Ahmed KALKAN
MUSHAF’IN SAYFALARINI YIRTMAK MI, KUR’AN’IN HÜKÜMLERİNİ ÇİĞNEMEK Mİ DAHA BÜYÜK SUÇTUR?
BU LÂNETLİK SUÇUN CEZASI NEDİR?
Önce, Kur’an’ımız bu tür çirkinliklere nasıl bir cezayı uygun görüyor, onu görelim: “Allah’a ve peygamberine karşı savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası ancak ya öldürülmeleri veya asılmaları yahut el ve ayaklarının çapraz olarak kesilmesi ya da bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. Bu, onların dünyada uğradıkları aşağılayıcı cezadır. Âhirette ise onlar için büyük bir azap vardır.” (5/Mâide, 33)
SÜNNETTEKİ UYGULAMALAR (PEYGAMBERİMİZİN CEZALANDIRMASI)
Rasûlullah (s.a.s.) bazı İslâm düşmanlarını, İslâm’ı şiir ve sözleriyle tahkir eden kimseleri, Kur’an ve Peygamberimiz aleyhine diğer insanları kışkırtan fesatları yüzünden bazı sahabileri görevlendirerek onları gizlice öldürtmüştür. Bunlardan beş kişiyi sayabiliriz:
Kâ’b bin Eşref, Ebû Râfi Sellam bin Ebu’l-Hukayk, Asma bin Nübeyh el-Anzî, Hâlid b. Nübeyh el-Anzî, Ebû Afek. Hepsinin nasıl öldürüldüğünü de biliyoruz.
Rasûlullah, yirmi üç yıllık dâveti sırasında İslâm davası önünde set olmaya çalışanların öldürülmesi gibi tehlikeli bir işte bazı sahâbîleri görevlendirmiştir. Bu sahâbîler görevlerini hiç korkmadan ifa etmişler, İslâm’ın yayılması yolunda engellerin bertaraf edilmesi uğruna büyük fedakârlıklar göstermişlerdir. Bu işi gönüllü olarak yapmışlardır. Bu şekildeki her bir faaliyetin gerçekleştirilmesindeki hedef, İslâm’ın azılı düşmanlarından birini ortadan kaldırmak olmuştur ve yapılanlar, planlı birer öldürme eylemidir. Bununla bir manada düşmanlara gözdağı da verilmiştir. Yapılan bu eylemlerle küfrün elebaşlarının ortadan kaldırılması/susturulması esas alınmış ve bunda başarılı olunmuştur.
Rasûlullah’a düşmanlık edip hakkında kötü konuşanlar arasında müşriklerden olan Hâlid b. Nübeyh el-Anzî ve Ebû Afek hâriç, diğerlerinin ortak özellikleri Yahudi olmalarıdır. Zira Medine’de ona en fazla düşmanlık edenler Yahudiler oldular. Münafıkların aksine bu işi alenen yaptılar. Kur’an öyle diyor: “Andolsun, insanlar içinde, mü'minlere en şiddetli düşman olarak yahudileri ve müşrikleri bulursun…” (5/Mâide, 82)
Bu öldürülenler İslâm’a düşmanlık etme, Müslümanlara dil uzatma ve başkalarını Müslümanlar aleyhinde kışkırtma suçundan bu cezaya çarptırılmışlardır. Yahudiler Medine’de oturdukları ve Müslümanlarla aralarında birlikte yaşamaya dair bir sözleşme bulunmasına rağmen Resûlullah aleyhine insanları kışkırtma gibi bir cür’eti gösterebilmişlerdir. Bu da ortadan kaldırılmalarında en büyük sebep olmuştur. Zira sergiledikleri tavır, Müslümanlarla aralarındaki sözleşmeye ihanet olarak kabul edilmiştir. Öldürülen üç Yahudi’den biri de (Asma bin Nübeyh el-Anzî) kadındır.
Bu eylemlerin tümü, Medine İslâm Devleti Başkanı Rasûlullah’ın izni ve emri ile gerçekleşmiştir.
MUSHAF’IN SAYFALARINI YIRTMAK MI, KUR’AN’IN HÜKÜMLERİNİ ÇİĞNEMEK Mİ DAHA BÜYÜK SUÇTUR?
İşin daha yaygın ve maalesef tavır alınmayan tarafı da var. Bu toplum, mushafa inandığı kadar Allah’ın Kitabına inansa iş çok daha başka olacak. Kapak içinde toplanan sayfalara “Mushaf” denilir. Mushaf, üzerinde matbaa mürekkebi olan kâğıt sayfalardan ibarettir. Elbette, başka bir yazı değil; Allah’ın kitabının yazıldığı için önemlidir Mushaf. Ama esas önemli olan Allah’ın, bizi, okuyup ahkâmını uygulamakla mükellef tuttuğu Kur’an’dır. Okunan ve yaşanan… Evde, ailede, sokakta, mahkemede, mecliste, devlette uygulanmasını istediği Allah’ın indirdiği âyetler… Onlar yok sayılmıyor mu? Devletin uygulamalarına, halkın yaşayışlarına baktığımızda, Allah’ın Kitabının sayfaları yırtılmış olmuyor mu? Mushaf’ın sayfaları kadar Kur’an’ın hükümlerinin önemi yok mu? Allah, kitabını güzel sayfalara yazsınlar; ama kimse onu okumasın, anlamını öğrenmesin, “Rabbim bana neleri emredip neleri yasaklamış?” diye merak bile etmesin, fark etmez mi diyor? “Devlet, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmese de olur. Ama, aman ha, kimse Kitabımın yazıldığı sayfaları kitaptan yırtmasın. Yırtanlara engel olun. Mushaf’a saygısızlık yaptırmayın. Ancak, o Kitabı önemsemeyin, mehcur bırakın, sanki Kitapsızmışsınız gibi yaşayın. Okullarınız başka kitapları baştacı etsin, Devletin Anayasa adlı başka kutsal kitabı olsun, onu tatbik etsin. Ekonomide “para” adlı başka kitabınız olsun. Halk olarak hepinizin elinde Kur’an yerine, “cep telefonu” adlı başka kitabınız olsun. Bütün bunlar müslüman olarak size yakışır, ama sakın ha Mushaf’ı kimse yırtmasın. Saygı duyduğunuzu iddia ettiğiniz Kitabın hükümleri ayaklar altına alınsın, önemli değil!” Böyle mi diyor Rabbimiz?
Kur’an, faiz alıp verenler Allah ve Rasûlü ile savaşan cehennemliklerdir deyip faizi mi yasaklıyor, olsun, önemli değil. “Devlet faizlere ayar versin, bankalar en büyük sömürü çarklarını çevirsin; bunlara kafanızı takmayın, yeter ki Kur’an’ın sayfalarını yırttırmayın” mı diyor? Kur’an içkiye “şeytan işi pislik” mi diyor, insanlar özgürce içkilerini yudumlasın, devlet de onlara hizmet etsin. Kur’an zinaya yaklaşmayı bile yasaklıyor olsa da önemli değil; önemli olan Mushaf’ın sayfalarını kimse yırtmasın. Belki bunlardan da önemli olarak Kur’an putlara tapmayı yasaklıyor olsa da devlet 18 milyon civarındaki İlkokul ve Ortaokul öğrencilerine heykele tapmayı mecbur ediyormuş, aldırmayın; devlet başkanı da heykelin önünde, heykele Allah’ın sıfatını da vererek “Aziz Atatürk!” diye sizi temsilen yazıp nutuk atmasından hiç rahatsız olmayın; siz Kur’an’ın emirlerini boş verin, Mushafın sayfalarını koruyun.” diyor sanki…
Halkın neye ne kadar önem verdiğine bakarsanız, Allah’ın indirdiği hükümler, uygulanması gereken Kur’anî emir ve yasaklar değil; Kur’an’ın sayfalarının saygınlığı daha önemli. Böyle bir din anlayışı hâkim toplumda. Kur’an’ın terk edilişi, onun hükümlerinin ayaklar altına alınışı, Mushaf sahifelerinin yırtılmasından daha fecî değil mi? Daha hafif olana tepki gösteriliyor, tabii gösterilecek, gösterilsin. Ama, daha hafifine ciddi anlamda tepki verilirken, ondan daha zararlısına niye hiç kimse tavır almıyor? Toplum, ister istemez şu sorunun cevabını yaşayışıyla vermeli: “Allah’ın indirdiği hükümlere, âyetlere, Kur’an’a mı inanıyoruz, yoksa Mushaf’a, Kur’an’ın yazıldığı sayfalara mı? Hangisini daha önemli ve kutsal görüyoruz?”
Ve can alıcı (gerçekten hem can verici, hem de can alıcı) bir soru: Kur’an sayfalarına hakaret eden, Allah’a isyanını toplumu ifsad edecek şekilde çirkince ortaya seren kimsenin cezası dünyada bile çok ağır ise; ya bu suçtan çok daha ağır olan Kur’an’ı anlayarak okumayan, anladığını yaşamayan, yaşadığını yaşatmaya çalışmayan halkın ve devletin cezası nedir?