Yüksel YILMAZ

20 Ocak 2018

KUR’AN’DA VAHİY KAVRAMI

Vahiy kelimesinin kökü(وحي) ve Kur’an da 78 kez geçmektedir.

72 kez fiil olarak أَوْحَىٰٓ

6 kez isim olarak وَحْىKur’an’da zikredilir.

Vahiy kavramının sözlük anlamı dört farklı şekilde verilse de aynı anlamı ifade ediyor. Şöyle ki;

Hızlı, süratle işaret etmek, gizlilik içinde bildirmek, Hız, ses, acele etmek

Yazı yazmak, kitap (yazılı şey), elçi göndermek, ilham, söz, ima ve fısıltı

Bir şeyi kuvvetlice ve hızla atmak

Latif işaret (bazen söz, bazen kitabet, bazen işaret)

Resullere indirilmiş Allah’ın kelâmı ifadesi, herkesin bildiği vahyin terim anlamıdır. Dikkat edilirse, bu anlam, sözlük anlamı değil; terim anlamı. Çünkü Kur’an, burada olduğu gibi, bazı kelimelerin hem sözlük anlamını, hem de terim anlamını farklı olarak kullanır. 

Mesela; Kur’an’da geçen “resul” kelimesi, her yerde vahiy alan, itaat edilmesi emredilen resul anlamında kullanılmış değildir. (Yusuf kıssasındaki resul ifadesi, Süleyman kıssasındaki Belkıs’la ilgili hususlar anlatılırken bahsedilen resul kelimesi, buna örnektir)

Kur’an da geçen bazı “vahy” kelimeleri de  «Resullere vahyettik» ifadesindeki gibi terim anlamında değil; sözlük anlamında kullanılmıştır. (Arıya vahyettik ve Zekeriyya vahyetti gibi)

Bu hatırlatmayı dikkate alarak ayetleri anlamaya çalışmalıyız. Ama önce vahyin asıl anlamını bulmak işimizi daha kolaylaştıracaktır.

 Peki, “vahy” kavramının esas anlamı ne?  Asıl anlamı “bildirmek”tir.  Ama bu sıradan bir bildirmek değil içinde iki özellik olan hızlı ve gizli bildirmedir. Bu hız, ışık hızından daha hızlı bir sür’ati ifade eder. Mesela aniden bir ilham gelse onun hızını hesaplayabilir misiniz? Bir anda, hızlı bir şekilde ve kimsenin bilmediği, çözemediği bir şekilde bildirmek vahyin asıl anlamıdır. O yüzden ilham bir bildirmedir. Fısıltı bir bildirmedir. İşaret de bir bildirmedir. Kur’an’da vahiy şeklinde kullanılan bu ifadenin hepsine bildirim anlamı vermemiz mümkündür.

Ama bizim asıl meselemiz terim anlamı(Resullere inen ve bizi bağlayan vahiy) nerede kullanılmış ona bakacağız. Bunu da bir kaç başlık altında incelemeye çalışalım. İnşaAllah.

Allah beşer ile nasıl konuşur?

مَاكَانَلِبَشَرٍاَنْيُكَلِّمَهُاللّٰهُاِلَّاوَحْيًااَوْمِنْوَرَائِحِجَابٍاَوْيُرْسِلَرَسُولًافَيُوحِىَبِاِذْنِهٖمَايَشَاءُاِنَّهُعَلِىٌّحَكٖيمٌ

Şura/42.51 “Allah, insanla, ancak apansız gelen bir ilham aracılığıyla yahut bir perde arkasından (seslenerek,) yahut (vahyedilmesini) dilediği şeyi kendi izniyle vahyeden bir elçi göndermek suretiyle konuşur. O, şüphesiz yücedir, hikmet Sahibidir.”

Allah beşer ile şu üç şekilde konuşur. Birincisi sözlük anlamında vahiy ile ikincisi hicap, perde veya örtü arkasından seslenerek mesela Musa’ya seslenmesi, üçüncüsü bir resul, elçi vasıtası ile konuşmasıdır. İşte Cebrail’in gelip Allah’ın vahyini bildirmesi bu şekildedir. Bu ayette vahiy kelimesi iki kere geçmekte ve bu bize ikisinin de aynı anlamda olmadığını göstermektedir. Birinde sözlük anlamında ilham diğeri ise terim anlamı olan resullere indirilmiş Allahın kelamı olarak kullanılmıştır.

Allah kimlere vahyetmiş ?

اِنَّااَوْحَيْنَااِلَيْكَكَمَااَوْحَيْنَااِلٰىنُوحٍوَالنَّبِيّٖنَمِنْبَعْدِهٖوَاَوْحَيْنَااِلٰىاِبْرٰهٖيمَوَاِسْمٰعٖيلَوَاِسْحٰقَوَيَعْقُوبَوَالْاَسْبَاطِوَعٖيسٰىوَاَيُّوبَوَيُونُسَوَهٰرُونَوَسُلَيْمٰنَوَاٰتَيْنَادَاوُدَزَبُورًا

Nisa/4.163 “Bak, Biz Nuha ve ondan sonraki bütün peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik: tıpkı İbrahime, İsmaile, İshaka, Yakuba ve İsa, Eyyub, Yunus, Harun ve Süleyman dâhil onların torunlarına vahyettiğimizgibi; ve Davuda bir ilahi hikmet kitabı bağışladığımız gibi”

En çok geçen kalıp “evhayna/biz vahyettik” Melek resul aracılığıyla tüm nebilere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Nuh bir nebi ve adı geçen diğer nebiler gibi tüm nebilere terim anlamında vahyedildiğiaçıkca belirtilmektedir.

وَاِذْاَوْحَيْتُاِلَىالْحَوَارِيّٖنَاَنْاٰمِنُوابٖىوَبِرَسُولٖىقَالُوااٰمَنَّاوَاشْهَدْبِاَنَّنَامُسْلِمُونَ

Maide/5.111 “Ve (hatırla o vakti ki) havarilere, “Bana ve Benim resulüme inanın!” diye vahyetmiştim. Onlar, “Biz inanıyoruz; ve şahit ol ki kendimizi (Sana) teslim etmişiz!” diye cevap verdiler.”

Bu ayette havarilere “evhaytu/ben vahyettim” Neyi? “Bana ve benim resulüme inanın” diye vahyettim. Burada vahiy kelimesi sözlük anlamında kullanılmıştır. Havariler nebi olmadıkları için terim anlamında değil ilham anlamında veya Nebi İsa’ya vahyedilen, bildirilen bir ayetin havarilere bildirildiğinde vahye karşın itaatlarını içeren bir şahitliktir.

اِذْيُوحٖىرَبُّكَاِلَىالْمَلٰئِكَةِاَنّٖىمَعَكُمْفَثَبِّتُواالَّذٖينَاٰمَنُواسَاُلْقٖىفٖىقُلُوبِالَّذٖينَكَفَرُواالرُّعْبَفَاضْرِبُوافَوْقَالْاَعْنَاقِوَاضْرِبُوامِنْهُمْكُلَّبَنَانٍ

Enfal/8.12 “Hani, Rabbin (inananlara ulaştırılmak üzere) meleklere: “Mutlaka sizinle beraberim!” (mesajını) vahyetmişti.(Ve meleklere): “İmana erenleri (benim şu sözlerimle) yüreklendirin: ‘Hakkı inkara kalkanların kalplerine korku salacağım; öyleyse (ey inananlar) onların boyunlarını vurun, parmaklarını kırın!”

Buradaki “yûhâ/vahyetmişti” ifadesi sözlük anlamında Allah’ın meleklere müminlerin kalplerine sükûnet verme görevlerini bildirmesidir. Bu bildirim rüya şeklinde de olmuş olabilir. Ama bizim için önemli olan Allah’ın meleklere vahyetmesidir ki bu da vahyin nebilere iletilen Allah’ın kelamı olan terim anlamında değildir.

وَاَوْحٰىرَبُّكَاِلَىالنَّحْلِاَنِاتَّخِذٖىمِنَالْجِبَالِبُيُوتًاوَمِنَالشَّجَرِوَمِمَّايَعْرِشُونَ

Nahl/16.68 “Ve bir de, Rabbinin arıya: “Dağlarda, ağaçlarda ve (insanların) hazırladıkları kovanlarda kendine yuva edin” diye vahyetti(ğini)”

Bu ayette “evhâ/vahyetti” ifadesinde arıya yapması gereken görevinin bildirilmesidir. Demek ki vahyin sözlük anlamında yer alan hızlı ve gizli bildirmek tarifinde arıya yapılan bu bildirimin şekli bizim için halen gizlidir. İlham desek tam oturmuyor ama insan dışı canlı varlıklara içgüdü dediğimiz bir tür bilginin bildirilmesidir.(Rabbim en iyisini bilir) Bizim için önemli olan Allah’ın vahiy kelimesini sözlük anlamında diğer canlılar içinde kullanmış olmasıdır.

اِذْاَوْحَيْنَااِلٰىاُمِّكَمَايُوحٰى

Taha/20.38 “hani, annene vahyedilecek şeyi, vahyetmiştik/ilham etmiştik”

وَاَوْحَيْنَااِلٰىاُمِّمُوسٰىاَنْاَرْضِعٖيهِفَاِذَاخِفْتِعَلَيْهِفَاَلْقٖيهِفِىالْيَمِّوَلَاتَخَافٖىوَلَاتَحْزَنٖىاِنَّارَادُّوهُاِلَيْكِوَجَاعِلُوهُمِنَالْمُرْسَلٖينَ

Kasas/28.7 “Ve bunun içindir ki, (Musa doğduğu zaman,) annesine: “Onu (bir süre) emzir” diye ilham ettik, “ama o’nun başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman o’nu nehrin sularına bırak; ve (o’nun için) korkma, üzülme; çünkü Biz o’nu sana geri getireceğiz ve kendisini elçilerimizden bir elçi yapacağız!”

Bu ayetlerde “evhaynâ/vahyettik” kime ? Musa’nın annesine vahyettik. Buradaki vahiy terim anlamında değil sözlük anlamındaki ilhamdır. Allah’ın Musa’nın annesinin kalbine bildirmesidir. Kalbine sükûnet indirmesidir.

فَقَضٰیهُنَّسَبْعَسَمٰوَاتٍفٖىيَوْمَيْنِوَاَوْحٰىفٖىكُلِّسَمَاءٍاَمْرَهَاوَزَيَّنَّاالسَّمَاءَالدُّنْيَابِمَصَابٖيحَوَحِفْظًاذٰلِكَتَقْدٖيرُالْعَزٖيزِالْعَلٖيمِ

Fussilet/41.12 “Ve onları iki evrede yedi gök olarak yarattı, her göğe kendi işlevini yükledi. Biz, yere en yakın olan gökleri ışıklarla süsledik. Ve onları emniyetli kıldık: İşte bu, Kudret Sahibi ve Her şeyi Bilen’in takdiridir.”

Bu ayette “evhâ/vahyetti” Allah’ın göklere vahyetmesinden bahsedilmektedir. Cansız bir varlığa vahyedilmiş gibi gözükse de her yaratılan varlık Allah’ın kendisine yüklediği görevi yerine getirmektedir. Bu görev veya yaratılış kodunun bildirilmesidir ki bunun da nasıl olduğu bizim için gizli bir bildirimdir. Buradaki ifade de sözlük anlamında bir kullanımdır.

بِاَنَّرَبَّكَاَوْحٰىلَهَا

Zilzal/99.5 “Rabbinin vahyettiği şekilde.(arz)”

Bu ayette “evhâ/vahyetti” Allah’ın arza, yere vahyetmesinden bahsetmektedir ki gökler ile aynı anlamdadır.

Şimdiye kadar geçen tüm vahiy ifadelerine bildirmek ifadesini kullanabiliyor olmamız tezimiz olan ortak, asıl anlamın esas alınarak ayetlerin anlaşılması gerektiğini ortaya koymaktadır.  Bu neden önemli nasıl vahiy kelimesi çarpıtıla biliniyorsa namaz olarak bildiğimiz salat kelimesi içinde aynı çarpıtma söz konusu olabilmektedir. Tüm bu kelimeleri ana, ortak, asıl anlam üzerinde anlamaya ve sözlük, terim anlamı ayrımına dikkate ederek yaparsak doğru sonuçlar elde ederiz.

Allah dışında vahyedenler

وَكَذٰلِكَجَعَلْنَالِكُلِّنَبِىٍّعَدُوًّاشَيَاطٖينَالْاِنْسِوَالْجِنِّيُوحٖىبَعْضُهُمْاِلٰىبَعْضٍزُخْرُفَالْقَوْلِغُرُورًاوَلَوْشَاءَرَبُّكَمَافَعَلُوهُفَذَرْهُمْوَمَايَفْتَرُونَ

En’am/6.112 “İşte böylece biz, her nebiye, insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. (Bunlar,) aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Eğer Rabbin dileseydi (imtihan için izin vermeseydi), onlar bunu yapamazlardı. Öyleyse onları iftiraları ile baş başa bırak.”

Bu ayette “yûhâ/vahyederler” Şeytanların sinsice içinde kötülük barındıran bildirimler ile Müslümanlara düşmanlık yaptıklarını bize bildirmektedir. Günümüzde dizi, film, reklam gibi görsel unsurların içine yerleştirilen hızlı ve gizli bildirimler bize bunu açıkça göstermektedir.

وَلَاتَاْكُلُوامِمَّالَمْيُذْكَرِاسْمُاللّٰهِعَلَيْهِوَاِنَّهُلَفِسْقٌوَاِنَّالشَّيَاطٖينَلَيُوحُونَاِلٰىاَوْلِيَائِهِمْلِيُجَادِلُوكُمْوَاِنْاَطَعْتُمُوهُمْاِنَّكُمْلَمُشْرِكُونَ

En’am/6.121 “(Kesilirken) üzerine Allah’ın ismi (kasten)anılmayan (Besmele çekilmeyen) şeylerden yemeyin. Çünkü o(nu yemek) kesinlikle (Allah’a) itaatsizliktir. Hakikaten şeytanlar sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına fısıldar (telkinde bulunur)lar. Eğer onlara (gönüllü) itaat ederseniz, elbette siz de (Allah’a) ortak koşanlardan olursunuz.”

Kur’an’da vahiy kelimesi Allah’ın vahyetmesi şeklinde kullanıldığı gibi(az önce gördük) başka varlıklar için de kullanılmaktadır. Şeytanların vahyetmesi, Zekeriyyanınvahyetmesi gibi. İşte bu bize vahiy kelimesinin her geçtiği yerde terim anlamında değil sözlük anlamında da kullanıldığını gösteren en önemli delillerdendir.

Bu ayette “yûhûne/vahyederler” Şeytanların yani Allah’ın rahmetinden, dininden uzaklaşmış insanların kendileri gibi inanan ve yaşayan kişilere yaptıkları ani bildirimlerden bahsetmektedir. Burada fısıltı, telkin de bulunma anlamındadır. Harama, günaha, şirke, isyana yönelik fısıltılar yazılı, görsel medya aracılığıyla hızlı bir şekilde yapılmaktadır.

فَخَرَجَعَلٰىقَوْمِهٖمِنَالْمِحْرَابِفَاَوْحٰىاِلَيْهِمْاَنْسَبِّحُوابُكْرَةًوَعَشِيًّا

Meryem/19.11 “Bunun üzerine (Zekeriya) mabedden kavminin karşısına çıktı ve onlara “Sabah akşam (Rabbinizin) sınırsız kudret ve yüceliğini anın!” diye işaret etti.”

Bu ayette “evhâ/vahyetti” Zekeriyya’nın kavmine bildirimlerini işaret ile yapmasından bahsetmektedir. El ile yapılan bu işaretler hızlı birer bildirimdir. Bu ayetlerde de bildirim kelimesini kullandığımızda hiç bir sıkıntı olmamıştır. Allah dışında vahyedenlerinvahyetmesi sözlük anlamında bir bildirimdir.

Şimdi buraya kadar öğrendiklerimizi şema üzerinden bir değerlendirirsek şu sonuçlara ulaşmış oluruz.

1)Vahyeden hem Allah hem de yaratılanlar diye ikiye ayrılmaktadır

2)Allah hem canlı hem de cansız varlıklara vahyediyor.

     2.1)Canlı varlıklardan insanlara, arıya ve meleklere vahyediyor.

     2.1.1)İnsanlardan resullere, havarilere ve Musa’nın annesine vahyediliyor.

     2.2) Cansız varlıklardan göklere ve arza vahyediliyor.

3)Yaratılan varlıklar vahyediyor.

     3.1)Şeytanlar ve 3.2)Zekeriyya

Bu bize Kur’an da geçen her vahiy kelimesinin resullere bildirilen ve toplumu ihya edecek hükümleri barındıran vahiy olmadığını göstermektedir. Bizim asıl konumuz resullere vahyedilen terim anlamındaki vahiydir. O zaman yeni bir başlık ile yol alalım.

Resul neye uyar?

ُلْلَااَقُولُلَكُمْعِنْدٖىخَزَائِنُاللّٰهِوَلَااَعْلَمُالْغَيْبَوَلَااَقُولُلَكُمْاِنّٖىمَلَكٌاِنْاَتَّبِعُاِلَّامَايُوحٰىاِلَیَّقُلْهَلْيَسْتَوِىالْاَعْمٰىوَالْبَصٖيرُاَفَلَاتَتَفَكَّرُونَ

En’am/6.50 “De ki“Ben size ‘Allahın hazineleri bendedir! demiyorum; ne insan idrakini aşan şeyleri bildiğimi söylüyorum ve ne de size ‘Ben bir meleğim! diyorum: Ben sadece bana vahyedilene uyarım”. De ki: “Hiç gören ile görmeyen bir olur mu? Siz düşünmez misiniz?”

Bu ayette Allah, insanlar arasından seçtiği resullerin kendilerine vahyedilene uyduklarını ve son nebi Muhammed(as) da kendisine ne vahyediliyorsa onu uyduğu dile getirilmektedir. Vahye ittiba etmek bir emirdir. Bu önemli bir noktadır. Bu noktayı unutmadan okumaya devam edin. Tekrar size ilerleyen sayfalarda bunu hatırlatacağım. Şimdi diğer ayete bir göz atalım.

وَاِذَاتُتْلٰىعَلَيْهِمْاٰيَاتُنَابَيِّنَاتٍقَالَالَّذٖينَلَايَرْجُونَلِقَاءَنَاائْتِبِقُرْاٰنٍغَيْرِهٰذَااَوْبَدِّلْهُقُلْمَايَكُونُلٖىاَنْاُبَدِّلَهُمِنْتِلْقَاٸِنَفْسٖىاِنْاَتَّبِعُاِلَّامَايُوحٰىاِلَیَّاِنّٖىاَخَافُاِنْعَصَيْتُرَبّٖىعَذَابَيَوْمٍعَظٖيمٍ

Yunus/10.15 “Ve (hal böyleyken:) ne zaman ayetlerimiz bütün açıklığıyla kendilerine okunup ulaştırılsa, o Bizim huzurumuza çıkacaklarına inanası gelmeyen kimseler, “Bize bundan başka bir söylem/bir öğreti getir; ya da bunu değiştir” diyecek olurlar. De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem olacak şey değil; ben ancak bana vahyedilene uyarım. Bakın, (bu konuda) Rabbime baş kaldıracak olursam, dehşet veren o (Büyük) Gün (gelip çattığında) azabın (beni bulmasın)dan korkarım!”

Bu ayette de vahyedileni değiştirmesi teklif edilirken resul ancak vahyedileneittiba ederim diyerek vahye uymak zorunluluğunu tekrar dile getiriyor. Vahyedileni değiştirmek büyük günde dehşetli bir azapla yüzyüze gelmektir. Günümüzde vahyedileni değiştirenlerin, tahrif edenlerin vay haline.

وَاِذَالَمْتَاْتِهِمْبِاٰيَةٍقَالُوالَوْلَااجْتَبَيْتَهَاقُلْاِنَّمَااَتَّبِعُمَايُوحٰىاِلَیَّمِنْرَبّٖىهٰذَابَصَائِرُمِنْرَبِّكُمْوَهُدًىوَرَحْمَةٌلِقَوْمٍيُؤْمِنُونَ

A’raf/7.203 “Onlara (istedikleri) bir âyet (mucize) getirmediğin zaman: “Onu da kendin derleyip getirseydin ya!” derler. De ki: “Ben, ancak Rabbimden bana vahyedilene uyarım. Bu (Kur’an), Rabbinizden gelen açık delillerdir, iman eden bir toplum için de yol gösterici ve rahmettir.”

Bu ayette yukardaki ayet gibi müşriklerin taleplerinin farklı bir versiyonu. Kendin derleyip getirseydin yani değiştirseydin. Ama resul kendisine vahyedilen her neyse ona ittiba eder, uyar. Vahiy insanlık için yol gösterici ve bir rahmet olarak gönderilmiştir. Çünkü her şeyi bilen tarafından gönderilmiştir. Onu değiştirdiğinizde yol göstermez ve rahmet olmaz.

قُلْمَاكُنْتُبِدْعًامِنَالرُّسُلِوَمَااَدْرٖىمَايُفْعَلُبٖىوَلَابِكُمْاِنْاَتَّبِعُاِلَّامَايُوحٰىاِلَیَّوَمَااَنَااِلَّانَذٖيرٌمُبٖينٌ

Ahkaf/46.9 “(Resûlüm!) De ki: “Ben resullerden türedi (ortaya ilk çıkan) biri değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben, bana vahyedilenden başkasına da uymuyorum. Ve ben (Allah için) apaçık bir uyarıcıdan başkası değilim.”

Tüm resuller vahye uyarlar. Allah resulu de vahye uyar ve onunla inzar eder.

اِتَّبِعْمَااُوحِىَاِلَيْكَمِنْرَبِّكَلَااِلٰهَاِلَّاهُوَوَاَعْرِضْعَنِالْمُشْرِكٖينَ

وَاتَّبِعْمَايُوحٰىاِلَيْكَوَاصْبِرْحَتّٰىيَحْكُمَاللّٰهُوَهُوَخَيْرُالْحَاكِمٖينَ

وَاتَّبِعْمَايُوحٰىاِلَيْكَمِنْرَبِّكَاِنَّاللّٰهَكَانَبِمَاتَعْمَلُونَخَبٖيرًا

En’am/6.106 “Sen Rabbinden sana vahyedilmiş olana uy -ki Ondan başka ilah yoktur- ve Onunla birlikte başkasına ilahlık yakıştıranların tümüne sırtını dön.”

Yunus/10.109 “(Sana gelince, Ey Muhammed, sen de) yalnızca sana vahyedilene uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret: çünkü hükmedenlerin en iyisi O’dur.”

Ahzab/33.2 “(Yalnız) Rabbinden sana vahiy yoluyla gelene uy, çünkü (ey insanlar,) Allah yaptığınız her şeyden tam haberdardır.”

Her üç ayette de aynı kalıbı görmekteyiz. Demek ki Muhammed(as) kendisine ne vahyediliyorsa ona uymak zorundadır.

ثُمَّاَوْحَيْنَااِلَيْكَاَنِاتَّبِعْمِلَّةَاِبْرٰهٖيمَحَنٖيفًاوَمَاكَانَمِنَالْمُشْرِكٖينَ

Nahl/16.123 “(Ey Muhammed!) Sonra sana: “(Allah’ı) birleyerek (ve O’na yönelerek) İbrahim’in milletine uy; o hiç müşriklerden olmadı.” diye vahyettik.”

Bu ayette tüm resuller gibi İbrahim(as) da kendisine vahyedilene uyarak bir hayat yaşadığı gibi sana vahyediyoruz ki sen de onun yoluna uy, ittiba et. Tabi ki ona vahyedilene uymak zorunlu yoksa bozulan, değiştirilen şeye değil. Milleti ibrahim de salat, oruç, hac, kurban ibadetleri vardı, vahyedilmişti. Allahtan başka ilah tanımadı ve şirke düşmedi. Mekkelilere değil İbrahimevahyedilen tevhide uy.

Buraya kadar resuller kendilerine vahyedilene uyarlar ve vahyedileni değiştirmez(nesh edemezler), vahye ters hüküm vermezler. Bunu da unutmayalım İnşaAllah ve resule ne vahyedildi diye bir bakalım.

Resule ne vahyedildi ?

قُلْاَيُّشَیْءٍاَكْبَرُشَهَادَةًقُلِاللّٰهُشَهٖيدٌبَيْنٖىوَبَيْنَكُمْوَاُوحِىَاِلَیَّهٰذَاالْقُرْاٰنُلِاُنْذِرَكُمْبِهٖوَمَنْبَلَغَاَئِنَّكُمْلَتَشْهَدُونَاَنَّمَعَاللّٰهِاٰلِهَةًاُخْرٰىقُلْلَااَشْهَدُقُلْاِنَّمَاهُوَاِلٰهٌوَاحِدٌوَاِنَّنٖىبَرٖیءٌمِمَّاتُشْرِكُونَ

En’am/6.19 “De ki: “Hakikatin en güvenilir şahidi kimdir?” De ki: “Allah benim ile sizin aranızda şahittir; ve bu Kuran bana vahyedildi ki ona dayanarak sizi ve onun ulaşabileceği herkesi uyarabileyim”. Siz, Allahtan başka ilahların olduğuna gerçekten şahitlik yapabilir misiniz? De ki: “Ben (böyle) bir şahitlik yapmam!” De ki: “O, tek Allahtır; ve bakın, sizin yaptığınız gibi, Allahtan başka şeylere ilahlık yakıştırmak benden uzak olsun!”

Bu ayet Allah’ın resulune Kur’an’ın açık bir şekilde vahyedildiğini göstermektedir. Direkt ismi anılarak “Kur’an bana vahyedildi.” denilmektedir. İnsanları onunla(Kur’an ile) uyarmak resulün görevidir. Kendisine vahyedilen ile uyarmak yukarıda Ahkaf 9’ da geçmektedir. Yani resul kendisine vahyedilen Kur’an’a uyarım demektedir.

نَحْنُنَقُصُّعَلَيْكَاَحْسَنَالْقَصَصِبِمَااَوْحَيْنَااِلَيْكَهٰذَاالْقُرْاٰنَوَاِنْكُنْتَمِنْقَبْلِهٖلَمِنَالْغَافِلٖينَ

Yusuf/12.3 “Biz bu Kur’an’ı vahyederek kıssaların (geçmiş milletlere ait haberlerin) en güzelini sana anlatacağız. Şu bir gerçek ki daha önce sen (bunları) bilmeyenlerdendin.”

Bu ayette de Kur’an’ın vahyedildiği ve vahyedilenler içinde kıssaların olduğu(yusuf kıssası buradaki) ve resulün bu olaylardan haberi olmadığı ortaya konulmaktadır. Kıssaların Kur’an da geçen halleri gerçektir. Diğer rivayetler ise sadece zan(kesin olmayan bilgi) ve uydurmadan başka bir şey değildir. Kıssalar hakkında resule vahyedilenler Kur’an ile vahyedilmiştir. Kur’an dışı resulün bu anlatılanlar hakkında bilgisi yoktur.

وَكَذٰلِكَاَوْحَيْنَااِلَيْكَقُرْاٰنًاعَرَبِیًّالِتُنْذِرَاُمَّالْقُرٰىوَمَنْحَوْلَهَاوَتُنْذِرَيَوْمَالْجَمْعِلَارَيْبَفٖيهِفَرٖيقٌفِىالْجَنَّةِوَفَرٖيقٌفِىالسَّعٖيرِ

Şura/42.7 “(Resûlüm!) Biz sana işte bu şekilde Arapça bir Kur’an vahyettik ki (bütün) şehirlerin anası (merkezi olan Mekke şehri sakinleri)ni ve etrafında bulunanları uyarasın ve (onları) hakkında hiç şüphe olmayan o toplanma günü(nün dehşeti)ne karşı korkutasın. (O gün toplananlardan) bir kısmı cennette, bir kısmı da çılgın alevdedir.”

Bu ayette de vahyedilen Kur’an’ın arapça olduğu açık ve net bir şekilde ortaya konulmaktadır. Niçin arapça? Mekke toplumu arap ve dilleri arapça olduğu içindir. Başka bir dil ile onları uyarması, inandırması çok zordur ve kimse dinlemez çünkü anlamayacaklardır. O zaman içinde arapça geçmeyen yabancı, bilinmeyen kelimeler içeren sözlerin resule ait olması mümkün değildir.

وَالَّذٖىاَوْحَيْنَااِلَيْكَمِنَالْكِتَابِهُوَالْحَقُّمُصَدِّقًالِمَابَيْنَيَدَيْهِاِنَّاللّٰهَبِعِبَادِهٖلَخَبٖيرٌبَصٖيرٌ

Fatır/35.31 “(Resûlüm! İndirdiğimiz)Kitab’da sana önceki (ilâhî kitapların asılları)nı tasdik edici olarak vahyettiklerimiz, gerçeğin ta kendisidir. Şüphesiz ki Allah, kullarından hakkıyla haberi olan, (her şeyi) görendir.”

Bu ayette de resule Kur’an yerine kitap kelimesi kullanılmış ve önceki resullere gönderilenleri tasdikleyen, onaylayan şeyler vahyedildiği bildirilmektedir. Hak, tüm resullere gönderilen vahiydir. Geçmişteki kitapları onaylaması benzer aynı hükümlerin olduğuna işarettir. Namaz, oruç, hac, kurban, infak, gusl, abdest, nikah vb. çünkü sıfırdan bir din değil Adem(as)’dan bugüne kadar varolan İslam son halini almaktadır.

كَذٰلِكَاَرْسَلْنَاكَفٖىاُمَّةٍقَدْخَلَتْمِنْقَبْلِهَااُمَمٌلِتَتْلُوَاعَلَيْهِمُالَّذٖىاَوْحَيْنَااِلَيْكَوَهُمْيَكْفُرُونَبِالرَّحْمٰنِقُلْهُوَرَبّٖىلَااِلٰهَاِلَّاهُوَعَلَيْهِتَوَكَّلْتُوَاِلَيْهِمَتَابِ

Rad/13.30 “(Ey Muhammed!) Böylece seni, kendisinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği (son nebi olarak bütün) bir ümmete gönderdik ki sana vahyettiğimizi onlara okuyasın/tilavet edesin. Çünkü onlar Rahmân’ı inkâr ederler. De ki: “O benim Rabbimdir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Ben ancak O’na dayanıp güvendim. Sonra yönelişim de ancak O’nadır.” 

Bu ayet çok önemli bir noktayı ortaya koyuyor. Bunu çok iyi anlamamız gerekmektedir. Bu ümmete gelen son nebi kendisine vahyedileni tilavet etmek zorundadır. Tilavet etmediği şey, vahyedilen vahiy değildir. Diğer ayete de bakalım.

وَاتْلُمَااُوحِىَاِلَيْكَمِنْكِتَابِرَبِّكَلَامُبَدِّلَلِكَلِمَاتِهٖوَلَنْتَجِدَمِنْدُونِهٖمُلْتَحَدًا

Kehf/18.27 “(Resûlüm!) Rabbinin Kitabı’ndan sana vahyedilenleri oku/tilavet et. O’nun kelimelerini/sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O’ndan başka da asla sığınılacak (bir mercî) bulamazsın.”

İşte bu ayet vahyedilenlerin tilavet edilmesi gerektiği ve tilavet edilen şeyin çok ama çok önemli özelliği açıklanmaktadır. Vahyedilen vahyin kelimeleri değiştirilemez. Kelimeleri değiştirilen, eksiltilen cümleler vahiy olamaz. Kur’an da tilavet edilmeyen vahiyden hiç ama hiç bahsetmez. Çünkü resulün vahyi tilavet etmemesi düşünülemez. Vahyin kelimelerini değiştirmesi hiç düşünülemez. Yukarıdaki ayetlerde değiştirme talebi müşriklerden gelmektedir.

Muhammed(as)’a vahyedilen Kur’an dan başka bir şey değildir. Çünkü tilavet edilmektedir ve kelimeleri değiştirilmeden günümüze kadar gelmiştir.

Resule uyarılar ?

فَلَعَلَّكَتَارِكٌبَعْضَمَايُوحٰىاِلَيْكَوَضَائِقٌبِهٖصَدْرُكَاَنْيَقُولُوالَوْلَااُنْزِلَعَلَيْهِكَنْزٌاَوْجَاءَمَعَهُمَلَكٌاِنَّمَااَنْتَنَذٖيرٌوَاللّٰهُعَلٰىكُلِّشَیْءٍوَكٖيلٌ

Hud/11.12 “Belki sen, (müşriklerin:) “Ona bir hazine indirilmeli veya beraberinde bir melek gelmeli değil miydi?” demelerinden dolayı göğsün daralarak sana vahyolunanın bir kısmını (duyurmayı) neredeyse terk edecektin. (Şunu bil ki) sen ancak (Allah’ın azabına karşı) bir uyarıcısın. Allah ise her şeye hakkıyla vekildir (onların cezasını O verecektir).”

Bu ayet resule kendisine vahyedilenin az bir kısmını bile terk etmemesi için uyarı da bulunmaktadır. Yaşadıkları karşısında vahyedilenin bir kısmını neredeyse vahyetmekten vazgeçme durumu meydana gelmeden rabbim hemen müdahale ediyor. Dikkat etmemiz gereken nokta, resulün kendisine vahyedilen ne varsa bunu herkese vahyetmek, tilavet etmek zorunda olduğu gerçeğidir. Bunu noktayı unutmayalım.

وَاِنْكَادُوالَيَفْتِنُونَكَعَنِالَّذٖىاَوْحَيْنَااِلَيْكَلِتَفْتَرِىَعَلَيْنَاغَيْرَهُوَاِذًالَاتَّخَذُوكَخَلٖيلًا

İsra/17.73 “Onlar, bize karşı sana vahyettiğimiz şeyden başka bir şey uydurman için az kalsın seni fitneye düşürecekler (kendi uydurdukları bazı kuralları sana kabul ettirecekler) ve o takdirde seni dost edineceklerdi.”

Bu ayette vahyedilen dışında başka şeyi söylemek yasaklanmakta ve bu bir fitne olarak nitelenmektedir. Resulün az kalsın meydana gelecek meyline anında müdahale ediyor rabbimiz. Günümüzde vahyedileni gizleyenlerin, çarpıtanların vay haline. Vahye uygun olmayan, uydurma, başka kültür ve dinlerden İslama sokulan batıl her ne söz varsa red edilir. Bu yüzden resul hayatta iken bunu yaptıramayanların çocukları, torunları resul adına vahye ters birçok söz uydurdular. Resul vahye uygun olmayan söz söylemez, söylememiştir.

وَلَئِنْشِئْنَالَنَذْهَبَنَّبِالَّذٖىاَوْحَيْنَااِلَيْكَثُمَّلَاتَجِدُلَكَبِهٖعَلَيْنَاوَكٖيلًا

İsra/17.86 “Andolsun ki biz dilersek, sana vahyettiğimizi giderir (senin hâfızandan siler)iz. Sonra bize karşı, bu hususta kendine bir vekil (yardımcı) da bulamazsın.”

Bu ayette resulü resül yapan kendisine vahyediliyor olması gerçeği hatırlatılıyor ve vahyedilen bir an da hafızadan silinebilir ve buna kimse engel olamaz. Rabbim dilersek demiş ama dilememiş resule vahyedilen ne varsa bize kadar gelmiştir. Unuttum, hatırlamıyorum, galiba, sanırsam şeklinde bir vahiy olmamıştır.

فَاسْتَمْسِكْبِالَّذٖىاُوحِىَاِلَيْكَاِنَّكَعَلٰىصِرَاطٍمُسْتَقٖيمٍ

Zuhruf/43.43 “Öyleyse sana vahyedilene sımsıkı sarıl; çünkü sen dosdoğru bir yoldasın;”

 Bu son ayetimizde uyarılardan sonra resulün vahyedilene sımsıkı sarılması emredilmektedir. Çünkü vahiy doğru yola götürür. Vahyedilene ters yol gösterici bilgiler dalalete sürükler. Vahiyden uzaklaşan ümmet dosdoğru yoldan sapmış ve bu yüzden zillet içinde bir hayat yaşamaktadır. Tekrar ayağa kalkmak için vahyedilen Kur’an’a sımsıkı sarılarak onu tertil üzere tilavet ederek, hayata geçirmeliyiz. O zaman izzeti ve galibiyyeti elde ederiz.

Vahyedilen gayb haberleri

ذٰلِكَمِنْاَنْبَاءِالْغَيْبِنُوحٖيهِاِلَيْكَوَمَاكُنْتَلَدَيْهِمْاِذْيُلْقُونَاَقْلَامَهُمْاَيُّهُمْيَكْفُلُمَرْيَمَوَمَاكُنْتَلَدَيْهِمْاِذْيَخْتَصِمُونَ

Ali imran/3.44 “Sana (şimdi) vahyettiğimiz bilinmedik, gayb haberlerindendir: zira, hangisinin Meryem’in hamisi olacağını kur’a ile belirlediklerinde sen onlarla birlikte değildin, ve (o konuda) birbirleriyle çekiştiklerinde yanlarında yoktun.”

Bu ayet resulün bilmediği geçmişe yönelik haberlere rabbimiz gayb haberleri demektedir. Gaybı rabbimiz vahiyle bildirmektedir. Vahiy harici geçmişe yönelik gayb haberleri israiliyyat bilgileridir. Adem, Nuh, Meryem, İsa, Musa ile ilgili bir çok bilgi bu türdendir.

تِلْكَمِنْاَنْبَاءِالْغَيْبِنُوحٖيهَااِلَيْكَمَاكُنْتَتَعْلَمُهَااَنْتَوَلَاقَوْمُكَمِنْقَبْلِهٰذَافَاصْبِرْاِنَّالْعَاقِبَةَلِلْمُتَّقٖينَ

Hud/11.49 “Bütün bunlar (ey Muhammed,) sana vahyettiğimiz bilinmedik, gayb haberlerindendir ki onları ne sen ne de soydaşların bundan önce (bu haliyle ve tam olarak) bilmiyordunuz. Öyleyse, sen de artık (Nuh gibi) sabırlı ol. Çünkü, unutma ki, gelecek, mutlaka, Allah’a karşı sorumluluk bilincine sahip olanlardan yana olacaktır!”

Bu ayette geçmiş resuller ve yaşadıkları ile verilen bilgilerin gayb haberlerinde olduğu ve resulün bu yaşananlar hakkında hiç bir bilgi sahibi olmadığı belirtilmektedir. Şimdi tefsir ve hadis kitaplarında yazan peygamberlerle ilgili rivayetleri siz değerlendirin.

ذٰلِكَمِنْاَنْبَاءِالْغَيْبِنُوحٖيهِاِلَيْكَوَمَاكُنْتَلَدَيْهِمْاِذْاَجْمَعُوااَمْرَهُمْوَهُمْيَمْكُرُونَ

Yusuf/12.102 “(Ey peygamber!) sana böylece vahyettiklerimiz senin önceden bilmediğin, gayb haberlerdendir; çünkü yapacak oldukları işe karar verdikleri ve tuzaklarını kurdukları zaman sen Yusuf’un kardeşlerinin yanında değildin.”

Bu ayette anlatılan yusuf kıssası içinde gayb haberleri denilmekte ve resulün bu kıssa hakkında bilgi sahibi olmadığı ortaya konulmaktadır. Ümmi nebi resul olan biri geçmiş resuller ve hayatları ile vahyedilen dışında uzun uzun bilgiler içeren sözler anlatamaz.

Buraya kadar anlattıklarımızı maddeler haline getirirsek;

1)Vahiy kelimesinin bir sözlük bir terim anlamı vardır.

2)Allah beşer ile üç şekilde konuşur.

3)Melek resul ile insan resule vahyedilen Allah’ın kelamı vahiydir.

4)Sözlük anlamı nedeniyle Allah dışındaki varlıklarda vahyedebilir.

5)Muhammed(as)’a vahyedilenarapça, tilavet edilen Kur’andır.

6)Muhammed(as) kendisine vahyedilen Kur’an’a uyar, ittiba eder.

7)Muhammed(as) kendisine vahyedileni gizleyemez, değiştiremez, uyduramaz.

Son olarak bu konuya Kur’an dışı vahiy var mı? Diğer yazımızda bir kez daha değineceğiz.