Yasin AYDOĞAN
08 Ocak 2008
MUHARREM AYI
Muharrem ayı kameri takvimin birinci ayı.
Rabbimiz yer ve göğün yaratıldığı günden beri ayların sayısının on iki olduğunu hayat rehberimiz olan yüce kitabımızda bildiriyor.(Tevbe 36)
Arapça da (tef’il babından ismi mef’ul) haram kılınmış, haram hükmüyle kayıtlı anlamına geliyor Muharrem. Arap cahiliyesinde receb, zilkade, zilhicce ile beraber(dört ay eşhurul hurum) bu ayda kabileler arasında savaş yasak kabul edilirdi. Panayırlar bu aylara programlanır ticari hayat canlandırılırdı. Yine bu ayda onuncu gün diye bildiğimiz (Aşura günü) günde Ramazan ayı orucu farz kılınıncaya kadar oruç tutulması da efendimizin uygulamalarından biridir.
Osmanlı döneminde de muharrem yaklaşırken padişahlar devlet yetkililerini kabul eder, ziyaretine gelenlere armağanlar verirdi ve herkesin birbirine hediye ve bahşiş verdiği bu uygulamaya Muharremiyye adı verilirdi. Şairler bu günler için özel şiirler okurlar ve muharrem ayının girişi-gelişi özel merasimlerle kutlanır, bir şenliğe dönüştürülürdü.
Haram ve Helal kılma yetkisi sadece yüce otoritenin, yani Şanı yüce Rabbimizindir. Yasak koyma, serbest kılma hakkı inanan bir mümin-muvahhid için sadece Allah’ın yetkisi dahilindedir. Bu asla değişmez sabit bir değerdir. Zaten bu hakkı inkar eden şirk koşmuştur, affedilmez bir suç işlemiştir. (Nisa 48-116)
Müslüman için hayata hükmetme yetkisi yalnız Allah’ ındır. O ne derse-dilerse o olur. O ne demişse öyle olmalı-yapılmalıdır. Var olan her bir şey O’ nun hükmüne bağlıdır. Hiçbir şey O’ nun hükmünden dışarıda kalamaz, buna güç yetiremez.
Biz inanmış kullar olarak zamana da rabbimizin hakim olduğunu, zamanı bizim yaşamamız için var ettiğini, bizi zamanın içinde mukayyed kıldığını biliyoruz. Zaman Allah’ ın ayetlerindendir. Ama rabbimiz zamanın dışında, zamanın ve mekanın sahibi, hakimidir.
Yılbaşı derken toplum olarak tamamen bize ait olmayan bir şeyi anlıyor, yabancı bir kültürün etkisinde kalıyor, bize hiçte fayda vermeyen hatta bizi tüketen bir taklide mahkum oluyor ve özümüzden kopuyor-koparılıyoruz.
Nafile oruçla ziynetlenmiş, şuurlu kullarca değerlendirilmiş bir muharrem ayı...
Nafile namazla ve duayla yardım taleb edilerek girilen yeni bir yılın ilk ayı...
Çocuklarımıza ve ailemize muharrem ayının bilinç ve şuurunu telkinle birlikte alacağımız hediyeleri...
Bizi rabbimize yaklaştıracak Salih amelleri...
İla ahir...
Bir de...
Aklı izale eden mayilerle şekillenmiş sofraları...
Şehvetin kölesi kılacak meclis ve mekanları...
Maymunca taklidlere mahkum kılacak yabancı telkinleri...
Cahilliğimizi fırsat bilen şer güçlerin bize süslü ambalajlanmış paketlerde sunduğu garip imaj ve kimlikleri....
İla ahir...
Aslında Müslüman kimliklerin bu meseleleri çok/çoktan aşmış olması gerekiyor. Toplum olarak bizim düşünce hanemize çok daha değerli çok daha dinamik kavramları almamız gerekir. Her şey günaydınlığı gibi ortada.
Biz müslümanız, inancımızın insanı olmalıyız.
Biz bize ait olmayan hiçbir hayat tarzının müşterisi olmamalıyız.
Bize sunulan şeylerin muhasebesini yapmalı, uymuyorsa hayır diyebilecek bir bilgi ve şuura sahip olmalıyız.
Yapımızla asla bağdaşmayan, genlerimize uymayan her tür fikri, düşünsel, fiili uygulamayı atmalı, yerine yeni-eskimez-solmaz (Kur’an/İslam) olanı ikame etmeliyiz.
Muharrem ayı şeref verdi...
Allah’tan razı olalım...
Allah’ın bizden razı olmasını istediğimizden çok daha fazla biz O’ndan razı olalım, olmaya çalışalım.
“Ya rabbi!”
“Sen haram dediysen baş göz üstüne”
“Sen helal dediysen baş göz üstüne” diyelim...
Muhalefet için değil tabii, ama biz de yeni yılımızın ilk ayını inancımıza uyar bir formatta gündem edelim ve yaşayalım- yaşatalım, yaşatmaya çalışalım.