Yüksel YILMAZ

30 Mayıs 2015

HAKİMİYYET/EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ ALLAH’INDIR - II

İnsan, kâinattaki Allah’ın yasalarına, hükümlerine müdahale ettiğinde, bozduğunda, tahrif ettiğinde denge, düzen bozuluyor. Dereye akan zehirli, kimyasal atıklar dereden su içen hayvanların, insanların hayatlarını tehdit ettiği gibi derede yaşayan tüm canlılar hayatlarını kaybediyorlar. Ağaçları daha çok alan için katledenler, yeryüzündeki canlıları koruyan ozon tabakasını delenler yine kendi çıkarları ve menfaatleri için çalışan insanlardır. İnsanın, kâinattaki Allah’ın hükümlerine müdahale ettiğinde meydana gelen kargaşa, karışıklık ve adaletsizlik aynı şekilde Allah’ın insan için koyduğu hükümlere müdahale ettiğinde, değiştirdiğinde de meydana gelmektedir.

Allah'ın hükmüne,kararına karşılık ilk hüküm, karar vermeye kalkan şeytan olmuştur. Âdem’e secde hükmüne karşın, kendisi secde etmeme kararını almış(hükmünü vermiş) ve bunun sebebi olarakta kendisinin ondan daha hayırlı olmasını ortaya atmıştır. İnsan olarak ise Kâbil karşımıza çıkmaktadır. Kâbil de Allah’ın hükmünü, kararını beğenmeyerek kendi hükmünü, kararını tercih ederek kardeşi Hâbil’in kanını akıtmıştır. Kâbil'in yolunu izleyen yani Allah'ın hükümleri yerine kendi arzu ve isteklerine, çıkarlarına göre hüküm vermek isteyen nice insan çıkmıştır. Haddini yani kendisine çizilen sınırları aşan insan, azgınlaşarak arzularına ve çıkarlarına uygun hükümler, yasalar koymaya başlayarak yeryüzünde hâkimiyyeti, egemenliği kendine almaya kalkmıştır. Eskiden krallar, kabile reisleri, derebeyleri, toplumun maddi ve sözde ilim, sanat, kültür anlamında ileri gelenler(mele-mütref) “ben/biz böyle istiyorum/istiyoruz” “ben/biz böyle emrediyorum/emrediyoruz” derlerdi.Şimdi bu sözlerin yerini “millet böyle istiyor” “millet adına bu kararı veriyorum” “milletin iradesi ve gücü” deniyor.

Yer ve gökte olan her varlık insanın yeryüzünü Allah'ın istediği şekilde düzenlemesi, imar etmesi için insana hizmet etmektedir.  İnsan bu imar görevini doğru bir şekilde yapması içinde Allah, ona yol gösterecek kitaplar ve peygamberler gönderilmiştir. Gelen kitap ve peygamberler insana yaratılış gayesini ve yaratılışı uygun nasıl yaşaması gerektiğini öğretmiş, hatırlatmıştır. Ama arzu ve isteklerinin peşinde koşan insan azgınlaşarak kendisi için çizilen sınırları aşarak, Allah'ın hükümlerini, yasalarını beğenmeyerek kendisi ve diğer insanlarla ilgili hükümler koymaya, kararlar almaya kalkmıştır. Bunun sonucu olarak ta yeryüzünü kan, kargaşa ve gözyaşı hâkim olmuştur. Şöyle geçmişe bir bakmanız yeterlidir.

Peygamberlerin hayatlarına baktığımızda arzu ve isteklerinin peşinde koşan ve atalarından gelene sıkı sıkıya bağlı(muhafazakâr) kitleler ile mücadele ettiklerini görmekteyiz.  Nahl suresi 36. Ayette belirtildiği gibi “Andolsun ki biz her ümmete: “Allah’a kulluk edin vetâğûttan kaçının.” diye tebliğde bulunan bir peygamber gönderdik.” Allah’ın hükümlerine karşın hüküm koyanlara Kur’an TAĞUT demektedir. Haddini yani yaratılmış bir varlık/kul olduğunu unutup yaratana ait bir özelliği(hüküm koyma gibi) kendinde görmeye başlayan kişi veya kuruma tağut denir.  Allah’ın hükmüne karşı büyüklenerek karşı duran ve kendi hükmünü ortaya koyan ilk tağut şeytandır. Şeytan bu azgınlığını(tuğyanını) insanoğlunu azdırmak için kıyamete kadar sürdürecektir. Nisa suresi 60. Ayette belirtildiği gibi “ (Ey Muhammed!) Sana indirilen (Kur’an’)a ve senden önce indirilen (kitaplar)a (sözde) inandıklarını iddia edenleri görmedin mi? Kendilerine onu inkâr (ve red) etmeleri emredildiği halde yine de tâğût’a (Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyenler tarafından) muhakeme olmak (yargılanmak) isterler. Zaten şeytan da onları (böylece hidayetten) uzak bir sapıklıkla büsbütün saptırmak ister.”

Evet, şeytanın Allah’ın hükmüne boyun eğmeyerek, kendini farklı, ayrıcalıklı görüp büyüklenerek âdeme secde etmemesi, kendince hüküm, karar alması ve âdemoğluna düşman olması karşısında, insanlık şeytanı her zaman lanet ile anmıştır ama nedense insanlık şeytanın tavrını aşan ya da şeytanın dahi aklına gelmeyecek uygulamalar, hükümler koyan bir varlık haline gelmiştir. Bu insanlık, yeryüzü Allah’ı bizden daha iyi tanıyan şeytanın azgınlaşması gibi din adamlarının, dindarların azgınlaşmasını da görmüştür. Düşmanını(şeytanı) dost edinen insanlık tarih boyunca yaratıcısının hükümlerine boyun eğmeyerek kendisi de hükümler, yasalar çıkarmaya başlamıştır.

Biz son peygamber olan Muhammed(as)’ın dönemine bir bakalım.

Mekke atalar dinini takip eden kabilelerin egemenliğindeydi. Dar’un-nedve, bugünün TBMM gibi bir meclisti. Her kabilenin genelde 40 yaş üstü olanlar mecliste temsil edilirdi. Peygamberin kabilesi de mecliste farklı görevlere/bakanlıklara sahip idi.  Hz. Ebubekir Müslüman olmadan önce ticari malların kontrolü(nizaret), Hz. Ömer Müslüman olmadan önce dışişleri(sifaret)görevlerindeydi. Peygamber o mecliste görev almamış ve Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer Müslüman olduktan sonra o görevlere devam etmemişlerdir.

Egemen/Hâkim olan Mekke müşriklerinin koyduğu, verdiği birkaç hükmü, yasayı rabbimiz nasıl eleştiriyor?

Şirk ibadetleri ile ilgili, "Onlar Allah’ın yarattığı ekin ve hayvanlardan O’nun için bir pay ayırdılar da kendi boş zanlarınca: “Şu Allah’ın, şu da (ibadette O’na) ortak yaptığımız (putlar)ın.” dediler. Ortakları için ayrılanlar Allah’a ulaşmaz ama Allah için ayrılan o (hisse, “Allah zengindir” diye put edindikleri) ortaklarına gider (onların hissesine katılır)dı. Verdikleri hüküm ne kötüdür!" (1)

Helal/serbest ve haram/yasak belirleme ile ilgili,

"Onlar, (boş) zanlarına göre: “bu hayvanlar ve ekinler haramdır. Onları bizim dilediklerimizden başkası yiyemez, birtakım hayvanların sırtları(na binmek veya yük vurmak) da haramdır.” dediler. Birtakım hayvanlar da vardır ki (Allah emrediyor diye) O’na iftira ederek, üzerine Allah’ın ismini anmazlar (besmelesiz keser veya öldürürler). O da, onları iftira ettikleri şeyler yüzünden cezalandıracaktır."(2)

"Bilgisizlik yüzünden beyinsizce (kız) çocuklarını öldürenler ve Allah’ın kendilerine (helal olarak) rızık verdiği şeyleri Allah’a iftira ederek haram yapanlar, muhakkak ki (dünya ve âhirette) ziyana uğradılar. Onlar gerçekten saptılar ve doğru yolu da bulacak değillerdir."(3)

"De ki: “Baksanıza, Allah size rızık olarak ne indirdi ise siz ondan (kimini) haram ve (kimini) helal yaptınız.” De ki: “Bu hususta Allah mı size izin verdi, yoksa siz Allah’a iftira mı ediyorsunuz?" (4)

”(Haram aylarda savaşmak için bu) ayların yerlerini değiştirip sonraya bırakmak, olsa olsa küfürde bir artış (sebebi)dir ki onunla kâfirler saptırılır (daha da sapıp giderler). Onlar, bir sene onu (o haram ayı geciktirmeyi) helal ve bir sene haram sayarlar ki (bu da görünüşte), Allah’ın haram kıldığı (ayları)n sayısına uydurmak, (böylelikle de) Allah’ın haram kıldığını helal yapmak içindir. Onlara yaptıkları işin kötülüğü süslü (cazip) göründü. Allah, o küfre sapanlar güruhunu (zorla) doğru yola iletmez."(5)

Miras hukuku ile ilgili, "Yine dediler ki: “Bu hayvanların karnındakiler (canlı doğarsa) erkeklerimize helal, kadınlarımıza haramdır. Eğer o ölü (doğar) ise hepsi on(u yeme)de ortaktırlar.” Allah onlara, böyle nitelendirip ayırt etmelerinin cezasını verecektir. Şüphesiz ki O, mutlak ilim ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir."(6)

"Artık kim bundan sonra da (haram ve helal hakkında) Allah adına yalan uydurursa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir."(7)

Mekke müşriklerinin Allah’ın hükümlerini kendi arzu ve çıkarlarına göre değiştirerek hükümler ve yasalar belirlemesi kabul edilememekte ve koyulan hükümler adaleti ortadan kaldırdığı içinde zulüm olarak nitelendirilmektedir.

Rabbim, kendisini kitaba(Tevrat, İncil ve Kur’an) nisbet edenleride Maide suresindeki bir dizi ayet(43-49) ile durumlarını belirtmektedir. Genel anlam içeriği olarak  “Peygambere eğer sana gelirlerse, ister aralarında hükmet, istersen onlardan yüz çevir.İçinde Allah’ın (kısas ile ilgili) hükmü bulunan doğru yolu gösteren ve insanlığın yolunu aydınlatan Tevrat, İncil ve Kur’an onların yanında olduğu halde, korkularından ve dünyevi çıkar ve menfaatlerinde dolayı kısas hükmü ile hükmetmedikleri ve onun yerine başka hüküm getirdikleri için ve insanların arzu, heves ve isteklerine uyulduğu için Allah bu davranışları ile ilgili “Kim Allah’ın indirdiği/bildirdiği (hükümleri) ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin(Allah’ın hükümlerini gizledikleri, örttükleri ve vahiy nimetine karşın nankörlük ettiklerinde dolayı), zâlimlerin(Allah’ın hükümleri adaleti sağlar. Allah’ın hükümleri ile hükmedilmezse orada zulüm meydana geldiğinden dolayı) ve fâsıkların(Tevrat, İncil ve Kur’an doğru yola götürdüğü halde doğru yoldan çıktıklarından dolayı) ta kendileridir.” diyerek hükmünü ortaya koyuyor.

 

GÜNÜMÜZDEKİ TAVRI

Günümüzde ise hem müşrikler hem de kendisini kitaba nispet edenler, hükmetme, yasa koyma yetkisini daha da kurumlaşmış hali olan demokrasi adını verdikleri bir sistem haline getirdiler. ‘Hâkimiyyet bilakayd-u şart milletindir.’ Günümüzde kullanım hali olan ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.’ Sözü ile hükmetme, yasa koyma yetkisi millete verilmiştir. Millet adına da bu yetki TBMM deki milletvekillerine verilmiştir. Bu yetkiye yasama yani hüküm koyma, insanların nasıl yaşayacakları ile ilgili karar vermedir. Kurulan hüküm(et)’te yürütme görevini sürdürmektedir. Millet, kendisi adına hüküm, yasa koyması için birilerine vekâlet vermektedir. Verilen vekâlet ile millet adına kararlar alınmaktadır vealdıkları kararlar da ana ölçü demokrasidir.

Seçilen vekillerin aldığı kararlar, hükümler nedir bir bakalım.

İçki içmek, satmak serbest(helal)

Kumar ve Şans oyunları oynamak serbest

Zina ve fuhuş(resmi olarak) işlemek serbest

Faiz ve tefecelik(faktöring) serbest

Domuz eti satmak serbest

Çıplaklık, Homoseksüel – Lezbiyen olma hakkı

Hırsızlık, adam öldürme ile ilgili ceza hukuku, miras hukuku gibi Allah’ın hükümlerine karşı/zıt birçok hüküm vermektedirler. Bakın rabbim ne buyuruyor?

“Yoksa onların, Allah’ın izin vermediği şeyleri(zina, içki, kumar, faiz), dinde(yaşamlarında, hayatlarında) kendilerine meşru(helal) sayıp/hüküm koyan (Allah’a karşılık edindikleri) ortakları mı var? Eğer (azabın kıyamet gününe ertelenmesine dair) O’nun sözü (hükmü) kesin olmasaydı, onların aralarında (dünyada), elbet hüküm veril(ir, işleri bitiril)irdi. Şüphesiz zalimler için pek acıklı bir azap vardır."(8)

“Eğer (bu faizi terketme işini, meşru görme işini) yapmazsanız, Allah’a ve Resûlü’ne savaş açtığınızı bilin. Eğer (faizin her türlüsünü alıp verme hususunda) tevbe ederseniz, ana paranız yine sizindir. Ne haksızlık yapmış ne de haksızlığa uğratılmış olursunuz.”(9)

“Sizi yaratan, sonra size rızık veren, sonra sizi öldüren, daha sonra da (mahşerde) diriltecek olan Allah’tır. Ortak (koştuk)larınıziçinde(hükmetme yetkisini verdiğiniz hüküm(et)lerde, liderlerde), bunlardan birini yapan var mıdır? O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir(Onda Eksiklik yoktur. O her zaman hükmedendir”(10)

Egemenlik milletindir. Peki, millete egemen olan nedir? Milletin hayatının merkezinde olan ve milletin hayatını şekillendiren şey/şeyler millete egemendir. Demokrasi ve kapitalist bir dünya görüşünün etkisi altında kalmış ve atalarından gelen dini yaşamaya çalışan bir millet egemenlik ve hakimiyyet hakkına sahip olursa ortaya çıkacak olan arzu ve isteklerinin peşinde koşan, azgınlaşan milletin(tagileşen) kendisinde daha azgınları(tağutları) seçmesidir. Bakın rabbim bu durumu nasıl belirtiyor?

“ (Dünyada İslâm’a uymayan işlerde kendilerine uyan kimseler, o uydukları ve yolunu takip ettiklerine:) “Doğrusu siz, bize sağdan (muhafazakar/dindar) gelir (bizi yanıltır)dınız. (Kendilerine uyulanlar da) derler ki: “Hayır! Siz zaten inanan kimseler değildiniz. Hem bizim, sizin üzerinizde bir otoritemiz, baskımız da yoktu.(siz bizi seçtiniz/oy verdiniz) Zaten siz sapık ve azgın bir toplum idiniz! Ama artık Rabbimizin sözü (azabı) üzerimize hak oldu. (Artık) şüphesiz biz (azabı) tadacağız! (Evet) biz de sizi yoldan çıkardık/azdırdık. Çünkü biz zaten yoldan çıkan/azgın kimselerdik (sadece oy vererek bizde bu hayatı istedik). Şüphesiz onlar, o gün, azapta ortaktırlar.”(11)

Allah’ın hükümlerine karşın hüküm koyanlara Kur’an TAĞUT demektedir. Haddini yani yaratılmış bir varlık/kul olduğunu unutup yaratana ait özelliği(hüküm koyma) kendinde görmeye başlayan kişi, kişilere tağut denir.  Nahl suresi 36. Ayette belirtildiği gibi “Andolsun ki biz her ümmete: “Allah’a kulluk edin vetâğûttan kaçının.” diye tebliğde bulunan bir peygamber gönderdik.” Peygamberlerin ortak daveti budur. Allah’a boyun eğmek ve hükümlerine teslim olmak, tağutlara boyun eğmemek ve hükümlerine itaat etmemektir. Ayette “kaçının” ifadesi onun tarafında yer almamaktır. Peygamberler, insanlara tarafınızı seçin diyorlar. Allah’a ve hükümlerine mi itaat yoksa Tağuta ve hükümlerine mi itaat? Hâkimiyyet Allah’a mı ait yoksa millete mi? Eğer seçim yapılacak ise Müslüman seçimini baştan yapmıştır.

Hayatımız boyunca hep seçimler yaparız. Seçim yapabilme yeteneği bize Allah tarafından verilmiştir. Akıl ve irade(tercih edebilme) nimetleri sayesinde bunu yapabiliyoruz. Bize bu özelliği veren Allah, bizi kendi başımıza bırakmayarak seçimlerin hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğunuda bize kitaplar ve peygamberler göndererek bildirmiştir. Neyin hak neyin batıl, neyin iman neyin küfür, şirk olduğunu bize bildirmiştir. Peygamberler de kendilerine bildirilenlere göre bir hayat yaşamışlardır. Yaşadıkları bu hayata, yaşama biz "Din" diyoruz. Peygamberimiz Muhammed (as)  da bizlere seçimlerimiz noktasında örneklik teşkil edecek davranışlarda bulunmuştur. Nerede durulması gerektiğini, nasıl durulması gerektiğini, sınırları kimin çizdiğini bize göstermiştir. Hepimizin bildiği "bir elime güneşi bir elime ayı verseniz." şeklindeki duruşunu hepimiz biliriz. En zorlu, sıkıntılı anlarda bile örneklerini bize göstermiştir. Seçimini aklına, arzularına, zanlarına göre değil bu dinin, yaşam tarzının belirleyicisi olan Allah'ın istediği şekilde yapmıştır/yapmak zorundadır.

Eğer Allah’ın gönderdiği kitabı bizim için yol gösterici kabul ediyorsak o zaman seçimlerimizi Kur'an belirlemelidir.

Eğer Allah’ın resulü Muhammed (as) 'ı örnek model, rehber kabul ediyorsak o zaman seçimlerimiz onun seçimleri gibi olması gerekiyor.

Yok, eğer Kur'an yerine başka kitapları ölçü, yol gösterici kabul ediyorsak, Muhammed (as) yerine başkalarını örnek model, rehber kabul ediyorsak seçimlerimiz bizi kesinlikle doğruya götürmeyecektir. İlk başlarda söylediğim gibi insanların bakış açıları, fikirleri, çıkarları, algıları, korkuları, endişeleri, bilgileri farklı olacağından karşınızda birçok yol gösterici kitap ve örnek model diye gösterilen kişiler bulacaksınız. Lakin hangisi gerçekten doğru, hak, hakikat, rehber olma noktasında Allah'ın kitabının ve resulünün yerini tutabilir. O takdirde o kitapların ne dediğini, o kişilerin ne söylediğini bir kenara bırakarak seçimlerimizi yapmalıyız.

Bu konuda son sözü rabbim söylüyor. “(Yoksa onlar) câhiliye (devrinin, İslâm dışı/batıl demokrasi ve diğer ideolojilerin) hükmünü mü istiyorlar? Kesin inanan (ve bilen) bir toplum için, hükmü Allah’tan daha güzel olan kim vardır?”(12)

Allah içkiyi, faizi, kumarı, zinayı yasaklamışken bunları serbest bırakan milletin seçtiği vekillerin koyduğu hükümler mi daha güzel?

Allah’ın hırsızlık, adam öldürme, zina ile ilgili ceza hükümleri mi yoksa kafalarına, çıkarlarına göre hüküm ve karar veren milletin seçtiği vekillerin koyduğu hükümler mi?

Miras, nikâh, ticaret ile ilgili hükümleri Allah mı daha iyi koyar yoksa kafalarına, çıkarlarına göre hüküm ve karar veren milletin seçtiği vekiller mi?

O zaman şimdi seçiminizi yapın. Hüküm koyucu olarak kimi seçiyorsunuz?

Ama! 

Ama biz bu ülkede yaşıyoruz / hayır biz Allah’ın mülkünde yaşıyoruz

Ama bu devletin kimliğini taşıyoruz / hayır bizim ilk ve tek kimliğimiz müslüman

Ama oy vermezsek başa kötüler gelir / hayır Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen herkes kötüdür

Ama ben bu niyetle oy vermiyorum / hayır sen o niyetle vermesende verdiklerin o şekilde yapıyor

Ama bize hizmet ediyorlar / hayır dünyalık hizmet beni de seni de kurtarmayacak.

Ama zaman ve şartlar değişti / hayır Allah’ın dini ve hükümleri zaman ve şartlara göre değişmez

"Ama" lar bitmez. Bitirmek istemediğin sürece.

Aslında "ama" demememiz gerekirken insan yıllardır devam ettirdiği doğru sandığı ama aslında yanlış olan bir şeyi/şeyleri terk etmek istemediğinde hep "ama" der. Kur'an ise bu konuda yani hüküm hükmetme ile ilgili "ama" ları kabul etmediğini beyan eder "Allah ve Resulü, bir işte hüküm verdiği zaman(hüküm Allah'a aittir. Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kâfirlerdir) , artık inanmış bir erkek ve kadına, o işi kendi isteklerine(“ama”larına, çevreye, mantığına) göre seçme(tercih) hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur." Ahzab - 36

Bu ülkede doğmak bizim elimizde değil, bu ülkede ölmek de elimizde değil tüm hüküm ve karar Allah'a ait olduğundan bu ülkede yaşarken de onun hükmüne boyun eğmek, itaat etmek her müslüman kimliğe sahip kişi için, olmazsa olmaz şarttır.

Dipnotlar

1)       En’âm Suresi -136

2)       En’âm Suresi -138

3)       En’âm Suresi -140

4)       Yunus Suresi -59

5)       Tevbe (Berâe) Suresi -37

6)       En’âm Suresi -139

7)       Ali imran -94

8)       Şura -21

9)       Bakara -279

10)   Rum -40

11)   Saffat -28/33

12)   Maide -50