışlardır. Ama gelin görün ki bu ilmi bakış yerini ötekileştirmeye, ayrıştırmaya itmiştir.

Günümüzde inanç esaslarını belirlemek noktasında Kur’an tek kaynak diyen ve diğer konularda temel kaynak olarak Müslümanlar hadis inkârcısı olarak nitelendirilmektedir. Hadisleri inkâr etmedikleri halde Kur’an’a, akla ve tarihe göre ilmi değerlendirme yapan bu Müslümanlar hadislerin peygambere aitliği noktasında metin üzerinden değerlendirme yapmaktadırlar. Bu değerlendirmeleri sonucu hadislerin bir kısmını kabul etmek bir kısmını da kabul etmemektedirler ki bu önceki âlimlerin bir usulüdür. Bunu yapan Müslümanlarda hata yapabilir ki hadis inkârcısı demek yerine hatalı görüşü çürütmeye yönelik deliller ile yönelmek yerine ne yazık ki direk hadis inkârcısı yaftası vurulmaktadır.

Allah’a aracısız kulluk edilmesi ve ölülerden yardım istenilmemesi gerektiğini söyleyenler nasıl diğer cahiller tarafından anlamı bile bilinmeden Vahhabi nitelendirmesi yapıldığını hepimiz biliriz ki muvahhid Müslümanlar bu durumla kesin karşılaşmışlardır. Hocaları tarafından hakikatin peşine düşülmesin diyen onlara öğretilen bu yöntem ne yazık ki bizlerde de gözükmektedir. Hadisler konusunda aşırı olan hocaların takipçilerine hadis konusunda farklı her türlü değerlendirme yapanların hadis inkârcısı diye nitelendirmeyi öğretmesi gibi. Hadis inkârcısı yaftasını kullananlar hadis usulü veya bilgisinden uzak aslında içeriğini bilmeden cahilce bu nitelendirmeyi yapmaktadır. Ama bize düşen hakikate teslim olmak değil mi? Bu Müslümanlar nüzul ile ilgili, ahlak ile ilgili, muamelat ile ilgili birçok hadisi bir bilgi olarak kabul ettiği halde hadis inkârcısı diye nitelendirmek iftira atmaktan öteye geçmeyecektir. Bu Müslümanlar her zaman her türlü ilmi tartışmaya açık kişilerdir. Çünkü tek gayeleri hakikate ulaşmaktır.