Ahmed KALKAN
İSLÂM DIŞI DÜZEN! ÖVÜNEBİLİRSİN; EYLÜL’ÜN, LEYLA’NIN BAŞINA GELENLER SENİN ESERİNDİR –III-
Yöneticiler, Rasûl ve Ashâbın Olmadığı Kadar Dindardır
Dindarlık mı dediniz? Yöneticiler, Rasûl ve ashâb dâhil, hiçbir kimsenin sahip olamadığı kadar dindardırlar. Rabbimiz “sadakadan kaybolan malı arttırırım, fâizden gelen geliri mahvederim” (2Bakara, 276) desin, fark etmez, bunlar fâizde bile bereket arayacak kadar mübarektirler(!) Allah, fâizi haram kıldığını söylesin (2/Bakara, 275), T.C.’nin başbakanı verdikleri fâiz için “helâl u hoş olsun” der. Ahmet Davutoğlu, başbakanlık yaparken, bir konuşmasında şöyle diyordu; "2002'de faiz kullanan... eee... şey... kredi kullanan esnafımızın sayısı 63 bin civarındaydı ve gittikçe düşüyordu, şimdi 317 bin geçen sene kredi kullanan esnafımız. Toplamda da 1 milyon 100 bin esnafımız kredi kullandı bizim dönemimizde. Helalı hoş olsun. Allah sayısını, bereketini arttırsın..." Buna, içki içerken besmele çekecek kadar dindar(!), faizde bile bereket arayacak kadar mübarek(!) denir.
Son başbakan Yıldırım da, içki içer veya içirirken besmele çekecek kadar dindardır(!) Allah, “hakla bâtılı karıştırmayın” (2/Bakara, 42) desin, bu işi ustalıkla yapar. İzmir’de seçim konuşmasında şunları söylemişti: "Beceriksizliklerini örtmek için bunu çok iyi kullanıyor. Ama ideoloji karın doyurmuyor. İstanbul’da Nişantaşı, Beyoğlu, Çiçek Pasajı var. İstanbul’daki yaşam tarzının İzmir’den ne farkı var? Rakısını içme, balığını yeme, eğlenceye gitmede bir farkı var mı? Tekirdağ’da iki rakı fabrikası vardı, bizim dönemimizde şimdi 18 tane. Ben hayat tarzına karışacağım ama nasıl? İzmirlilerin daha iyi şartlarda yaşaması, Kordon’da rakısını içen, balığını yiyen hemşehrilerimin kokudan burnunu tutmaması için çalışacak, orayı tertemiz hale getireceğim. Öbür türlü karışmam söz konusu olmaz. Evimin içinde yapmadığım şeyi İzmir’e neden yapayım?” Hâlbuki Kur’an, İçkinin, kumarın ve tapınmak için dikilmiş taşların, yani heykellerin ve fal oklarının (şans oyunlarının) şeytan işi birer pislik (şeytanın çıkardığı pislik) olduğunu söyleyerek, onlardan kaçınmadan kurtuluşun olmadığını ifade eder (5/Mâide, 90).
Başbakanlığı kendi uhdesine alıp resmen fesheden eski başbakan da Kur’an hükümlerini güncelleştirme, laiklikle İslam’ı bağdaştırıp birleştirme çabasındadır.
Balık baştan kokmakta; düzen, resmî kurumlar, kapitalistleşmiş çevre sivrisinek üretmektedir. Bataklık kurutulmadan fâhişe sivrisineklerle mücâdele sonuç getirmeyecektir. Tevhîdî iman hâkim kılınmadan ahlâkî öğütler, delik kabın içine su doldurmak için çalışmaya benzeyecektir. Fuhşa bulaşmış insanların zührevî hastalıklar yanında rûhî hastalıklar, psikolojik anormallikler içine düşüp her konuda sapıklaştıkları ve çevrelerini de her yönden rahatsız ettiklerini göz önünde tutmak gerekir.
“Mü’minler arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (24/Nûr, 19)
“Kötülüğe delâlet eden (yardımcı olan, yol gösteren) onu yapan gibidir.”(Deylemi). Bu düzen ve düzeni sürdürenlerin, bu kötülüklerin yaygınlaşmasında büyük katkıları olduğunu, biz de destek olursak, o kötülüklerin yayılmasına katkı sağlamış olacağımızı unutmamak şarttır.
Çözüm Önerisi Olarak Tavsiye Edebileceğim Bazı Hususlar
Cennetin Allah’a iman ve itaatle elde edileceğini, Allah’a isyanın, haramlardan sakınmayanın da içinde ebedî kalacağı cehenneme atılacağını inanmak ve inanca uygun yaşamak,
Allah’a teslim olunmadan Müslümanlığın olmayacağını, O neyi yasakladıysa bizim ve toplumun zararına olduğu için yasakladığını kabul ederek bunun şuuruna ermek,
Her sâlih amelin imanı güçlendireceğini, her günahın imana zarar verdiğini unutmamak,
Allah’a isyandan, büyük günahlardan kaçınmak,
Kur’an’ı anlayarak okumadan, okuduklarımızı baş tacı edip uygulamadan problemlere çözüm bulunmaz.
Kendimizin güzel ahlâklı olmamız yetmez; en az isyankârlar kadar cesur olmadığımız ve kötülüklere engel olmaya kalkmadığımız müddetçe bu problemler çözülmez.
Toplumsal problemlere çözüm getirmek için İslâmî bir devlete ihtiyaç vardır. Böyle bir devlet için çalışmak,
Güzel ahlâk: Ahlâkı güzelleştiren İslâm’dır. İslâm’ın kurallarını yerine getirmeden güzel ahlâklı olunmaz.
Takvâ şuuru: Allah’tan, O’nun azâbından korkup sakınmak,
İhsân bilinci: Her yaptığı şeyi en güzel şekilde yapmak, güzellik sergilemek, ibadetleri de Allah’ı görür gibi, O’nun razı olacağı tarzda hem şeklini ve hem ruhunu güzelleştirmek,
Kendisini İslâm’a nispet edip Müslüman olduğunu söyleyen her insan, toplum nazarında az veya çok İslâm’ı temsil ediyor kabul edilir. O yüzden yaptığımız bir kötülüğün İslâm’a fatura edilmesi vebâlini hesaba katmak,
Teknolojik aygıtların şu veya bu şekilde toplumun ifsadına katkıda bulunduğunu unutmamak, televizyon, internet, akıllı (insanların akıllarını çalan) cep telefonu gibi araçların zararlarının ve veballerinin farkında olmak,
Şehvet gibi insanî duygularımızı kontrol etmek zorunda olduğumuzu unutmamak,
İslâm’ın mükemmel bir şekilde ancak İslâm devletinde yaşanabileceğini, gayrı İslâmî bir rejimin çirkin ahlâkın ne demek olduğunda bile İslam’a ters olduğunu, onları engelleyecek ortamı oluşturmayacağını bilmek gerekir.
Fuhşa karşı ahlâk terbiyesi, güçlü âile yapısı, toplumsal kontrol gibi mekanizmaları canlı tutması yanında kesin hukukî ve sosyal önlemler de alan İslâmiyet, fuhuş sektörünü özellikle rahatsız etmektedir. Fuhşu günah, ayıp ve en sonunda yasak olmaktan çıkarma eğiliminde olan modern zihniyet, sözde özgürlük adına fuhuşta sadece zor kullanma ve zarar vermeyi reddetmekte, fuhşun fert ve toplum üzerindeki yıkıcı etkileri bu düşünce sahiplerini fazla ilgilendirmemektedir.
Zinâ ve fuhuş sektörü denilince sadece genelevler ya da sosyetenin tercih ettiği lüks randevu evleri akla gelmesin. Bavul ticareti kılıfıyla iş yapan Nataşa'lar, nice oteller, turistik yerler, plajlar, masaj salonları ve akla gelebilecek hemen her şey bu sektöre âlet edilebiliyor. Arkadaşlık ve sevgili adıyla nikâhsız birliktelikler, metres hayatı, çıkmalar, müstehcen filmler, pornografik dergiler, internet üzerinden kadın pazarlamalar, telekızlar, televole kültürü, gece klüpleri, akla gelebilecek seksle ilgili her şeyi pazarlayan sex-shoplar, zengin kadınlara hizmet veren jigolo denilen erkek fâhişeler, travestiler, transseksüeller, eşcinseller, mankenler, o biçim sanat anlayışı, uyuşturucu kullanımı gibi konular düşünüldüğünde fuhuş fitnesinin boyutu değerlendirilebilir. Zina turizmi, fuhuş otelleri, plajlarıyla meşhur turistik yerlerdeki üstsüz ve altsızların cirit atmaları, beyaz kadın ticareti, uyuşturucular ve daha neler neler... Bütün bunlar devlet himayesinde ve kanunların onlara tanıdığı özgürlük sayesinde hak olarak verilirken, karşı çıkanlar suçlanabilmektedir. İnternette, pembe dizilerde, sinema filmlerinde cinsellik ve gayr-ı meşrû ilişkiler, ahlâksız bir hayat alabildiğine normalleştirilir ve hatta özendirilir.
Lezbiyen, gey, biseksüel ve transgender sözcüklerinin baş harflerinden oluşan LGBT, yani eşcinseller, o nurdan uzak olanlar, “onur yürüyüşü” adıyla kendilerini tanıtan ve topluma eşcinselliğin gayet normal olduğunu ilan eden şekilde toplantılar, yürüyüşler yapıyorlar. Tuvaletlerin iç kapılarında kapalı devre “tosun edebiyatı”, artık aleniyete döküldü; tv. ve internet ekranlarından sırıtarak dilini çıkaran şeytan, hayatı da şeytanî özgürlüklerle doldurmaya başladı. Haziran sonunda bunların yürüyüşlerine ve gösterilerine şahit olundu.
Evinde kıbleyi gösteremeyen, İslâm ahlâkından tümüyle yoksun bugünkü neslin yetiştireceği nesli düşünün bir de. Yirmi yıl sonrasını gözünüzün önünde bir canlandırın. Aman Allahım…
Leylaların, Eylüllerin, Özgecanların canına kast edilmesin diyorsanız; “ben İslâm’ı, İslâm Devletini istiyorum” demiş oluyorsunuz. Çünkü başka hiçbir sistem, hiçbir dünya görüşü bu gibi konulara çözüm getiremez.