Yasin AYDOĞAN

27 Nisan 2013

PEYGAMBERLİK MİSYONU

 

Peygamberlik müessesesi, insanlık var olalı beri yeryüzünün en kadim-eski-sarsılmaz-solmaz-sönmez-pörsümez-bozulmaz müessesesidir. Kıyamete değin de böyle olacak, böyle kalacaktır. İlk insan ve ilk nebi Hz. Adem’le başlayan bu kurum, tarihin her döneminde farklı isim ve simalarla (salat ve selam tüm enbiya’ ya) varlığını devam ettirmiş önderimiz Hz. Muhammed'le zirveye ulaşmıştır. Kazan’lı büyük üstadımız Musa Carullah Bigi’nin muhteşem tesbitiyle “Peygamberin fiziki varlığı son bulmuştur ancak misyon kıyamete kadar devam edecektir. Bu sorumluluk ümmetin omuzlarında bir yük olarak durmaktadır. “ümmet topyekün nebi’dir.”
 
Davet, tebliğ, kelime-i ulya’nın ihyası bir mükellefiyet olarak bize kalmıştır. Bunu daim kılmak, yaşamak, yaşatmak, iman borcumuzdur.
 
Peygamber: Farsça’dan isimdir. Peyam: haber, aver ya da ber: veren demektir. Bu mürekkeb kelime haber veren, haberci anlamına geliyor. Osmanlı’nın ilk dönemlerinde postacılık, kuryelik, muhafızlık görevi yapan alay ve törenlerde yer alan küçük asker sınıfına da peykan-ı hassa deniliyordu. Peyk : haberci-eşlik eden anlamına geliyor Farsça da. Ancak peygamber kelimesi dilimizde çok kök salarak yer tutmuştur. Farsçadan dilimize geçen başka kelimeler de var namaz, oruç gibi. Kur’an namaz’a salat, oruc’a savm diyor. İslam terminolojisinde ise Rasul ve Nebi kavramlarıyla ifade ediliyor. Filologlar bu kavramlar arasında farklar olduğunu iddia etmiş ve gerekçelerini sunmuşlardır. Bu manada ağırlıklı ortak kanaati gündem edersek eğer Nebi: Allah’ ın görevlendirdiği vahy’in elçisi, habercisi, Rasul : vahy elçiliğinde kendisine yeni bir kitab ve şeriat verilen anlamına geliyor. Özetle her rasul aynı zamanda nebi’ dir. Ve her tavzif edilmiş elçi, haberci de nebi’dir. Kur’an bize aralarında hiçbir ayrım yapmamamız gerektiğini öğretmiştir. “(Mü’minler) O’ nun elçilerinden (Nebilerden) hiç biri arasında ayrım yapmazlar.”(Bakara 285) Mühim olan bu kelimelerin zihnimizde Kur’an eksenli-anlamlı karşılık bulması, sıhhatli-sağlam temeller üzerine oturmasıdır.
 
Peygamberler birbirlerini hem tasdik etmiş, hem de tebşir etmişlerdir.
 
Rabbimiz peygambersiz bir toplum olmadığını Nahl suresi 36. ayette çok vazıh bir şekilde beyan buyurmuştur.
 
“Andolsun biz her ümmete (kavm, toplum) Allah’a kulluk edin, tağuttan kaçının diyen bir peygamber gönderdik.”
 
Peygambersiz toplum yok, olmadı.
 
Rabbimiz her devirde kirlenmiş, bozulmuş, şirke, fıska, fücura, isyana, tuğyana, küfre bulaşmış topluluklara yeni bir müceddid göndermiştir. Bu manada şunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz, her peygamber tecdid için gelmiştir.
 
Tüm peygamberlerin ortak misyonudur tecdid. Her peygamber müceddiddir. Yenileyicidir, yenilemek, temizlemek, arındırmak, pir-u pak etmek için görevlendirilmiştir. Çünkü hiçbir peygamber yeni bir şey getirmedi. Hz. İsa’ nın mesajı ile efendimizin mesajı arasında, Hz. Nuh’un mesajı ile, Hz. Musa’nın mesajı arasında hiç fark yoktu.
 
“Senden önce gönderdiğimiz her peygambere, Bana kulluk edin, benden başka ilah yoktur diye vahyettik.” (Enbiya 25)
 
Misyon kelimesine lügatler “özel görev, hususi vazife” anlamı veriyorlar.
 
İşte özel görev, hususi vazife ile tavzif edilmiş tüm peygamberlerin dillendirdiği hakikat ancak bu olmuştur:
 
Batılın izalesi, Hak’kın ikamesi, Şirk’in izalesi, Tevhid’in ikamesi
 
Tüm peygamberler aynı kaynaktan, aynı mesajı (Vahy) aynı muhataba (insan) taşımışlardır.
 
Rabbimiz peygamberlerini insanların Allah’ a karşı bir hüccetleri kalmasın diye görevlendirmiştir.
 
“Biz rasulleri güzel haberlerin müjdecileri ve uyarıp korkutucular olarak gönderdik ki onların gelişinden sonra insanın Allah’ a karşı bir mazereti kalmasın. Allah gerçekten güç ve hikmet sahibidir.” (Nisa 165)
 
Tecdid görevi ile muvazzaf nebilerin Tevhidi daveti sunarken ortaya koydukları örnek tavırlarını Kur’an’dan öğreniyoruz. Bura da üç önemli hususun özellikle vurgulandığını görüyoruz.
 
Davetin özü aynı, sadece Allah’ın uluhiyyeti, rububiyyeti, mulukiyyeti gündem ediliyor, bunun kabulü-tasdiki isteniyor.
 
1. Davet için, gayret için hiçbir karşılık beklenmiyor, istenmiyor. Ecir-ücret Alemlerin Rabbinden bekleniyor.
 
2. Davette toplumun her kesimi muhatab alınıyor, davet sosyal bir içeriğe sahip kılınıyor.

Bu bizim de örnek almamız gereken bir yöntemdir. İlahi otorite aynı misyonu haiz olmamız için modeller sunmuştur bize. Şuara suresinde sırasıyla Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. Salih, Hz. Lut, Hz. Şuayb (salat, selam hepsine olsun) zikrediliyorlar. Okuduğumuzda şunları görürüz. Yukarıda zikrettiğimiz gibi, hepsi aynı ifadeyi kullanıyorlar, ortak bir şeyi dillendiriyorlar. (Şuara 105 ila190 arası)

- Kavimler kendilerine gönderilen, içlerinden çıkan, tanıdıkları, bildikleri, hayatı birlikte paylaştıkları vahy’in, kardeşleri olarak isimlendirdiği Allah’ın elçisini yalanlıyorlar.
 
- Nebiler sadece Allah’ a kulluğa, itaate çağırıyorlar. Davet ettikleri yol her şeyi yaratan, var eden Allah yolu.
 
- Güvenilir, adil, doğru, emin, yalanı duyulmamış bir elçi olduklarını vurguluyorlar. Ki hiçbir kimse onları daha evvelden yapmış-yaşamış olduklarından ötürü kınayamıyor, suçlayamıyor. Aleyhte bir delil öne süremiyor. Yani inkar edemeyecekleri, tertemiz-örnek, korunmuş bir hayat var önlerinde.
 
-Davetleri, hizmetleri, gayretleri için hiçbir ücret-karşılık-menfaat-çıkar beklemiyor bunu yalnız alemlerin rabbinden umduklarını hassaten vurguluyorlar.
 
Yani bir geçim kapısı, bir kazanç aracı olarak görmüyor, bunun altını çiziyorlar.
 
Hatta risk alıyorlar, çünkü rantın sahipleri bunu bir tehdid olarak algılıyor ve şiddetle tepki veriyorlar.
 
Daha ne desinler, ne yapsınlar baştacı nebiler. Yollarına kurban olunmaz mı? Bu temiz muhterem-muteber şahsiyetlerin.
 
Peygamberlerin misyonu Sünneti Rusul’dür.
 
Tüm nebilerin sünneti ortaktır. Buna Sünneti Rusul-Sünneti Enbiya diyebiliriz.
 
Misyonu olanın vizyonu da olur.
 
Sadece vizyona bakanlar, misyonu olmayanlardır. Çünkü vizyon kalıp, misyon kalptir. Vizyon dışı-vitrini-şekli ifade ederken, misyon kalbi-içi-manayı ifade eder.
 
Ancak içinden aydınlanan dışına ışık saçar.
 
Tebliğ: Sözü en güzel bir biçimde, doğru, düzgün, yerinde, derin anlamları muhtevi bir şekilde muhataba aktarma, ulaştırma, duyurma, bildirme görevi.
 
Ta’lim: Öğreterek, eğiterek, alıştırarak, okutarak, uygulayarak eğitmek. Hayat içerisinde bizzat göstererek örneklik teşkil etmek.
 
Tebyin: Açık ve anlaşılır bir dille, açık-kesin deliller sunarak, ikna etmek için tesirli, ahenkli ifadelerle meramını anlatma, anlamayı kolaylaştırma.
 
Peygamberler mübeşşir (müjdeci) ve münzir (uyarıp korkutucu) dirler.
 
Peygamberler mübelliğ-muallim-mübeyyin’dirler.
 
“Kudret ve izzet sahibi Rabbin, insanların her türlü tasavvurunun üstünde (bir yüceliğe sahip) dir. Selam O’nun bütün elçilerine (nebilere,rasullere) dir. Ve hamd, bütün alemlerin Rabbi Allah’ a mahsustur.” (Saffat 180-182)
 
Selam’ı yaymak-yaygınlaştırmak, esenlik ve güvenlikle dolu bir dünya kurmak için görevlerini hakkıyla ifa eden Nebilerden, bize miras olarak ne kaldığını biliyoruz.
 
Misyon bize miras kaldı.
 
Her mü’min bu misyonu sahiplenmeli, davetçi kimliği kuşanmalı, görevini ifa etmek için seferber olmalıdır.
 
Selam, yalnız Allah’ a davet eden, Salih amel işleyen ve (kendisini sadece İslam’a nisbet ederek) ben Müslümanlardanım diyen tüm ehli imana olsun.