Yasin AYDOĞAN
KURBAN
Hakim uygulamalara bakıldığında şu şekilde tezahür ediyor:
“Niyet ettim kurban kesmeye, kavurma yapıp tenekeye basmaya.”
Muhabbete bakın:
"Vallahi maşaAllah iyi mal aldık ha! En az 300 kilo et verir. Kilosu 12 milyondan hesap etsek üç milyar altıyüz milyon. Biz iki milyar beşyüze aldık, kardayız!"
Gardaşlar: “Kurbanı et için kesenlerin payına et.
Kurbanı Allah için kesenlerin payına cennet düşermiş.
Amaç et yemekse bu kadar zahmete ne gerek var ki? Kasaptan almak çok daha kolay.
Kurban aslında şu anlama gelirmiş: “Allah’ım bu kurbanı senin rızan için kesiyorum. Bu benim sana adadığımdır. Ben de sana kurbanım Allah’ım. Kendimi de sana adayacağım.”
Rabbimiz kerim kitabında, Hacc suresinde nasıl bir bakış ve anlayışa sahip olmamız gerektiğini ayan beyan ortaya koymuş. Biz cüceyiz, bize yüce olana sadakat yakışır, yaraşır.
“Onların (kesilen kurbanların) ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşmaz. Sizden Allah’a sadece takvanız, sorumluluk bilinciniz ulaşır.” (Hac 37)
Kurban yaklaşmak, yakın olmak anlamına geliyor.
Aslında her Salih amelimiz kurbandır. Çünkü bizi yakınlaştırır, yakın eyler.
Kurbiyyet, akraba, takrib, takarrüb, mukarebe, mukarreb hep aynı kök (Gaf-ra-be-Garube) fiilden türeyen kelimeler.
Her kurban halis bir niyetle ve sadece rızaen lillah ise bizi Allah’ a yaklaştıran bir hayırlı ameldir.
Her amelde yine aynı vasfı haiz ise Kurban’ dır.
Hayat boyu eğer adayabilmiş, adanabilmişsek çok kurbanımız var.
Müslümanların, yüce Allah'ın emri olan bu baş tacı kurban emrini ifasına katliam diyenler, sofralarından en pahalı et mamüllerini, jambon, pirzola ve pastırmayı eksik etmiyorlar. Onlar iki yüzlü ve iğrenç bir anlayışın acınacak köleleridirler. Onlar göbek büyütürken, tıkınırken yesinler diye kesilenler katliam olmuyor! Kaldı ki onların sofralarında olandan muhtaçlara zırnık bile düşmüyor.
Biz, şanı yüce Rabbimizin hikmet dolu hükümlerine canı gönülden, yüreğin en derininden, seve seve itaat ederiz. Bizim her amelimiz vermeyi, paylaşmayı, bölüşmeyi, muhtaçlara pay ayırmayı öğretir. Sevgili önderimiz (a.s.), ancak verebildiklerimizin bize ait olduğunu öğretiyor. Rabbimizin rızası için ayırabildiklerimizin bizim olduğunu, bunun hanemize yazılacağını ta’lim ediyor.
Hz. Aişe annemizle kesilen bir kurban etinden taksim ederlerken der ki : “Ya Aişe şu parçayı falana, şu parçayı filana ayır. Sonunda sorar Hz. Peygamber: Bize ne kaldı ya Aişe? Kalan az bir parçayı işaretle gösteren annemiz: Ya Rasulallah bize de bu kaldı, der. Rasulullah'ın cevabı muhteşemdir: Hayır ya Aişe, verdiklerimiz bize kaldı.
Hikmetin başöğretmeni efendimizin bu muazzam öğretisini ifadeden sonra fazla söze ne hacet.
Biz yaklaşmak/yakınlaşmak için kurban ederiz.
Vermek/verebilmek/paylaşmak için kurban ederiz.
Veren Rabbimizdir. Verdiklerimiz O’nun verdiklerinden ayırdıklarımız ve ayırmamız emredilendir.
Aziz İslam peygamberi Hz. İbrahim’in en değerli varlığıydı oğlu İsmail (a.s.). En değerli olanı adadı Hz. İbrahim. Aslında kurbanlarımız bizim İsmaillerimizdir. Her kurban Hz. İsmail'i sembolize eder. Yani bizler en değerli varlığımızı adayabilecek miyiz, Allah yoluna verebilecek miyiz?
İsmailimizden şanı yüce rabbimiz için vazgeçebilecek miyiz? Mesele budur.
Mensubu bulunmakla müftehir olduğumuz Aziz İslam'ın her emrinde bir hikmet, anlam, değer var.
Kurbanımız Kur’an’a kurban olacak bir hayata vesile olsun....
Kurbanımız, Ömderimiz Haz. Nebi'nin yoluna kurban olacak bir hayata vesile olsun....
Kurbanımız aziz İslam'a, iman davasına kurban olacak bir hayata vesile olsun....