Yasin AYDOĞAN
KANUN’SUZ TOPLUM, AHLAK’SIZ KANUN, DİN’SİZ AHLAK OLMAZ
Kanunsuz toplum olmaz. Bırakın toplumu, kanunsuz bir canlı türü bile yoktur kainatta. Tüm canlılar bir kanun muvacehesinde hayatlarını idame ettirirler. Yani her şey bir yasaya bağlı olmak zorunda. Her varlık türü belirli-belirlenmiş yasalar ile yaşarlar. Yeryüzünde var olan her şey bir yasaya bağlı kılınmış. Yaratan, ona göre bir ölçü koymuş. Hiçbir şeyi ölçüsüz, hesapsız bırakmamış.
Yani yasasız, kanunsuz olmaz-olmuyor.
Hatta buna eşkıyalık yapanlar bile dahildir. Eşkıya dahi kendince kanun ihdas etmiştir ve ona göre şakiliğini işletmektedir. Şekavet icra etmek için bile kanuna-kurala ihtiyacı var.
Kanunsuz toplum olmaz, lakin kanunlar neye dayanacak, hangi iradeye göre şekillenecek, neyi referans alacaktır?
İşte burada birbiriyle çok ilintili, birbiri içine geçmiş çok mühim kavramlarla karşılaşıyor, muhatab oluyoruz.
O kavramlar: Kanun, Ahlak, Din kavramlarıdır.
Bu kavramları, kul olarak, yaratıcımızın öğretisine göre anlamlandırdığımızda, her şey yerli yerine oturacak, bunda şüphe yok. Rabbimizin, kurmamızı ve koparmamamızı emrettiği bağı temin ettiğimizde, murad-ı ilahiye muvafık bir hayatın da sahibi olacağız. İşte burada bu kavramlar arası çok sıkı ilişki bağını kurmak gerekiyor. Din’i ahlaktan, ahlak’ı kanundan koparamayız. Koparırsak birleştirilmesi emredilen bağı koparmış, bütünü parçalamış oluruz. Parça bütünden ayrılınca tek başına ne anlam ifade edecek? Seküler mantık işte bu hatayı işledi. Parçayı bütünden ayırdı-kopardı. Bütünlük bozuldu.
Cisim-ruh, madde-mana, iç-dış, din-akıl, akıl-kalp, din-ilim, din-ahlak, din-siyaset, din-toplum, inanç-amel ila ahir….. ve daha sayılabilecek bir çok kavram.
Din olmadan ahlak olmaz.
Çünkü dini veren-öğreten-ikmal eden-mükemmel kılan-ihsan eden sadece Allah’tır (c.c).
O din (tevhid) gibi muazzam bir inanç ve yaşam biçimini ihsan etmeseydi kim nasıl yol bilir-bulurdu? Bakınız şu an yeryüzünde mevcut (İslam dışı) tüm dinler hep hakikatten bozmadır. Sakattır, sahtedir.
Yani te’lif hakkı yine Allah’a aittir. İnsan Allah’a borçludur. Çünkü sahteyi yine aslından bozarak elde edebilmiştir. Tabii bu bir cürümdür, asla tasvib edilemez.
Ahlak olmadan da kanun olmaz.
Çünkü ahlak hilkate uymak demektir.
Hilkat yaratılışın hakikati demektir.
Din anlaşılmadan hilkat, hilkat tanınmadan-bilinmeden din anlaşılmaz.
El halık: Yaratan, yaratılış veren, yoktan var eden, takdir, tayin eden anlamlarına geliyor.
Ahlak’ı öğreten-veren Allah’tır. Hilkati veren O’dur. Hilkat veren Ahlak da vermiştir. Ahlak’ın kaynağı Hilkatin kaynağıdır.
Ahlak: Hilkate-yaratılışa-fıtrata uyan her tür davranış eylemdir.
Hukuk’un üstünlüğü tartışılmaz.
Hukuk: Haklar demek, yani kelime olarak hak’kın cem’i-çoğulu.
Hak nedir?
Birinci ve en önemlisi El Esma-u Hüsna’dan (en güzel isimler) El Hakk olan şanı yüce Rabbimiz Allah’ın isimlerindendir. (Hac 6-62 Kehf-44 Lokman-30)
Bu manada El Hakk : Hakikati tartışılmaz. Varlığı kesin, sabit ve sürekli, uluhiyeti tahakkuk eden, mutlak adil, hakkı-hak olanı ortaya koyan, hakkı ayakta tutan, her gerçek kendinden olan ve her gerçek ancak kendisinden alınan anlamlarına geliyor.
Dolayısıyla ahlaksız hak ya da haksız ahlak gibi nitelendirmeler bakın nasıl komik-absürd oluyor.
El hak olan Rabbimiz ahlak vermiştir. Çünkü hilkat vermiştir. Hilkate uymamızı emr buyurmuştur.
Ahlak’ı din’den bağımsız anlamak mümkün değil. Bu kesin. Ahlak din bütünü içinde bir cüz’dür.
Dinsiz ahlak olur mu? Modernler bunu başardılar (!), onları ödüllendirmek lazım. Zaten ona ahlak değil etik diyorlar. Ahlaksızlığa da etik hata diyor ve paçayı kurtarıyorlar.
Din mefhumundan kopardıktan sonra ne derlerse desinler. Adına ne deseler anlaması-anlaşılması imkansız bir şey çıkıyor ortaya.
Din derken kasdımız Ed Din’dir. Tevhid dini’dir. Allah’ın öğrettiği din’dir. Tüm nebilerin-rasullerin tebliğ etmekle muvazzaf kılındıkları din’dir. Öz-özet adı İslam olan din’dir.
Ed Din (Tevhid) kainatı, hayatı, insanı, eşyayı, Allah’a bağlayan bir gerçekliktir.
Ed Din, bizden kanunu da, toplumu da, ahlakı da, din’in va’z edicisi-bildiricisi-öğreticisi Rabbimize bağlamamızı istiyor.
Bu birleştirilmesi-bağlanması zaruri olan hususları eğer birleştirmez-bağlamazsak yani koparırsak ne olur?
Bir kere Allah’tan kopmuş olur. Allah’tan koparsa kanun da, Ahlaksız kanun olur, hatta bundan kaçmak-kurtulmak imkansızlaşır.
Ahlaksız kanun kime yarar?
Cevap açık elbette kanunu yapana-yapanlara yarar. Bu durumda kendisini buna yetkili görenlerin “nalıncı keseri” gibi olma ihtimali çok büyüktür.
Allah Teala insanı sevdiği için, sadece kendisine kul olmasını emir buyurmuştur.
Çünkü O’nun ihtiyacı yoktur (Samed) ve insanı istismar etmeyecek tek otoritedir Allah (c.c)
İnsan Allah’a kul olmazsa mutlaka kulluk edecek birilerini bulup-buluşturacaktır.
Bu da insanın Allah’ a ortak koşması, yani şirk’tir.
Allah (c.c) ahlaklı olmayı-ahlaka (hilkate) uymayı, din’den kopmamayı ve sadece kendi yasalarına itaat etmemizi hükme bağlamıştır.
Din’i ahlaktan, ahlak’ı dinden ayıranlar asla iflah olmaz.
Ahlaksız kanun-yasa yapanlara sıra gelince onlar da ibreti alem olan nemrudun, firavunun ve emsallerinin yollarını izlemiş oluyorlar ki, kendilerine verilmiş ilahi kredi olan hayat-ömür sermayesini boşa-boşuna-hovardaca kullandıkları, yaratıcıya karşı çıktıkları ve hilkate uygun davranmadıkları için ne kadar yansalar az….