Yasin AYDOĞAN
MÜSLÜMAN OLMAK YETMİYOR MU?
MÜSLÜMAN OLMAK YETMİYOR MU?
Yüreklerimizde, zihinlerimizde, bilinçaltımızda yerleşmiş bazı düşünceler var söküp çok uzak bir yerlerde düşünce çöplüğüne atmamız gereken.
Bazılarımıza Müslüman olmak yetmiyor, kesmiyor nedense?
Tanıştığınızda soruyor: Hangi cemaattensin? Nereye bağlısın?
Müslüman olmanız yetmiyor, kesmiyor zatı muhteremi.
Bu nasıl mantık? anlayan beri gelsin.
Genel olarak biz Müslümanlarda mevcut bazı düşünce ve fikirler var Kur’an’la hiç bağdaşmayan, örtüşmeyen.
İşte bu mantığın yansıması olan bu düşünce de bunlardan biri.
Oluşun sahibi yüce Rabbimiz bir isimle müsemma kılmış. Şeref duyduğumuz, mensubu olmakla iftihar ettiğimiz bu isim nedendir bilinmez bazılarını kesmiyor.
Rabbimiz “adınız bu” buyurmuş, fakat hala adam yetinmiyor, soruyor.
Hangi mezheptensin, meşreptensin, cemaattensin? Bu biraz kabeye-kıbleye hangi cenahtan dönüyorsunuz? gibi absürd bir soru.
Bir Müslümanın kabeye hangi taraftan müteveccih olduğunun ne önemi var. Kıbleye dönük mü ona bakalım. Nereden dönmüşse dönmüş. İster rükni yemani, ister rükni şami, ya da başka cenahtan ne fark eder?
Şöyle düşünesi geliyor insanın; “acaba ahirette önce bu isimlerden mi sorulacağım?!”
Okuyoruz “Daha önce ve Kur’ an’da, Peygamber'in size şahid olması, sizin de insanlara şahid olmanız için size Müslüman adını veren O’dur. Artık namaz kılın, zekat verin, Allah’ın emirlerine sarılın. O sizin sahibinizdir. O ne güzel sahib ve ne güzel yardımcıdır.” (Hacc Suresi: 78)
Konu ile alakalı başka ayetler de hatırlatılabilir elbette. Ama meselenin anlaşılması için bu ayet yeterli.
Tüm Müslümanlar olarak hangi vasıfları haiz olmamız gerektiği beyan ediliyor. Namaz kılmak, zekat vermek, İlahi emirlere sarılmak, Allah’ı sahib bilmek. Bunlar her Müslümanda olmazsa olmaz asgari şartlar.
Cidden çok ayıp oluyor. Ne istiyoruz biz? Karşımızdaki imandaşımızın aynı inanca mensup olması niye yetmez bir insana. Bu nasıl bir kafa? Soruya bakın: Nereye bağlısın? Hangi cemaattensin?
Bu soruyu soran birinin düşünce yapısını okumaya çalışsak, bir tahlil yapsak, şu sonuçlara varırız kanaatimce.
- Sizi kendinden görmüyor, öteki olarak kabul ediyor peşinen.
- Ümmet bilincine sahip değil.
- Kur’an’a yakın değil, henüz cihanşumül ilke ve prensipleri bilmiyor.
- Mutaassıp. Fikri ve düşünsel yapısı kendisine ait değil, kulaktan dolma.
- Sorgulamıyor, beslendiği kaynaklar sahih değil.
- Kendisini hakikatin merkezinde görüyor, ayar ölçüsü kendisi olmuş ona göre ölçüyor.
- İslam’ın tüm insanlığın saadeti için teklif edilmiş bir inanç manzumesi, bir hayat tarzı olduğunun farkında değil.
- İslam’la mutmain olamamış henüz, arıyor ama ne aradığını bilmiyor.
- Kafirlerin, zalimlerin “ayır buyur” ya da “ böl, parçala, yut” taktiği için potansiyel imkan (üzümlü kek tabir caizse).
Daha çoğaltılabilir maddeler ama özetle bu düşünce yapısı hakim, bahsi geçen tipte.
Kendisi ile öteki olarak gördüğü insanlara, kategorize eden bir yaklaşımla bakan biri, kime neyi tebliğ edecek? İnsanlarla arasına duvar ören birinin yalnızlaşmasından, yalnız kalmasından, “sen, ben, bizim oğlan” takılmasından daha doğal ne olabilir ki? O yüzden sosyalleşme ve mesajı taşıma imkanından mahrumuz. Kendi kendimize kötülük ediyoruz haberimiz bile yok. Üst kimliğimiz İslam, ancak alt kimlik daha belirleyici imiş gibi ona yoğunlaşılıyor. Müslümanın üst kimliği tartışılmaz. Müslüman olmak teslim olmaktır. Tevhide tabi olmaktır. Alt kimliğe sıra gelince Müslüman olduktan sonra sabit-değişmez esasları ihlal etmedikce hangi alt kimliğe mensub olursak olalım o bizim tercihimizdir.
Tabii aklımızı kullanarak, katma değer olma niyeti taşıyarak dahil olmalıyız.
Uydu olmamalıyız, aklımızı hiç kimsenin cebine koymamalıyız. Bilinç ve şuur sahibi bir kimlik için çok okumalı, araştırmalı, tefekkür etmeli, üretmeli, katılmalıyız. Nedense biz hep takılıyoruz. Hatta günlük konuşmalarımızda da sıkça belki kullanıyoruz; “falan yere takılıyorum…” takılmakla katılmak çok farklı şeyler.
Takılan şuursuzca, bilmeden, üstünkörü, rastgele, irade dışı takılır. Ama katılan seçer, ayırır, bilir, murad eder ve dahil olur.
İlk tanıştığınızda size alt kimliğinizi soranlar da, takılanlar cümlesinden oluyor genelde.
Muhteremler! Tanıyalım, tanımaya çalışalım.
Tanımlamayalım.
Tanımak zahmet, emek, ter, çaba, gayret ister.
Tanımlamak ucuz yol/yöntemdir. Etiketle, paketle koy kenara.
Kaldı ki Allah’ınızın aşkına İslam ümmetini, eğer kategorize ederek, tefrikacı bir bakışla, tanımadan önce tanımlayan bir yaklaşımla ele alırsak bizim standartlarımıza uymayanları çıkarırsak kaçta kaçı kalır.
Rabbimiz Müslüman adını vermiş de biz razı olmuyorsak ve sadece kendimizi Müslüman olarak görüyorsak, standardı biz koyuyorsak, “Müslümanölçer” aleti bizim elimizde ise vay gele başımıza.
Hiç ehli zulme-küfre kızmayalım, kendi elimizle ettiğimizi kendimiz bulmuşuz.