Süleyman GÜLEK

29 Ağustos 2017

İBRAHİM (A.S)’DAN İBRETLER VE ÖĞÜTLER

Tarih boyunca peygamberler, gönderildikleri kavimleri Allah'a bir ve tek olarak iman etmeye ve yalnızca O'na kulluk etmeye çağırmışlardır. (16/Nahl, 36) İnsanlara hak dini tebliğ etmiş ve örnek insan modelini bizzat kendi yaşayışlarıyla tanıtmışlardır. Bu itibarla, Allah'ın seçkin kulları olan peygamberlerin üstün kişilikleri, güzel ahlâk özellikleri, davranış şekilleri ve olaylar karşısında gösterdikleri tepkiler müminler için en güzel modeli teşkil eder. Allah Kur’an'da peygamberlerin müminler için güzel birer örnek olduklarını şöyle bildirmiştir: “Andolsun onların (geçmiş peygamberler ve ümmetlerinin) kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır ” (10/Yusuf, 111) “Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü'nde güzel bir örnek vardır.” (21/Ahzab Suresi, 21) Kur’an, örnek alınması gereken şahsiyet olarak Hz. Muhammed (s.a.v.) dışında, Hz. İbrâhim (a.s.) ve onunla beraber olanlardan bahseder: “İbrahim’de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır.” (60/Mümtahine, 4) mealindeki âyette Müslümanlardan, Hz. İbrahim’i hayatlarına örnek almaları istenmiştir. Allah, Kur’an'ın pek çok âyetinde Hz. İbrahim'in hayatından ve karşılaştığı olaylarda gösterdiği güzel tavırlardan örnekler vermiş ve ondan övgüyle bahsetmiştir: “Şüphesiz, İbrahim çok yumuşak huylu, yufka yürekli ve kendisini Allah’a teslim eden bir kuldu.” (11/Hud, 75). “İyilik yaparak kendini Allah’a teslim eden ve hanif (tevhidi) olan İbrahim’in dinine uyandan daha güzel din’li kimdir? Allah, İbrahim’i dost edinmiştir” (4/Nisa, 125) buyurur.

Hz. İbrahim, Allah’ın emirelrine teslim olduğumdan dolayı, Yüce Allah Hz. İbrahim'i 'dost' edindiğini belirterek, onun Kendi Katında ne kadar değerli ve üstün bir konuma sahip olduğunu vurgulamıştır. Hz. İbrahim (a.s.)’ın Allah’a olan bağlılığı teslimiyeti, ihlâsı ve tevhit mücadelesi müminler için güzel bir örnek olmuştur. Kur’an'da Hz. İbrahim'in kavmi hakkında verilen önemli bir bilgi de, bu toplumun putperest olduğudur. Ya kendi elleriyle yaptıkları heykellere ya da Güneş, Ay gibi gök cisimlerine (putlara) tapınmışlardır. (Bkz. 29/Ankebut, 17) “İbrahim, ne yahudi idi, ne de hıristiyandı: Fakat Allah’ı bir tanıyan gerçek bir Müalümandı” 3/Âl-i İmran, 67) “Kitab'da İbrahim'i de an. Muhakkak ki o, dosdoğru bir peygamberdi.” (19/Meryem, 41)

Hz. İbrahim Denilince, Akla İlk Gelenler; Hz. İbrahim (as)’ın hayat hikâyesine baktığımızda şunları görürüz: Hz. İbrahim’ın Allah’a olan teslimiyeti, ihlâsı, tevhid mücadelesi, tefekkürü, cesareti, kararlılığı, sabırı, şükrü, tevekkülü, teblihi, putları kırması, hicreti, itaatı, adayışı, Kâbe ve Hac, kurban, misafirperverliği ve duâsı… Tabii ki, bütün bunlar Hz İbrahim’in Yüce Allah’a kulluk görevlerini en güzel şekilde yaptığının bir göstergesidir ve bizlerede güzel bir örnektir. Hz. İbrahim’in karşılaştığı imtihanlar ve başına gelen olaylar karşısındaki tavrından ibret ve öğüt almalıyız. Bu bakımdan Hz. İbrahim denilince, aklımıza nelerin geldiğini şöyle sıralayabiliriz:

Hz. İbrahim denilince akla “teslimiyet” gelir

 “Rabbi İbrâhim'e "müslüman ol!" dediğinde, "Âlemlerin rabbine teslim oldum, müslüman oldum" (2/Bakara, 131) diyerek bu dâvete icâbet etmiştir. salih müminler Allah'a teslim olan, katıksız şekilde İslâmı yaşayan, ihlâs sahibi kimselerdir. Allah bu insanları "Müslüman" ismiyle şereflendirmiştir. Her Müslüman, Hz. İbrahim'in gösterdiği güzel ahlâkı, Allah'a imanındaki samimiyeti, Allah'a olan teslimiyetindeki ve itaatindeki derinliği örnek almalıdır.

Hz İbrahim denilince akla “ ihlâs” gelir

 Allah Kur’an'da Hz. İbrahim'i ve onun soyunu katıksızca ahireti düşünüp anan ihlâs sahipleri olarak tarif eder: “İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da hatırla. Gerçekten Biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlâs sahipleri kıldık” (38/Sad, 45-46) Peygamberleri ve samimi iman sahiplerini diğer insanlardan ayıran en temel özelliklerden biri, onların dünya hayatına dair bir beklenti içinde olmaksızın sadece Allah'ın rızasını ve ahireti kazanmak için ciddi bir çaba içinde olmalarıdır. İhlâs sahibi bir mümin, yaptığı işler ve ibadetlerle sadece Allah'ın sevgisini, hoşnutluğunu, takdirini ve dostluğunu hedefler. İbrahim (a.s.) Allah'a olan bağlılığı, teslimiyeti ve ihlâsıyla da müminler için güzel bir örnektir.

Hz. İbrahim denilince akla “tevhid mücadelesi” gelir

 Hz İbrahim denilince, "Lâ ilâhe illâllah (Allah'tan başka ilâh yoktur)"a davet eden bir Tevhid mücadelesi gelir aklımıza. Anlayışları körelmiş, kalpleri taşlaşmış Nemrut ve kavmine karşı iman mücadelesi gelir aklımıza: “…Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Çünkü ben yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’a çevirdim ve ben O’na ortak koşanlardan değilim.” (6/En’am, 78–79) “(Resûlüm!) Onlara İbrahim'in haberini de naklet. Hani o, babasına ve kavmine: Neye tapıyorsunuz? demişti. "Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz" diye cevap verdiler.” (26/Şurâ 69-71)

İbrâhim’in (a.s.), babasının ve kavminin taptığı putlara karşı mücâdele ettiği ve bir tek Allah inancını savunduğu; Ay'a, Güneş'e, yıldızlara ve çeşitli putlara tapmanın mânâsız olduğunu, hiç kimseye fayda veya zarar vermesi mümkün olmadığını belirtmiştir. (29/Ankebut Suresi, 16-17) Hz. İbrahim, putlara tapan kavmi karşısında tek başına tevhid mücadelesini sürdürmüş ve şirke karşı gereken tavrı, putları kırarak ortaya koymuştur.

Hz. İbrahim denilince akla “tefekkür” etmek gelir

Hz. İbrahim denilince, tefekkür etmek gelir aklımıza. “(Hz İbrahim) Gece, üstünü örtüp bürüyünce bir yıldız görmüş ve demişti ki: 'Bu benim rabbimdir.' Fakat (yıldız) kayboluverince: 'Ben kaybolup-gidenleri sevmem' demişti. “Ardından ay'ı, (etrafa aydınlık saçarak) doğar görünce: 'Bu benim rabbim' demiş, fakat o da kayboluverince: 'Andolsun' demişti, 'Eğer Rabbim beni doğru yola erdirmezse gerçekten sapmışlar topluluğundan olurum.” “Sonra güneşi (etrafa ışıklar saçarak) doğar görünce: 'İşte bu benim rabbim, bu en büyük' demişti. Ama o da kayboluverince, kavmine demişti ki: 'Ey kavmim, doğrusu ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım.” “Gerçek şu ki, ben bir muvahhid olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim.” 6/En’âm, 76 Hz İbrahim, bu şekilde tefekür etmenin önemini göstermiştir.

Hz. İbrahim denilince akla “cesaret” gelir

 Hz. İbrahim’in babası put yapıp satan biri olmasına rağmen, babasına bile karşı çıkmıştır. “Hani İbrahim, babası Azer'e (şöyle) demişti: "Sen putları ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu, ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum." (6/En’âm,74) Hz İbrahim, putlara tapan bir kavim içinde olmasına rağmen kavminin yanlış yaptığını onlara göstermek için, bütün putları kırmış ve baltayı en büyük putun üstüne asmış. Hz. İbrahim, kavminden gelecek büyük tepkiyi göze alacak kadar cesurdur. (21/Enbiyâ, 51-71) Bu, bütün Müslümanların örnek alması gereken bir durumdur.

Hz. İbrahim denilince akla “kararlılık” gelir

“Yuh size ve Allah’tan başka taptıklarınıza da! Hâlâ akıl erdi¬remiyorsunuz.’ (Nemrutçular bunun üzerine) ‘Eğer bir iş yapacaksanız, yakın onu! İlâhlarımıza böylece sahip çıkın’ dediler. (Onu büyük bir ateşe attılar.) Biz de: ‘Ey ateş, İbrahim’e karşı serin ve selâmet üzere ol’ dedik.”(21/Enbiyâ, 67-69) Hz. İbrahim ateşe atılacağını bile bile vazgeçmeyecek kadar kararlı davranmış ve tevhit mücadelesine devam etmiştir.

Hz. İbrahim denilince akla “sabır” gelir

 Hz. İbrahim (a.s.) Hâcer ile İsmâil'i Mekke'nin bulunduğu yere bıraktı, Hz. İbrahim (a.s.) dönüp giderken Hacer, "Ey İbrahim, bizi bu ıssız ve kimsesiz vadide bırakıp da nereye gidiyorsun?" dedi. Hacer tekrar, "Ey İbrahim! Bizi burada bırakmanı sana Allah mı, emretti?" diye seslendi. Hz. İbrahim (a.s.), "Evet, Allah emretti." deyince, Hacer, "Öyleyse Allah bize yeter, bizi o korur." diyerek Allah'a tevekkül etti. Burada hem Hz. İbrahim, hem de Hz hacer büyk bir teslimiyet ve sabır gerektiren bir imtihanı başarmışlardır.

Hz. İbrahim denilince akla “şükür” gelir

 Allah insanlara sayısız nimet vermiştir. Kendi kusursuz bedenlerinden kainattaki eşsiz canlılara kadar, çevrelerini saran tüm güzellikler insanların Rabbimize tüm içtenlikleriyle şükretmeleri için birer vesiledir. “Öyle ki size, kendinizden, ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik. Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım; ve (yalnızca) Bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin. (2/Bakara, 151-153) “Şüphesiz İbrahim, Allah'a itaat eden, hakka yönelen bir önder idi. Allah'a ortak koşanlardan değildi. Onun nimetlerine şükreden bir önderdi. Allah onu seçmiş ve doğru yola iletmişti.” (16/Nahl, 120-121) Hz. İbrahim Allah'a Şükrediciydi.

Hz İbrahim denilince akla “tevekkül” gelir

 Hz. İbrahim, ateşe atılma olayı Kur'an-ı Kerîm'de tafsilatlı bir şekilde anlatılmaktadır. (22/ Enbiyâ, 51-70). Ta baştan beri Allah'a tam bir güven içinde bulunan Hz. İbrahim en son anda, ateşe fırlatılırken de, güven ile "hasbünallahu ve ni'mel vekîl” (Allah bana yeter, ne güzel vekildir O!) (Buhârî, Tefsîrû sûre 3, 13) teslimiyeti içinde sadece Allah'tan yardım beklediğini dile getiriyordu… Sonuç ise, gerçek tevekkülün akıllara hayret veren mutlu sonu idi; Kızgın ateşin serinlik veren bir ortama dönüşmesi... Çünkü Allah her şeye kâdirdir. Mesele O'na güvenmektedir. “Kim Allah'a güvenirse O, ona yeter.” (65/Talak, 1-3

Hz. İbrahim denilince akla “teblih” gelir

 “Kitab'da İbrahim'i de an. Muhakkak ki o, dosdoğru bir peygamberdi.” (19/Meryem, 41) Hz. İbrâhim, peygamber olarak göreve başladığında başta babasına hak dini tebliğ etmiş, babası onu huzurundan kovmuştur. (19/Meryem, 42-46). Hz. İbrâhim daha sonra kavmini de dine dâvet etmiş, fakat olumlu sonuç alamamıştır. (6/En'âm, 80-81;21/Enbiyâ, 51-73; 26/Şuarâ, 70-89;29/Ankebût, 16-27). Hz. İbrahim iman etmeyen ve hatta kendisine düşmanlıkla yaklaşan bir kavmin içinde dinî tebliğ ederken güzel bir uslup kullanmıştır. Hz. İbrahim’in tebliğinde en dikkat çeken hususlardan biri de samimiyeti ve açık sözlülüğüdür. Yüce Allah’ın varlığını anlatırken karşısındaki kişilerin vicdanlarına yönelik, etkili sözler söylemiştir. Onları açıkça uyarmış, sadece Allah’tan korkmaya davet etmiştir. "Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarıp-yakarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun. (Öncelikle) En yakın hısımlarını (aşiretini) uyar." (42/Şuarâ, 213-214) Hz. İbrahim'in babasına yaptığı tebliğ, bu konuda oldukça önemli bir örnektir. Hani babasına demişti: "Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun? "Babacığım, gerçek şu ki, bana, sana gelmeyen bir ilim geldi. Artık bana tabi ol, seni düzgün bir yola ulaştırayım." (19/Meryem, 42-43). Hz. İbrahim, kendisine karşı bu kadar olumsuz tavırlar gösteren babasına karşı çok güzel bir ahlak göstermiş, ılımlı üslubunu korumuş ve ona "babacığım" diye hitap etmeyi sürdürmüştür. Hz. İbrahim'in babasına yaptığı tebliğde Müslümanalrın örnek alması gerekir.

Hz. İbrahim denilince akla “put kıran” gelir

Hz. İbrahim denilince, aklımıza putları kıran Peygamber geliyor. Hz. İbrahim inkârcı topluluğu kendinden uzaklaştırdıktan sonra putların yanına gitmiş ve onları parçalamıştır: "Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye." (21/Enbiya, 58) Hz. İbrahim, kavminin taptığı hiçbir fayda ve zarar vermeyen putları paramparça etmiştir. “Yuh size ve Allah’tan başka taptıklarınıza da! Hâlâ akıl erdi-remiyorsunuz.” (21/Enbiya, 67) demiştir. Hz. İbrahim denilince akla “hicret” gelir Ayetlerde Hz. İbrahim ve Hz. Lut'un Allah'ın emriyle hicret edip, güzel bir yurda yerleştikleri bildirilmektedir. (21/Enbiya, 71-75)

Hem Hz. Lut hem de Hz. İbrahim hicret etmişler, yani yaşadıkları evlerini ve yurtlarını Allah'ın emriyle terk etmişlerdir. Hz. İbrahim: “Ben Rabbime hicret ediyorum. O, bana doğru yolu gösterecektir” (37/Saffat, 99) Hicret, ancak salih müminler tarafından gerçekleştirilebilecek bir ibadettir. Bir mü’min nereye giderse gitsin, Allah'ın kendisine nasip ettiğinin en hayırlısı olacağını bildiği için, hiç tereddüt etmeden varını-yoğunu bırakıp Allah'ın rızası için hicret edebilir. Hz. İbrahim ve Hz. Lut, bu teslimiyeti ve tevekkülü en güzel şekilde göstermişlerdir.

Hz. İbrahim denilince akla “itaat” gelir

 “Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi. O'nun nimetlerine şükrediciydi. (Allah) Onu seçti ve doğru yola iletti. Ve Biz ona dünyada bir güzellik verdik; şüphesiz o, ahirette de salih olanlardandır." (16/Nahl, 120-122) Hz. İbrahim denilince, aklımıza Allah’a itaat etmenin önemi gelmektedir.

Hz. İbrahim denilince akla “adayış” gelir

 Adayış ve adanış denince akla ilk gelenler, peygamberler olur. İbrahim (a.s)’ın oğlu İsmail’i adayışı, Yahya (a.s)’ın canını adayışı, Hz. Peygamber’in yurdunu, evini-barkını adayışı bizim için en güzel örneklerdir. İhtiyarlık çağına gelinceye kadar evlat özlemi çeken Hz. İbrahim’in, onca özlemden sonra kendisine bahşedilen İsmail’i gözünü kırpmadan adayışında ve İsmail’in Allah’ın buyruğu karşısındaki teslimiyet ve adanışı bizim için ne büyük dersler içermektedir. (Bkz. 37/Saffat, 100-110) İbrahimce adayış, İsmailce adanış bilinciyle “Benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (6/En’âm, 162) ayet-i kerimesini hayatının düsturu edinenlere ne mutlu…

Hz. İbrahim denilince akla “ Kâbe ve Hac” gelir

 Allah Kuran'da Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail ile birlikte Kâbe’yi inşa ettiğini bildirmektedir. “İbrahim, İsmail'le birlikte Ev'in (Ka'be'nin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle duâ etmişti): "Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin" (2/Bakara, 127) “Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi elbette Mekke'de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ'be'dir. Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey ona muhtaçtır. (3/Al-i İmran, 96-97) Kâbe, insanlar için bir toplanma ve birarada Allah için ibadet etme yeridir. Tevhid inancına sahip olan Müslümanlar İslâm'ın beş esasından biri olan hac ibadeti ile bir arada ibadet etme saadetine ererler. Hac, Müslümanların birliğini ve bütünlüğünü, İslâm kardeşliğinin manevî temelini oluşturur.

Hz. İbrahim denilince akla “kurbam”gelir

Allah’a adamaya söz verdiği oğlunun gırtlağına bıçağı dayayacak kadar fedakâr bir peygamberdir Hz. İbrahim. "Ey oğulcuğum, rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm, buna ne dersin?" dedi. Hz. İsmail; "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın, diye cevap verdi." (37/Saffat, 102). Hz. İbrahim (as) ve İsmail (as)'in bu teslimiyetini Allah mükâfatlandırdı. İsmail (as)'in yerine büyük bir kurbanlık verdi. (37/Saffat, 107). Bu ayetten, Allah’a teslim olanı bıçak bile kesmediğini görüyoruz. Kurban, Allah yolunda fedakârlığın ona teslim olmanın ifadesidir. Mü’minler Kurban kesmekle, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in şanlı hatıralarını anmakta, tazelemekte ve gerektiğinde kendilerinin de aynı teslimiyet ve fedakârlığa hazır olduklarını ifade etmektedirler. Tabii ki, et değil, kan değil; Allah’a takvâ ulaşır (22/Hac, 37). Kurban bizim takvâmızı içerdiği oranda makbul bir ibâdettir. Kurban, fedakârlık, vefâ, ihlâs, ve cömertliğin sembolüdür. Kişilik kazanılmasında da etkisi büyüktür.

Hz. İbrahim denilince akla “misafirperverliği” gelir

 “Andolsun, elçilerimiz İbrahim'e müjde ile geldikleri zaman; "Selam" dediler. O da: "Selam" dedi (ve) hemen gecikmeden kızartılmış bir buzağı getirdi.” (11/Hud, 69) Görüldüğü gibi Hz. İbrahim, konuklarına karşı çok üstün bir misafirperverlik örneği göstermiş, hemen çok güzel ikramlarda bulunmuştur. Hz. İbrahim'in misafirlerine hemen ikramda bulunması, onun üstün ahlakının bir tecellisidir. Hz. İbrâhim (a.s.) çok misafirperverdir (15/Hicr, 51)

Hz. İbrahim denilince akla “duâ” gelir

 Hz. İbrahim (a.s.)'da Allah'a şöyle yalvarmıştı: "Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver, dedi." (37/Saffât, 100. ) "İşte o zaman biz O'nu (İbrahim'i) halîm (uslu) bir oğul (İsmail) ile müjdeledik." (37/Saffât, 101) Ayrıca İbrahim (a.s.)'de kendisine çocuk ihsân eden Allah'a şöyle duâ etmiştir: "İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lutfeden Allah'a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duâyı işitendir." (14/İbrâhim, 39) Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri, namazı devamlı kılanlardan eyle. Ey Rabbimiz! Duâmı kabûl et!" (14/ İbrâhim, 40) Anne ve babaya çocuk nimeti sadece Allah Teâlâ tarafından verilebilir. Allah Teâlâ, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur: "...Servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık; sayınızı daha da çoğalttık." (17/İsrâ, 6) Sadece kendisi değil; âilesi de Allah'ın rahmet ve bereketine mazhar olmuştur (11/Hûd, 73). Ayrıca Hz. İbrâhim'in babası için Allah'tan af dilediği, fakat bu dileğinin kabul edilmediği belirtilmektedir (19/Meryem, 41-50; 9/Tevbe, 114). Hz. İbrahimin hayatına baktığımzda, bizler için çok güzel örnekler olduğunu görüyoruz. Tabii ki, bütün peygamberlerin kıssalarından ibret ve öğüt almalıyız. Allah’a samimi bir kul olmak için, Peygamberlerin hayatlarından öğüt alanlara ne mutlu!