Süleyman GÜLEK

13 Haziran 2017

KUR'ÂN VE SÜNNETİN HAYATIMIZDAKİ YERİ VE ÖNEMİ

Kur’ân’ın Hayatımızdaki Yeri ve Önemi

Allah tarafından gönderilen İlâhî kitapların sonuncusu olan Kur’ân-ı Kerim, son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)’e indirilmiştir. İnsanlara ne için yaratıldıklarını, dünya hayatına neden geldiklerini ve amaçlarının ne olduğunu, öldükten sonra ne olacaklarını bildirmek için Allah Teâlâ Rasûlullah (s.a.s.)’e Cebrâil arcılığıyla vahiy yoluyla Kur’ân-ı Kerim’i göndermiştir. Rasûlullah (s.a.s.) de insanlara bunu bildirmiş ve günümüze kadar hiç değişmeden bizlere ulaşmıştır ve kıyâmet kopana kadar da değişikliğe uğramadan insanlara ulaşacaktır. Yüce Allah, bu gerçeği bildirmektedir:“Kur’ân’ı kesinlikle Biz indirdik; elbette onu yine Biz koruyacağız.” (Hicr, 15/9) Rabbimiz Allah (c.c.), insanlar dünya hayatına Allah’a kulluk için geldiklerini anlasınlar ve nasıl kulluk yapacaklarını, nelere dikkat etmeleri gerektiğini öğrensinler, ona gö­re yaşasınlar diye Kur’ân-ı Kerimi göndermiş, insanlara örnek olsunlar diye peygamber de göndermiştir. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurur:“And olsun ki, Allah’ı(n rızâsını) ve âhiret günü(n saâdetini) umanlar ve Allah’ı çokça ananlar için Allah’ın Rasülünde, sizin için pek güzel örnek vardır.” (Ahzâb, 33/21)“Müjdeleyici ve sakındırıcı olarak peygamberler gönderdik ki, peygamberlerden sonra (insanların) Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın!” (Nisâ, 4/165)

Günümüzde “Kur’an” dendiği zaman insanların aklına ne geliyor ve nasıl tanımlıyorlar? Buna baktığımız zaman şunu görüyoruz: “Kur’an Arapçadır, hocalar ve okumasını bilenler okur, okumak sevaptır. Bilhassa Ramazan’da camilerde ve evlerde okunur, hatim yapılır. Bir kişi öldüğü zaman cenazesinde okunur ve ölümünün yedinci, kırkıncı, elli ikinci günleri okunur, ayrıca her Cuma gecesi ölülere okunur. Biz Kur’an’ı anlayamayız; onu ancak hocalar anlar ve anlatır.” Bu gibi sözleri çok duymaktayız. “Kur’an, sadece bu sayılan hususlardan ibarettir” görüşü tamamen yanlıştır. Tabiî ki, bu, Kur’an’ı gereği gibi anlamamanın bir sonucudur. Kur’ân-ı Kerim insanların, hayatlarını nasıl düzenlemeleri gerektiğinibildirmektedir. Dolayısıyla Kur’an, yaratılış gayesine uygun yaşayabilme reh­be­ridir. “Biz sana Kitab’ı, her şey için bir açıklama, bir doğru yol rehberi, bir rahmet ve müslümanlara bir müjde olarak indirdik.”(Nahl, 16/89) Allah (c.c.) Kur’an ile insanlara doğru yolu göstermiştir. Kim o yoldan giderse dünya ve âhirette huzur ve mutluluğa kavuşur. Kim de Kur’an’ın dışındaki yolları takip ederse o yol onları hüsrana götürür.

Yüce Allah Şöyle buyurur: “İndirdiğimiz nura (Kur’an’a) inanın.”(Teğâbün, 64/8) “(Ve) ona tâbi olun.” (En’âm, 6/155) “Gerçekten bu Kur’an, (insanlara) en doğru olan yolu gösterir, sâlih amellerde bulunan mü’minlere de kendileri için muhakkak büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler. Âhirete inanmayanlara da kendileri için acıklı bir azab hazırlamışızdır.” (İsrâ, 17/9-10) İnsanların dünya yaşamında en doğru yola iletecek ve âhiret hayatında da saâdete, mutluluğa, götürecek olan Kur’an’a inan­mak ve ona uymak zorundayız. Kur’an’a uymak, tâbi olmak da, onu okumakla, öğrenmekle olur. “Kur’an bütün âlemlere (insanlara) ancak bir öğüttür.” (Sâd, 38/87) Kur’an’dan öğüt almak ve gereğini yapmak için onu öğrenmek gerekiyor. Birçok insan: “Biz Kur’an’ı bilmiyoruz, okumayı öğrensek de Arapça bilmediğimiz için ne okuduğumuzu anlayamayız”diyorlar. “Hocalar Kur’an’ı câmilerde ve cenazede okuyorlar, biz anlamasak da dinliyoruz” diyorlar. Merhum Mehmet Âkif şöyle sesleniyor:

“Bir maksat aranmaz mı bu âyetlerde?

Lafzı muhkem yalnız anlaşılan, Kur’an’ın;

Çünkü kaydında değil, hiç birimiz mânanın;

Ya açar Nazm-i Celil’in, bakarız yaprağına;

Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.

İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin,

Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!”

Evet, merhum Mehmet Âkif gerçeği bu şekilde dile getiriyor. Kur’an insanların iman etmesini ve sâlih amellerde bulunmasını ve ancak bu sâyede cennete girebileceğini bildirmektedir. (Bkz. Yunus, 10/9; Bakara, 2/62) Bu da okuyup öğrenmekle ve gereği gibi iman ve sâlih amellerde bulunmakla olur. Birçok insan şu mâzereti öne sürüyor: “Biz Arapça bilmediğimiz için Kur’an’ın ne istediğini bilemiyoruz. Tabiî ki, bu mâzeret değil, Arapça bilenler Kur’an’ı Türkçeye çevirmişlerdir, Kur’an’ı meâlinden öğrenmek mümkün. Yeter ki Kur’an bize ne emrediyor, ne yapmak gerekir, bunu merak edelim. İnandığımız Allah’ın bizlere okumamız ve amel etmemiz için gönderdiği Kur’an’dan uzak durarak, onu okumayıp sadece duvarlara asarak ve yüksek yerlere koyarak Kur’an’a karşı görevimizi yaptığımızı sanmamız kendimizi aldatmaktan başka bir şey değildir.

“Biz Kur’an’ı anlayamayız” diyenlere Allah (c.c.)’nün beyanı: “Biz bu kitabı anlayasınız diye, Arapça bir Kur’an olarak indirdik.” (Yusuf, 12/2)Arapça bilenler Kur’an’ı anlıyor. Arapça bilmeyenler için Türkçe Kur’an meâli de çoktur. Yeter ki Kur’an okumak istensin. Sadece Kur’an’ı meâlinden okumakla yetinebilir miyiz? Tabiî ki, okunan âyetler hakkında geniş bilgi edinmek için Kur’an tefsirlerinden yararlanmak gerekir. Aksi halde yanlış anlamalara sebep olabilir.  Bu bağlamda yanlış anlama ve yorumlardan sakınmak için,  anlayamadığımız âyetleri iyi bilen hocalara sorarak veya tefsirlerinden okuyarak doğrusunu öğrenmeliyiz. Bazı kişiler de “Kur’an’ı meâlinden okumak yeterlidir; tefsirlere, hadislere ihtiyaç yoktur” derler. Tabiî ki, bu doğru değildir. Yanlıştır, çünkü herkes kafasına göre; “Ben bu âyetten şunu anladım” bir başkası “ben de bunu anladım” diyerek kafasına göre yorum yapar. Bu da kişileri yanlışa götürür. Onun için akaid, tefsir, hadis, fıkıh ilmi önem arz etmektedir. Mezhepler İslâm’ın doğru anlaşılmasına katkı sağlamaktadır.

Rasûlullah (s.a.s.): “Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve onu öğretendir” buyurmuştur.(1) Kur’an okumayı öğrenmeli ve öğretmeli, öğrendiğimiz Kur’­an’ı anlayabilmek için Arapça öğrenmeli. Arapça öğrenme im­kânı yoksa Kur’an’ın meâlini ve tefsirini okumalı. Kur’an’ın okunmasından maksat, ondan öğüt almak ve amel etmektir. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Kulları Allah’a en fazla yaklaştıran şey; O’nun kelâmı Kur’an’dır.”(2) Dolayısıyla Kur’an’ı çok okumalı ve onunla amel etmeli.

Kur’an’ı okumanın ve amel etmenin fazileti çok büyüktür. Yeter ki Kur’an’ı iyi anlamak için çok okuyup, onun gösterdiği hak yoldan gidelim. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı bağlandığınız müddetçe, asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar: Allah’ın kitabı ve peygamberin sünnetidir.”(3)İnsanların hak yolda bulunması ve doğru yoldan sapmaması için Kur’an ve sünnetin gösterdiği yoldan gitmeli. Bunun dışındaki yollar insanı doğru yoldan ayırır ve uzaklaştırır. “Gerçekten bu Kur’an (insanlara) en doğru olan yolu gösterir.” (İsrâ, 17/9) Kur’an’ın dışındaki yolları göstererek “doğru yol, gidilmesi gereken yol budur” diyenler, şeytanın dostlarıdır. Bunlar insanları hak yoldan, doğru yoldan uzaklaştırmaktadırlar. Bâtıl yolda olanlar ve bu şekilde ölenler âhirette Allah ve Ra­sû­lüne uymadıkları için çok pişman olacaklar ve kendilerinin pe­şinden gittikleri Kişilerin hak yoldan ayrılmalarına ve cehenneme gitmelerine sebep oldukları için onlardan şikâyetçi olarak onların, azaplarının da kat kat olmalarını isteyeceklerdir.

Allah (c.c.) bu gerçeği bildirmektedir: “Yüzleri ateşte çevrildiği gün, ‘keşke Allah’a itaat etseydik, keşke Peygambere uysaydık! derler. Ey Rabbimiz! Biz liderlerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi hak yoldan saptırdılar’ derler. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver. (Bizim cehenneme girmemize sebep oldular)” (Ahzâb, 33/66-68) derler.

Yöneticilerin insanları doğru yol diye, bâtıl yola götürmelerinden dolayı, onlara uyanlar tarafından onların cezalarının daha büyük olması istenecektir. Çünkü insanların dünya ve âhiret hayatının perişan olmasına sebep olmaktadırlar. Allah (c.c.) bir başka âyette şöyle buyurmaktadır: “Yoksa siz, Kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanların cezası dünyada rezil rüsvay olmaktan başka bir şey değildir. Kıyâmet gününde ise azabın en şiddetlisine atılacaklardır. Allah sizin yaptıklarınızdan gâfil değildir. İşte bunlar âhirete karşılık dünya hayatını satın alanlardır. Bundan dolayı azapları hafifletilmez ve kendilerine yardım edilmez.” (Bakara, 2/85-86) Kur’an’ın bir kısmını kabul edip bir kısmını kabul etmemek, tümünü kabul etmemek gibidir.

Kişi Kur’an’ın tümünü kabul etmedikçe müslüman olamaz. Ben müslümanım dese de Kur’an’ın bir kısım âyetlerini kabul etmeyen kişi küfre girmiştir.(4) Helâli haram, haramı helâl kabul etmek de küfürdür, (5) kişiyi dinden çıkarır.  O halde müslüman olarak yaşamak isteniyorsa çok dikkat etmeli, küfre götüren hususlardan mü’min sakınmalıdır. Aksi halde o çok değerli imanı gider ve perişan olur.

“Elif, Lâm, Mîm. Bu, kendisinde (hiçbir şekilde) şüphe olmayan, muttakiler için de kılavuz (rehber) olan bir kitaptır. Ki onlar, gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. Ve (yine) onlar, sana indirilene (Kur’an’a) senden önce indirilenlere iman ederler ve âhirete de kesin bir bilgiyle inanırlar. İşte bunlar Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa, mutluluğa erenler de bunlardır.” (Bakara, 2/1-5)

Müslüman kişi, Allah’ın emrettiğini yapmalı, yasak ettiği içki, kumar, zina, haksızlık, ahlâksızlık, hırsızlık, kıskançlık, cimrilik, israf, gıybet, dedikodu, iftira ve yalan gibi kötü davranışlardan da sakınmalıdır. Çünkü “Kim iyi iş yaparsa faydası kendisinedir ve kim de kötülük yaparsa zararı yine kendisinedir. Sonra (ölünce) Rabbinize döndürüleceksiniz.”(Câsiye, 49/15)

Başka bir âyette Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Hepiniz toptan Allah’ın ipine (Kur’an’a, İslâm’a) sımsıkı sarılın, parçalanıp ayrılmayın. Allah’ın üzerinizdeki (İslâm) nimetini hatırlayın.” (Âl-i İmrân, 3/103)YüceAllah Kur’an’a sımsıkı sarılmamızı, ihtilaf ve tefrikaya düşmememizi, mü’minlerin birbirlerinden ayrılmamalarını ve Kur’­an’a uymalarını emrediyor. Mü’minlerin hayatta takip edeceği doğru yolu gösteren rehber Kur’an’dır, yegâne lideri, modeli Rasûlullah (s.a.s.)’dir. Bunun dışındaki yollar bâtıla, yani cehenneme götürür. Kısaca Kur'an'ın insanın hayatını anlamlandırabilmesi için tafsiyesi şudur: Oku, düşün, anla ve yaşa…  Ancak bu şekilde, Kur’ân-ı Kerim’in hayatımızdaki yeri ve önemi anlaşılır.

 Sünnetin Hayatımızdaki Yeri ve Önemi

Sünnet; takip edilmesi âdet olan yol, gidişât demektir. Sünnet yalnızca Peygamberimiz (s.a.s.)’den rivâyet edilen, Pey­gamberimiz (s.a.s.)’in Kur’an dışında beyan ettiği, açıkladığı şeylerdir. Bir başka deyişle sünnet, bid’atın karşılığıdır. (6) Bir kimse Pey­gamberimiz (s.a.s.)’in davranışlarına uygun hareket ettiği zaman o kişi sünnet üzerindedir denir. Peygamberimiz (s.a.s.)’in davranışları üzerinde değilse bid’at üzerindedir denir. Sünnet, aynı zamanda sahabelerin Peygamber (s.a.s.)’e nispet ederek rivâyet ettikleri haberleri de kapsamaktadır. Kısaca sünnet, peygamber (s.a.s.)’e ait sözlere, fiillere ve ona ait olaylara verilen genel isimdir. Peygamberimiz (s.a.s.)’e ait olduğu kesinleşen sünnet, dinin kaynağıdır, Müslümanları bağlar. Sünnet Kur’an’dan sonra dinin ikinci kaynağıdır. Sünnet, Kur’ân’ın hayata aktarılmış biçimidir, Kur'an'ın pratize edilmiş halidir.

Rasûlullah (s.a.s.)’e tâbi olmanın, onun sünnetine uymanın önemi âyetlerden açıkça anlaşılmaktadır:“(Rasûlüm) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Âl-i İmrân, 3/31) Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da kaçının. Allah’tan korkun, çünkü Allah’ın azabı çetin dir.” (Haşr, 59/7) Aynı şekilde hadislerden de sünnete uymanın önemi anlaşılmaktadır: Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Kim bana itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim bana isyan ederse, Allah’a isyan etmiş olur. (7)  “Kendi arzu ve istekleriniz benim getirdiğime (dine) uymadıkça gerçek mânada iman etmiş olmazsınız.” (8)

“Yüz çevirenler hâriç, ümmetimin tümü cennete girer.” Sahabeler: ‘kim yüz çevirir Yâ Rasûlallah!?’ diyesordular. Peygamberimiz (s.a.s.):“Bana uyan cennet girer, bana karşı çıkan yüz çevirmiş olur (ve cennete giremez)” buyurdu. (9) Hadislerden de sünnete uymanın gereği açıkça görülmektedir. Buna rağmen muhtelif zamanlarda, sünnete gerek duymayıp ona uymayan ve sadece Kur’an’la yetinme düşüncesinde olan bir akım zaman zaman görülmüştür. Günümüzde de bu yanlış düşüncede olanlar vardır (Meâlciler diye adlandırılmaktadırlar).

Peygamber Efendimiz, hadis-i şeriflerinde de en doğru yolun Allah'ın ve Resulünün yolu olduğunu belirtmişlerdir: “Şüphesiz sözlerin en güzeli, Allah'ın kitabıdır. Yolların en doğrusu, Muhammed'in yoludur." (10)

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bizleri şöyle uyarmıştır: “Size iki şey bırakıyorum, bunlara sımsıkı bağlandığınız müddetçe asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar: Allah’ın kitabı ve Rasûlü’nün sünnetidir.” (12) Sünnet; "O"nun yolu, tavrı, davranışları ve konuşmaları demek…  Peygamber’e iman, O’nu örnek ve önder kabul edip O’na itaat etmek içindir.  Kur’an ve sünnete uygun yaşayanlar dünya ve ahirette onun faydasını görür, mutlu, huzurlu bir hayat yaşar. Rasûlullah (s.a.s.)’in sünnetini terk edenler, onun gösterdiği hak yoldan gitmeyenler bâtıl yoldan gidiyor demektir. Bâtıl yol da insanları cehenneme götürür. “Artık onun (peygamberin) emrinden uzaklaşıp gidenler kendilerine (dünyada) bir fitne (ve belâ) gelmesinden yahut (âhirette) onlara pek acıklı bir azab (gelip) çatmasından sakınsınlar.” (Nûr, 24/63) Dünya ve âhirette huzura,  saadete ermek Kur’an ve sünnetin gösterdiği yoldan gitmekle mümkündür.

Dipnotlar

1-   Buhârî, Fedâilu’l-Kur’an 21

2-    İmam Hafız el-Munzirî, Terğib ve Terhib,  c. 3, s. 268, Hds. 14

3-    İmam Mâlik, Muvatta,  Kader, Hds. 3

4-    İmam Nesefi, İslâm İnancının Temelleri, Otağ Yay., s. 207

5-   A.g.e., s. 207

6-   Bkz Ebû Dâvud, Sünnet. 5

7-   Buhârî,. Ahkâm 1

8-   İmam Nevevî, Kırk Hadis, Hds. 41

9-   Buhârî, İ’tisam 2

10-  Buhari, Edeb 70

11-  İmam Mâlik, Muvatta, Kitabu’l-Kader, Hds. 3