Yasin AYDOĞAN

02 Mart 2009

KANAAT EN BÜYÜK ZENGİNLİKTİR

“Kanaatkâr ol ki, insanların Allah’a en çok şükredeni olasın.”

“İktisada riayet eden fakir olmaz” buyuruyor sevgili Önderimiz (a.s.)

Kanaat etmenin, ayağımızı yorganımıza göre uzatmanın, israftan kaçınmanın, muhteris olmamanın, Rabbimizce bize verilen nasibimize, rıza göstermenin adresini veriyor Önderimiz (a.s.)

Çünkü kanaat etmeyeni emin olun hiçbir servet zengin etmez. Hiçbir meta kandırmaz-doyurmaz-kesmez. Kanaat sahibi olmak ikna olmaktır. Kanaat, Allah’ın verdiğiyle ikna olmak-kanmak-doymaktır. Allah bizi ikna etmezse O’nunla ikna olmayı başaran kullar olmazsak, bizi başka ne ikna edebilir? Ademoğlunun vadiler dolu malı olsa ikincisini ister, onun gözünü ancak toprak doyurur, yani toprak ikna eder.

Kanaat etmenin aslında şükretmek olduğunu da çok rahatlıkla söyleyebiliriz. “Allah’ım senin bana verdiğine razıyım, benim için en hayırlı olan budur, buna yürekten inanıyorum, sana şükürler olsun” demektir kanaat.

Yaşadığımız hayata ve topluma bakınız görürsünüz kanaatsizliğin bizi nerelere getirdiğini ve nelere mahkum ettiğini. İhtiras uğruna işlenen cinayetler, daha fazla kazanma hırsına yakalanmış doymak bilmeyen vahşiler, kasayı-keseyi ağzına kadar doldurmak için hiçbir sınır tanımayan terminatörler, bir toplumu dahi buldozer gibi ezmeyi kafasına koymuş zalimler, aldığı harcadığının dörtte birine denk gelen, ama ağır kredi borcu altında sırf dünyevi meta uğruna geleceğini-on yıllarını tefecilere satan cahiller ila ahir.

Kanaat yoksa, kanaat kalkanımız yoksa her türlü tehlike ve riske açığız demektir..

Yıllar önce bir Ramazan ayında Hint yapımı, beni çok etkileyen bir film izlemiştim.

Konusu şuydu :

Bir köyde çanak çömlek yaparak ve satarak geçimini temin eden bir aile vardır. Köy halkı tarafından sevilen, herkesin saygı duyduğu, emin-güvenilir kimlikli karı kocadan oluşan aile herkesin sevgisini kazanmıştır. Köyde örnek gösterilen bir ailedir bu aile. Kendi elinin emeğiyle kanaat ederek yaşayan bu ailenin 7-8 yaşlarında bir de erkek çocukları vardır. Yörede hakim olan geleneklere dayalı olarak, bu erkek çocuklarına beşik kertmesi yapmış ve yakın bir köyden aynı yaşlarda bir kızla daha bu yaşta nişanlamışlardır çocuklarını.

Bir gün köyün en zengini, herkesin güvenini kazanmış bu aileye gelir ve şöyle der : “Siz bu köyün en güvenilir insanlarısınız, ben çölde kervanların yol güzergahına bir han yapmak istiyorum, ancak hanın idaresini size vermek istiyorum, burada çanak çömlekle hayatınızı bitirmeyin, çocuğunuz var onun geleceği önemli, çanak çömlekten kazanacağınızın onlarca katını handa çalışarak vermeyi öneriyorum. Bu, beklenmedik bir tekliftir ve karı koca epey şaşırırlar teklife ve biraz düşünme payı isterler, nihayetinde kabul ederler. Han inşa edilir ve yeni işlerine başlarlar. Yeni işleri çok hareketlidir ve herkesin uğrak yeri olan bu handa, gelen gidenin haddi hesabı yoktur. Zaman hızla akıp geçer, bir gün hana gelen zengin bir ticaret kervanının sahibi, handa erkek çocukları 9-10 yaşına girmiş Ahmeti görür ve hoşlanır, kendisiyle yollamaları halinde ticareti öğreteceğini oğullarının da varlıklı bir tüccar olabileceğini, handa boşuna beklemesinin mantığı olmadığını söyleyerek, kabul etmekte çok zorlanan anne ve babayı ısrarla ikna eder ve Ahmeti alır gider. Evlat hasreti ana babanın yüreklerini yakmaktadır, zamanda geçmektedir. Sonra bir gün, yeni evli bir çift hana gelirler, yeni evlenmiş, handa misafir bulunan gelin hanımın takıları, gerdanlıkları, bilezikleri hancı kadının dikkatini çeker ve cezbeder. Sohbet esnasında yeni evli çift, hana geldiklerinden kimsenin haberdar olmadığını, akrabalarına sürpriz olsun için habersiz ayrıldıklarını, kimsenin onların nereye gittiğini bilmediğini söyler. Tabii bu sözler gelin hanımın takılarına kendini kaptırmış hancı kadını tetikler, şeytanca planlarına zemin hazırlar ve kocasına planını açıklar. “Gel bunları öldürelim, bunların geldiğinden kimsenin haberi yok, ellerindeki, kollarındaki tüm ziynet eşyalarını alalım.” Koca teklif karşısında dehşete düşmüştür, ancak zihnine de bu virüs bir kere girmiştir ve kabul eder. Plan uygulanır.

Gel zaman git zaman, han bir cinayet makinesine döner. Artık hana uğrayan tüm zenginler için orası bir mezar olmaktadır. Hanın çok derin bir kuyusu vardır ve tüm cesetler o kuyuya atılarak ortadan kaldırılmaktadır. Kanaat sahibi karı koca, muhteris iki katile dönüşmüşlerdir ve artık hiçbir şey onları durduramamaktadır. Her geçen gün servetleri büyümekte, malları katlamalı olarak çoğalmaktadır. Tam on beş sene geçer ve bir gün hana bir kervan gelir, kervanın sahibi zengin bir gençtir. Çok sıcak davranan,  karı kocaya yakın duran onlarla aynı sofrada yemek yemek isteyen genç, karı kocayı rahatsız eder. Bu yabancının kendilerine niçin bu kadar yakın ve sıcak davrandığına anlam veremez ve içten içe huzursuzda olurlar ama zengin gencin malı onlar için harika bir servettir ve geceleyin plan işler, onu da ortadan kaldırırlar. Tam bir gün sonra bir genç bayan gelir hana, bu gelen genç bayan, çocukları Ahmet’e yıllar önce beşik kertmesi yaptıkları gelinleridir. Tanırlar, sarılırlar, hal hatırdan sonra gelinleri Ahmet’i sorar. Karı koca bu soruya anlam veremezler. “Ahmet mi?”diye sorarlar. Gelin hanım : “ Ahmet zengin bir tüccar olmuş, dün bana geldi, ben babamların yanına gidiyorum sürpriz yapacağım Ahmet olduğumu söylemeyeceğim sende arkamdan yarın gel dedi” der. Anne ve baba beyninden vurulmuştur. Dün gece, en son, yıllardır kapıldıkları hırs hapishanesinin zavallı mahkumları olarak malı için katlettikleri o hareketlerine anlam veremedikleri genç, kendi öz çocukları Ahmet’tir ve ana baba öz oğullarının katili olmuşlardır. Söylenecek hiçbir şey kalmamıştır ve sessizce tüm cinayetleri işledikleri odaya girerler ve bir daha çıkmazlar. Arkalarından bağıran, kilitlenen kapıyı kuvvetle döven, olaylardan habersiz, hiçbir şey anlayamayan gelinleri kapının altından ayaklarına doğru akan kanların dehşetiyle oraya yığılır.

Kanaatle, saadetle, huzurla yaşayan, herkesin saygı duyduğu, hürmet ettiği çanak çömlekçi karı koca, nasıl oluyor da vahşi, muhteris, azgın, zalim iki katil-caniye dönüşebiliyor.

Kıssadan murat hissedir.

Allah’ım, kanaat ver.

Allah’ım, kanaat ahlakı ver.

Allah’ım, doymak bilmeyen nefisten, kanmak bilmeyen heva ve hevesten sana sığınırız.

Allah’ım ,senin ahkâmına kananlardan, senin kitabınla ikna olanlardan eyle bizi.

Allah’ım, sana sığınırız. Sana sığınırız. Sana sığınırız.