Ahmed KALKAN

28 Aralık 2019

SANKİ UZAY DOLMUŞU İCAT ETMİŞİZ

Övünmeyi çok seven bir toplumuz. Alt tarafı bir araba yapmış koca ülke, kırk gün kırk gece düğün-bayram yapacağız anlaşılan. Bakarsınız bir vekil önerge verir; 27 Aralık’ı bayram ilan ederler; Araba Türk, Gebze’ye ayak bastı diye. Niye olmasın Atıtürk Samsun’a ayak bastı diye bayram oluyor ya...

Bayram sayısı az geliyor, her haftaya bayram düşmüyor nasıl olsa. Vay be, biz neymişiz, kaç tane girişimci, iş adamı sermayelerini birleştiriyor, yüzlerce mühendis işbirliği yapıyor; devlet gücüyle (orijinal bir füze; pardon) bir araba ortaya koyuyor. Bütün bu tantana, bu uzay fâtihi gibi çalım satma, alt tarafı bir araba yapmayı başardıkları için.

O günün dünyası için en ileri ulaşım araçlarına sahip olan, % 100 yerli muhteşem bir donanması bulunan Osmanlı’dan; icadından yüz seneden fazla zaman geçtikten sonra bir araba yaptık diye çılgınca sevinip övünen cumhuriyet Türkiye’sine... Uluslarası bir marka olarak bir cep telefonu, bir bilgisayar ürettiğimiz zaman da bu tür tanıtım ve övünmeyi ihmal etmeyiz. Nereden nereye?

Hâlbuki yüz seneden daha fazla zamandır otomobiller yolculuğu kolaylaştırıyor. Macaristan gibi bir ülkenin Ikarus marka otobüslerini kullanıyordu düne kadar İstanbul Belediyesi. Düne kadar Osmanlı’nın bir eyaleti olan Bulgaristan kendi otomobilini ne kadar zaman önce üretti. Şimdi de Kinetik 07 adıyla tam elektrikli spor araba yapıyor. 22 ayrı ülke, on yıllardır kendi otomobillerini üretiyor.

127 sene sonra ve kendi arabasını üreten 23. ülke olarak, sanki uzayı fetheden bir icat yapmış gibi toplumda bir sevinç, bir sevinç; sormayın! Bakarsınız, fabrikası kurulup seri üretime geçinceye kadar, diğer ülkeler uçan araba icat edip uçurmaya başlarlar.

1960’ta Erbakan’ın da katkılarıyla Devrim adlı bir araba yapmıştı Türkiye. Övüne övüne tören yerine getirdiler. Ama araba çalışmadı. Devrim yerinde saydı, devrimi harekete geçiremediler. (Devrim değil de Darbe koysalardı arabanın adını, çalışmasın da bir görsün kolaysa; nasıl cebren çalıştırırlardı.) Motora baktılar, aküye baktılar; yok, arabada tık yok. Neden sonra fark ettiler ki, arabaya benzin koymayı unutmuşlar. Bir Devrimle yetinildi, ne fabrika kuruldu, ne seri üretim; 1960’tan sonra ikinci bir Devrim yapılmadı.

Tamam, nihayet araba yapıyorsun da, yolsuzluktan geçilmiyor. Ülke, özellikle İstanbul yolsuz; yollar yetmiyor arabalara. Modern hayat, trafik iflas etti, görmüyor musunuz? İstanbul’un her semtinde, günün her saatinde trafik o hale geldi ki, yaya gidenler, arabayla gidenlerden çok daha çabuk gitmiş oluyor gideceği yere.

Eyvallah, dünyayı şu kadar geriden takip edip onların yaptıklarını şu kadar yıl sonra yapmak da sizin için başarı olabilir. Ama, bizim için cennete götüren araçlar çok daha önemli. Sırât-ı müstakıym denilen yolculukta, cennete ulaştıracak hidâyet araçlarıyla Peygamberlerin, sıddıkların, şehit ve sâlihlerin gittiği yoldan bizi cennete ulaştıracak araçları kim yapacak? Bu konuda devletin en küçük bir girişimi, bir çabası var mı?