Ahmed KALKAN

10 Kasım 2019

PEK BİLİNMEYEN BİR MÂCERA; RASÛLULLAH’IN PUTLARI KIRMASI

8 Kasım akşamı Peygamberimizin doğum günü idi. Ondan iki gün sonra da putlaştırılan birinin ölüm yıldönümü. Bu güzel doğum ve ölüm vesilesiyle, Rasulullah ile putlar arasındaki ilişkiyi gündeme getirmek, gündemi takip yanında, gündemden yola çıkarak dâvet ve tebliğ açısından doğru olur.

Peygamberimiz (s.a.s.) Kâbe’deki putları fiilî olarak kırmış, Hz. Mûsâ yahûdilerin edindiği altın buzağı heykelini yakıp küllerini denize savurmuştur. Bunlar, sembolleştirilen şirk unsurlarına karşı vurulan darbelerdir. Bugün de sembolleştirilen şirk unsurlarına, putlara karşı aynı fiilî müdâhaleler yapılabilir; ama önemli olan öncelikle şirkin mantığını yıkmak, putperestliğin gönüldeki ve zihindeki dayanaklarını öncelikle yıkmaktır. Gönül ve kafalardaki putlar yıkılmadan diğer putların yıkılması çok önemli olmayacaktır. Şirki gönül ve kafalardan yıkmak için, niyet ve bakış açısının değiştirilmesi ve Allah’ın razı olacağı o bakış tarzıyla putlara tavır alınması gerekmektedir.

Bu nedenle, şirkten vazgeçip tevhide yönelen insanın yaşadığı büyük değişim, öncelikle kalpte ve zihinde meydana gelir. Eskiden atalarından gördüklerine, kendi tutkularına, birtakım insanların fikirlerine göre düzenlediği hayatını, şimdi sadece Allah’ın kitabına göre ve sadece O’nun rızâsı için düzenler. Böylece binlerce küçük ve sahte ilâha kulluk etmeyi, onları memnun etmek için uğraşmayı bırakarak, “birbirinden ayrı rabler mi daha hayırlıdır, yoksa Kahhar olan bir tek Allah mı?” (12/Yûsuf, 39) diyen Hz. Yûsuf gibi, sadece kendisini Yaratan’a teslim olur.

“İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine demişlerdi ki: ‘Biz sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi inkâr ettik ve siz Allah'a bir olarak iman edinceye kadar bizimle sizin aranızda ebedi düşmanlık ve kin belirmiştir." (60/Mümtehıne, 4). Muhammed aleyhisselâm gibi ve aynı ifadelerle bize örnek gösterilen ikinci peygamber olan Hz. İbrâhim’in putçularla mücâdelesi ve putları devirmesi Enbiyâ sûresinin 51-71. âyetlerinde ve Sâffât sûresi 83-98. âyetlerde diğer mü’minleri özendirecek şekilde ve ayrıntılı olarak destansı bir şekilde anlatılır. Bu hususlar genellikle bilinir. Ama Muhammed aleyhisselâm’ın Mekke döneminde illegal bir şekilde putları kırdığı pek bilinmez. Şimdi, bu olayı anlatmaya çalışalım:

Ve Rasûlullah: Yegâne önderimiz Rasûlullah (s.a.s.), put kıran bir peygamber babanın, put kıran bir peygamber oğludur. Tek başına bir ümmet olan İbrâhim (a.s.), put kıran bir peygamber idi. O babanın oğlu, yani onun neslinden olan Rasûlullah da, put kıran bir Peygamberdir. Rasûlullah, hem kalplerdeki, hem beyinlerdeki putları ve putlaşmış fikirleri, akîdeleri kırıp parçalamış, hem de müşrik putperestlerin kendi elleriyle yapıp meydanlara diktikten sonra tapınılan put heykelleri paramparça edip kırmıştır. Rasûlullah, hem putçu ideolojileri ortadan kaldırmış, hem de tapınılan ve putlaştırılan şeyleri yok etmişti.

Gerek içteki, gerekse dıştaki putları kırmak ile vazifeli olan Rasûlullah’ın, müşrik tâğutların egemen olduğu ve bir dâru’ş-şirk haline getirdikleri tevhidin merkezi Mekke’deki bir uygulaması şöyledir: (Bu uygulama, Rasûlullah’ın hicret edeceği sırada gündeme gelmiştir.) Emîru’l-Mü’minîn İmam Ali bin Ebî Tâlib (r.a.) anlatıyor: “Ben ve Peygamber (s.a.s.) yürüdük, nihâyet Kâbe’ye vardık. Bana: “otur!” dedi. Oturdum, omuzuma çıktı, yukarıya kaldırmak istedim. Benim güçsüzlüğümü görünce, indi ve: “Sen, benim omuzuma çık!” dedi. Omuzuna çıktım, beni kaldırdı, bana öyle bir hal geldi ki, istersem göğe kadar yükselebileceğimi sandım. Nihâyet Beyt’in üstüne çıktım. Bakır ve altından yapılmış birçok heykellerle karşılaştım. Beyt’in sağından, solundan, önünden ve arkasından onları toplayıp bir araya getirdim. Hepsini topladığımda bana, şöyle buyurdu: “Şimdi onları bir bir aşağıya fırlatıp at!” Fırlatıp attım, cam bardaklar gibi kırılıp parça parça oldular. Sonra indim. İnsanlardan birinin bizi görmesinden korktuğumuz için koşarak evlerin ötesine kaçtık, kaybolduk.” (Ahmed bin Hanbel, 1/84; Rûdânî, Cem’u’l-Fevâid: Büyük Hadis Külliyatı, c. 3, s. 259, hadis no: 6396-6398; İslâm Tarihi, Mekke Devri, M. Âsım Köksal, c. 6, s. 149)

Olayı anlatan Hz. Ali (r.a.)’nin ifadelerine dikkat edilecek olursa, bu put kırma hareketi çok gizli yapılmış, gerekli önlemler alınıp en müsait zaman seçilmiş, olay gerçekleştikten hemen sonra koşarak evlerin arasında kaybolup olay yerinden uzaklaşılmıştır. Hatta İmam Ali’nin ifadesiyle, “İnsanlardan birinin bizi görmesinden korktuğumuz için koşarak evlerin ötesine kaçtık, kaybolduk.” Bu korku, tedbir mâhiyetinde bir endişe idi ki, tabiî ve fıtrîdir. Yoksa korkunun adı tedbir olmuş değildi. Yine dikkat edilecek olursa, tüm ihtimaller düşünülerek ve tedbirler alınarak olay gerçekleşmiştir. Müşrik tâğutların egemenliğindeki Mekke’de örnek bir put kırma olayını gerçekleştiren önderimiz Rasûlullah, birkaç yıl sonra fethedilen Mekke’de, gerek Kâbe’nin içinde ve üstünde, gerekse Kâbe’nin etrafında, yani Harem-i Şerif’teki bütün putları kıracaktı.

Abdullah bin Mes’ud (r.a.) şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.s.), Mekke’nin fethi günü Kâbe’nin avlusuna girdi. Kâbe’nin etrafında ibâdet için dikilmiş üç yüz altmış put vardı. Rasûlullah, elindeki deynekle bu putlara dürtmeye başladı (onunla dokunduğu her put, yüz üstü düşüyordu) ve şu âyetleri okuyordu: “Hak geldi, bâtıl yok oldu.” (17/İsrâ, 81); “Hak geldi, bâtıl ise, ne (bir şey) ortaya çıkarabilir, ne geri getirebilir.” (34/Sebe’, 49; Buhârî, Meğâzî, B. 50, hadis: 294; Müslim, Cihad ve’s-Siyer, B. 32, hadis: 87; Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’an, B. 18, hadis no: 3345; Kul Sadi Yüksel, Selefin İzinde, s. 215-219)

Ebû'l-Heyâc el-Esedî anlatıyor: "Bana Hz. Ali (r.a.): 'Rasûlullah (s.a.s.)'ın beni göndermiş olduğu şeye ben de seni göndereyim mi?' diye sordu ve Rasûlullah'ın kendisine: "Haydi git, kırıp dökmedik put, düzlemedik yüksek kabir bırakma!" buyurduğunu söyledi." (Müslim, Cenâiz 93; Ebû Dâvud, Cenâiz 72; Nesâî, Cenâiz 99)

Rasûlullah’ın bu mücadelesini bile bilmeyen, bu da yetmiyor gibi; putlarla ve putçularla uzlaşan insanımız, putlara put diyemeyecek kadar, putları savunacak şekilde zillete batarak nasıl “tapmıyorum sizin taptıklarınıza!” diyen Rasûlün izinden gitmiş ve onun ümmeti olmayı hak kazanmış olacak?

Ayrıca, şimdi putlar ve putlaştırılanlar; sadece heykellerden ibaret de değil. Kemalizm bir put olduğu gibi, laiklik de demokrasi de put olmuş. Devleti ve yöneticileri de putlaştırabiliyor insanlar ve devletin kutsal saydığı simgeleri… Para bir put görevi yapıyor nice insana yönelik. Topçular, popçular, sanatçı denilen kimseler, artistler, şarkıcılar, makam mevkiler, daha neler neler…

Hz. İbrâhim’in putperestlerin yüzüne haykırdığını, çağdaş putçulara biz de tekrarlıyoruz: “Yuh olsun size ve Allah’tan başka taptıklarınıza! Siz aklınızı kullanmaz mısınız?” (21/Enbiyâ, 67)