Servet KARADENİZ
MÜSLÜMANLARIN "SOSYAL MEDYA"YLA İMTİHANI
Bismirrahirrahmanirrahim
Katıldığım bir İslami sohbette konuşmacıya yöneltilen bir soru, bende farklı duygular uyandırmıştı. Bu duyguların canlanmasına yol açan soru ise şu şekildeydi: "Düşmanın silahıyla (sadece askeri silahlar algılanmamalı) silahlanıp onlara karşı direnme ve bunun getirisi, götürüsü nedir?"
Konuşmacının soruya verdiği cevap ise "Her toplumun ürettiği silahıyla birlikte bir ahlak ürettiği” idi. Ve Müslümanların bu ahlak noktasında İslami değerlere özgü bir yaklaşıma sahip olmak zorunda olduğunu söylüyordu.
Konuşmacıya katılmıştım. Bu söylemi biraz daha genişletirsek, Allah’ın izniyle daha iyi sonuçları ulaşmış oluruz. Örneğin “sosyal medya” adı verilen siteler ele alınabilir ya da daha buna benzer nice şeyler. Biz bu konuyu biraz açarak Rabbimizin izniyle umarız ki daha iyi kavranmasına yardımcı oluruz.
Peki, nedir bu “sosyal medya” dedikleri? Nasıl bir şeydir? Müslümanlar bununla nasıl tanıştı? Ve en önemlisi olarak, Müslümanların bu “sosyal medya” ile irtibatlarında kendilerinden beklenen ahlak nasıldı?
Kısaca açıklamaya çalışırsak, “sosyal medya” terim olarak yaklaşık son 10 yıldır hayatımıza girmiş olup, bu terimin başlangıcı ise 70’li yıllara dayanıyor. 1971 yılında gönderilen ilk e-posta ile “sosyal medya”nın belki de temeli atılmış oldu. (nternet üzerinde konuşursak) Bu adımla birlikte 3 yıl sonra yani 1974 yılında iki kullanıcının birbirine veri yollamak için kurdukları BBS (Bullutein Board Systm), telefon hatlarını kullanarak iki kullanıcı arasındaki veri transferi ile bir adım ileriye gidilmiş olsa da, bu aşamalar ardı sıra 2002 yılına kadar küçük ölçüde devam etti.
Farklı bir aşamaya gidecek “sosyal medya” artık arkadaşların birbirini bulmasının sağlanmak istendiği ve 3 ay gibi kısa süre zarfında 3 milyon takipçiye ulaşmasıyla had safhaya ulaştığı Friendster sitenin yayın hayatına başlamasıyla, “sosyal medya” farklı bir aşamaya geçerek, toplumda da “sosyal medya”nın doğumu olarak algılandı.
Ancak üzülerek şunu görmekteyiz ki bu doğum, sadece sosyal arkadaşlıkların doğumu olmadığı gibi, bu doğumlarla gelen çarpık ilişkilerin, aldatmacaların, spekülasyonların vs kara haberlerin de doğumu gerçekleşmiş oldu.
Bu sancılı ve çoğu zaman da çarpık doğumların en zirve noktası ise, 2004 yılında sadece Amerika Harvard üniversitesi öğrencilerini buluşturmak amacıyla kurulan site olan Facebook ilk ayda 19 bin 500 üye toplayarak gelecek günlerin tablosunu da göstermeye başladı ve son olarak 2006 yılında yayın hayatına başlayan Twitter uygulamasıyla tanışan insanlık, artık “sosyal medya” denilen sitelerin öngördüğü şekilde bir arkadaşlık ilişkisi ve sosyal irtibatlar kurmaya yöneldi ve bu sitelerin dayattığı “ahlakı” kuşanmaya başladı. Evet bu siteler, beraberlerinde bir “ahlak” ve hayat tarzını da getirdiler, dahası dayattılar.
Geçmişte kalmış arkadaşlıkların özlemiyle yanan arkadaşları buluşturma amacıyla yayın hayatına başlayan siteler, artık birer sosyal yaşam alanları haline geldi. Yaşam alanları haline gelen “sosyal siteler”, amaç dışına sapıp artık sürekli takip etmenin getirdiği bağımlılık ile birlikte sürekli elden düşmeyen telefonlar, PC, tabletlerle birlikte hızlı yaşam alanı ve ahlâkını da üretti.
Bu hızlı hareket biçimi maalesef öyle bir hale geldi ki bu hıza ulaşmak isteyen kişiler uykudan uyandığı gibi ilk ulaşmak istedikleri bu siteler oldu, hatta duraklarda başını kaldırmayan bir insanlık, konuşmayan, yemeyen, içmeyen hatta ve hatta lavabo ihtiyacını karşılamayan kişiler türemesi dahil bu kişilerin ölümle sonuçlanan hayatlarına tanık olmaya başladık.
Bu bağımlılıktan kurtulmak için artık insanlar ellerini keserek ömür boyu kendine hayatı zindan edecek uygulamalara başvurmaya başladı.(1) 32 yaşındaki bir Taylandlı’nın 3 gün ara vermeden bilgisayar oyunu oynayınca hayatını kaybetmesi, Taipei’de de bir adamın 5 gün aralıksız bilgisayar oyunu oynadıktan sonra bilgisayar başında hayatını kaybetmesi gibi sonuçlar da kendini gösteren hadiseler oldu artık..
İnsanlık bu acı serüveni yaşarken, bu tablodan habersiz insanlar ise beğenilme dürtüsü ile yemek yerken, tanımadığı, görmediği şehirlerde bulunduğunu göstermek adına arkasına şehirlerin önemli eserlerini montajlarken veya bir yoksula yardımda bulunan bir kişinin aynı anda fotoğrafını çekerek Facebook, İnstgram, Twitter sitelerde paylaşıp beğenilme dürtüsü çoktan başını alıp gitti.
Dahası, terörizm kurbanı masumların bile cesetlerinin utanılmadan paylaşılabilmesi ne kadar acı değil mi? Ve daha da acı olanı, insanlık duygularının kaybedilme noktasına gelen bu ölümlerin artık sıradanlaştığı fotoğraflarla ve durum güncellemeleriyle; insanların takipçi sayılarının artırılmak istenmesi, kendince bir ödül peşinde koşturmak değilse ne olabilir?
Aldatanları gördük de peki ya aldatılanlar?
Aldatılanlar ise hüzün tablosunun en koyu renkleri misalidirler. Zevk içinde hayvani dürtülerine aldanıp “sosyal medya” ortamlarında kendisini like (beğenilme) tuşuyla avutan insanların hayatına baktığımızda ise en acı tablo; Furkansız bir bakışla hayata bakıp kendilerini, yalnız kaldıkları odalarında sanal arkadaşlıklarla avutmalarıdır
Buna aldanan zavallı insanlar, bir düğünleri, cenazeleri veya başkaca sevinçleri veya acıları olduğunda “sosyal medya”da binleri aşan arkadaşların nerede olduğu, nereye kaybolduğunu nedense düşünmediler.
İşte bu acı tablo ortada iken, maalesef Müslümanların da bu konuda genelde iyi bir imtihan verebildiklerini söyleyemeyiz. Yeryüzünde bulunma gayesi “Ancak Allah’a kulluk etmek” (2), bu çerçevede imtihana tabi tutulmak (3) olduğu gerçeğine rağmen insan niçin sanal ortamlarla kendisini oyalar, avutur?
İnsanoğlu maalesef, En’am Suresi 32. ayette de beyan edildiği gibi, gayesinden uzaklaşmış bir dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan ibaret kalmasına rağmen; dünya hayatını ve içindeki süsünü kendine oyun edinip durarak sonunun acıklı olması için çabalayıp duruyor.
Bu tablo karşısında, Allah Rasulünün hayatından ince fakat sert dokunuş misali bir uyarıyı hatırlarsak 14 asır önceden bu yana gelen bir hastalığın vahametini kavramış oluruz.
Allah Rasulu’ne atfedilen hadiste; O (s.a.v.) bizleri şöyle uyarıyor: "Öyle bir zaman gelmesi muhtemeldir ki, aç insanların yemek kabına üşüştüğü gibi, kâfirler sizin üzerinize üşüşecekler.
Sahabe: - Ya Rasulallah, o zaman sayımız az mı olacak? dediler.
Allah Rasulü (s.a.v.): - Hayır, çok olacaksınız ama sizin çokluğunuz su üzerindeki saman çöpünün çokluğu gibi olacak, ağırlığınız olmayacak. Bir de vehm hastalığına yakalanacaksınız.
Sahabiler, vehm hastalığı nedir? diye sorar.
Allah Rasulü (s.a.v.): "Dünyayı çok seveceksiniz, ahireti unutacaksınız." buyurur. (4)
“Sosyal medya” ağlarının öngördüğü kendine özgü “ahlak” (tabii ki buna ahlaksızlık da diyebiliriz) bu minvalde iken, biz bu ağları kullanmaktan tamamen vaz mı geçmeliyiz? Tabi ki hayır. Konunun başında da dediğimiz gibi, evet ümmeti parçalamak, yolundan alıkoymak için üretilen silahlar ve bu silahların dayattığı bir “ahlak” algısı söz konusu. Fakat biz, bu “ahlak”ı kökten reddedeceğiz ve bu ağları kendi ahlakımızla, İslami ahlakla kullanmaya yöneleceğiz.
Bizler, insanların evlerini saran ateşle, kendilerini ve çocuklarını diri diri medyaya, modaya, beğenilme tutkusuna gömen insanları buralarda da uyarmaya devam edeceğiz inşallah. Bununla da kalmayıp, İslam’ın şiarlarını yüreğinde taşıyan bugünün İbrahimleri olarak, modalarını, beğenilme tutkularını baltalarımızla parçalayacağız.
Son olarak iddiamızı büyük tutup, Rabbimizin yeryüzündeki her nimeti insanın emrine amade eylediği ve yeryüzünü ıslah etme görevini de biz imanlı insanlara yüklediğini unutmamak gerekir. Buna bağlı olarak bizler, ıslahı gaye edinen bir yaklaşımla bu ahlaki yozlaşmaya karşı durmak ve çevremizdeki insanlarda bu konuda farkındalık oluşturmaya çalışmak durumundayız.
Malik el Şahbaz’ın(5) dediği gibi: “Bütün Uyananları uyandırmaya tek bir uyanık yeter.’’
Dipnotlar:
1. İnternet Bağımlısı Genç Elini Kesti. 19 yaşında bir Çinli genç, internet bağımlılığından kurtulmak için elini bileğinden kesti.Çin’in Nantong kentinde yaşayan 19 yaşındaki ismi açıklanmayan gencin internet bağımlılığından kurtulmak amacıyla elini kestiği bildirildi.Telegraph’ta yer alan habere göre, sol elini bileğinden itibaren kesen gencin annesi, basına yaptığı açıklamada, “Yaşananları kabullenemiyoruz. Tamamen sürpriz oldu. Zeki bir çocuktu” ifadelerini kullandı.
2.Zariyat Suresi 56. Ayet
3.Bakara Suresi 155. Ayet, Ayrıca Bkz. 3/186)
4. Ebu Davud, Melâhim 5, 4297
5.Malcom X