Yasin AYDOĞAN
SEYAHAT İBADETTİR: İRAN İZLENİMLERİ
Genelde insanlık ailesinin tüm toplumlarını, özelde ise İslam ailemizin (Ümmet) diğer üyelerinin nasıl yaşadıklarına, hangi ahvalde bir hayat seyrettiklerine daha yakından şahid olmak üzere ara ara, imkan buldukça, seyahatlerimiz oluyor. Çok büyük zenginlikler kattığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bu manada seyahat çok önem arzediyor. Müslümanlar olarak kabuğumuzu kırmalı ve yatay-sosyal açılımlar sağlamalıyız. Sosyal yönü en güçlü insanlar olmak bize yakışır ve bu aslında inandığımız kitabın bize en mühim emir-tavsiyelerinden. Yani gezmek-seyahat-sefer ibadet olarak yer tutuyor inancımızda.
“Andolsun biz her ümmete Allah’a kulluk edin tağuttan (ilahlaştırılan şer otorite) kaçının diyen bir peygamber gönderdik. Bunun ardından onlardan kimileri Allah’ın gösterdiği doğru yola uydu, kimileri de (ısrarlı tercihleri sonucu) sapıklığa mahkum olmayı hak etti. Şimdi yeryüzünde gezin bakın yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün.!” (Nahl 36) gezin, bakın, görün buyuruyor Rabbimiz.
Azgınların, hakkı tekzib edenlerin nasıl battıklarını görmek ve ibret almak için seyahat.
Hakkı tasdik eden, medeniyet kurmuş, yüz akımız, imandaşlarımızın eserlerini görmek ve yol işaretleri edinmek-almak için seyahat.Biz de geniş ailemizin ayrı bir coğrafyada temekkün etmiş üyelerinin ahvalini gözlemlemek için heyecanla yola koyuluyoruz. Ehli kıble olan, kitabın iki kapağı arasında olana inanan, efendimizin risaletini tasdik eden, islam’a göre bir hayat kuran tüm inanmışları kardeş biliyorum. Hepsi ailemizdendirler ve aynı ailenin üyeleridirler. Mektebi, meşrebi, mezhebi ne olursa olsun. Biz hakim-yargıç değiliz, hükmü Rabbimiz verecektir. Bize düşen ittihadı önceleyen bir bakışla, yaklaşımla hareket etmek ve kanaat sahibi olmaktır.
Birbirimizden müsbet manada alacağımız çok mühim değerler-zenginlikler olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Çünkü harekette bereket var. Rabbimiz bereketi, hareketin içine yerleştirmiş.
Bu kez İran’dayız. Ailemizin bir üyesiyle daha gözgöze gelmek, yüzyüze tanışmak, dizdize oturmak
İçin yola revanız. Benim seyahat boyunca edindiğim izlenimlerim şunlardı :
- Kadının toplum içinde hala korunuyor olması, kendisini koruması, kem gözlerden ırak olması, örtüsüyle sosyal hayatın içinde var olması, muazzam bir nimet ve imkan gerçekten. Bu tüm toplumun maslahatı, geleceği için muazzam bir artı değer. Çünkü kadın varsa ahlak var, kadın varsa istikbal var, kadın varsa nesil var.
- Her şehirde Cuma namazının musallada eda edilmesi islam’ın cemaat ruhunu yansıtıyor. En önemli bir diğer husus her namazgahta kadına da yer olması, kadının da ibadetlere dehalet etmesi.
- Her uğradığımız otel, lokanta, mola yeri ya da diğer genele açık mekanlarda kapısında “namazhane” yazılı namaz için tahsis edilmiş bir yer’in bulunması da kayda değer hususlardandır.
- Mescidlere olan ilgi, insanların mescidleri uğrak yeri bilmesi, hayatın merkezine oturtmaları, mescidlerin hemde lokal hizmet yerleri gibi algılanması çok ilgi çekici bir nokta. İran’da görebildiğim kadarıyla mescid asli fonksiyonunu icra edebiliyor. Hatta bazı İmamlara ait çok büyük mescidlerin insan hareketliliği ve çevrelerindeki ikamet bana Mekke’yi Arafat’ı, Müzdelife’yi, Mina’yı, Medine’yi, Mescid-i Nebevi’yi hatırlattı. İnsanlar mescid civarında çadırlarda yer tutuyor ve geceliyorlar.
- Yol kenarlarındaki her yüz metrede bir sağlı sollu konulmuş sadaka kutuları kapitalist zihniyeti yerle bir ediyor. Sadaka kutuları, infakın hayatta mutlaka bir yer tutması gerektiğine dair somut bir örnek.
- Şehir içinde son derece bakımlı, temiz, çevre düzenlemesi yapılmış büyük parklar iran insanının sosyal yönden aktivitesini son derece güçlendiriyor. Aileler akşamlarını gece yarılarına kadar parklarda geçiriyorlar. Bu güvenliğin-emniyetin sağlandığını da gösteren önemli bir husus.
- İran otomotiv sektöründe kendi yağıyla kavrulmaya çalışan bir ülke. Kendi mamülleriyle yetiniyor. "İran otomotiv firmaları, Saipa, İrankhodro, Kerman, Sahab gibi isimlerden oluşuyor, bunlar, Saipa141, Kia, Praid, Peguet 405, 206 GLX, Daewo, Samend ya da Peykan gibi versiyonları üretiyor Samend marka otomobil, Suriye, Venezuella, Rusya, Azerbaycan, Cezayir gibi ülkelerde de üretim ünitelerine sahib.
- Ashab-ı Kehf ve Hz. Meryem filmlerinin çekildiği Şehrek-i Sinema da görülmeye değer yerlerdendi. Hz. Yusuf'un çekimlerinin yapıldığı Kenan şehri ve Mısır, Nil gibi yerlerin platolarına gitme imkanı bulamadık. Rehberimiz şehrek-i sinema diye isimlendirilen yerden çok daha görkemli olduğunu söylemişti. Ayrıca, yeni bir film platoso inşası yapılıyormuş, Tahran- Kazvin arasında Haştgerd denilen yerde devasa bir projeymiş ve şu anda temeli atılan ileride de, yabancılara da kiraya verilebilecek şekilde planlanıyormuş.
Sadece film çekmek için şehir kurmak, dile kolay.
- İmam Humeyni’nin vefat ettiği Tahran Cemeran köyündeki evinin sadeliği hemen göze çarpıyor. Bir kanepe, bir küçük masa, yerde küçük bir halı, hepsi bu kadar. “İmam ölü yıkayan değil diri yıkayan kimsedir” derler. İmamın diri yıkamaya aday bu sade yaşantısı Protokol için ziyarete gelen yabancı devlet adamlarını bile şaşırtmış ki bu sadelik karşısında hayretlerini gizleyememişler taa o zamanlar.
- Şah’ın çok büyük görkemli bir bahçede ziyarete açık köşklerini de geziyoruz. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak ne korkunç bir yanılgı. Hele bu serveti, konforu, şatafatı nerden, nasıl temin ettiğini tartışmak ayrı bir bahismevzu. Kimlerin haklarına nasıl tecavüz edildiğinin, zulümden nasıl bir hayat-konfor devşirildiğinin çok somut bir tezahürüdür şah’a ait saraylar.
- Klasik ev mimarisinde mevcut olan, evlerin bahçe kapılarında iki kanatlı kapının sağ kanadında ağır bir demir tokmak, sol kanadındaki halka şeklindeki hafif tokmak gelen misafirin kimliği hakkında ev sahibine malumat veriyor. Erkekler sağdaki demir tokmağı, bayanlar soldaki halka tokmağı tıklatıyorlar. Ona göre karşılanıyorlar. Tabii burada şunu söylemek lazım gelir. Bu imanla anlaşılabilecek bir şeydir. İslam nokta-i nazarından bakılınca idrak edilebilecek bir uygulamadır. Belki gülecekler buna. Hayatı cinsellikten, şehvet duygularını tatminden ibaret bilen, imandan uzak aklın anlaması elbette imkansız. Biz onlara acıyor ve dua ediyoruz. Allah iman versin, hidayet versin ki anlayabilsinler, idrak edebilsinler.
- Halkın büyük bir kesimi, ümmet bilincinin farkında, dış olayları özellikle Türkiye'deki gelişmeleri yakından takib etmeye çalışıyor.
- Birkaç yerde alışveriş yaptığımızda “siz misafirsiniz ücret alamayız, hediyemiz olsun” şeklindeki mukabele de misafirperver yaklaşımın güzel örneklerindendi.
- Salavat kültürü de İran’da çok yer tutuyor. Çok yüksek bir sesle ve hep bir ağızdan salavat okunması da hayatta ciddi bir yer tutuyor. Hatta trafikte kaza yapıldığında taraflardan çok sinirli olanın yatıştırılması içinde “salavaaat” denmesi olayın yatışması için yeten bir uygulama.
- İran’da otobanlar son derece güzel yapılmış, şehirden şehre yüksek aydınlatıcı direklerle ışıklandırılmış, yol almak çok kolay, kısa zamanda gideceğiniz yere ulaşabiliyorsunuz.
İnsan varsa isyan da-sorun da vardır. İnsanın olduğu yerde hayat güllük gülistanlık olmayabiliyor. Çünkü insan zayıf ve nefsine mağlub düşebiliyor. Bu gerçek istisnasız her toplum için geçerli. Her toplumun has’ı var, cüruf’u var. İyisi var, kötüsü var.
“Huz ma safa da’ ma keder” demişler. “İyi olanı al, kötü olanı at”.
Ortada bir toplum var ve bize düşen tanımak, anlamak, anlamaya çalışmak, lehimize olanı alıp üretmek, zenginleştirmek, hayata müsbet katkı sağlamaktır. Güzellikleri dermek, demet yapmaktır.
Ve asıl olan, hepimizin öldükten sonra mutlaka hesap vermek üzere yeniden dirileceğimiz gerçeğidir. Sahip olduğumuz değerleri-zenginlikleri-güzellikleri bir araya getirip, cem edip, toplayıp daha güzel bir dünya kurmak için her imkan mevcut.
Yeter ki ön yargılarımızdan sıyrılalım ve birbirimize, imanın ardına kadar açtığı, ama bizim kapatmak için cahilce çabaladığımız o kapıyı, iman-imkan kapısını aralayalım.
“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın ve birbirinizden ayrılmayın!”. (Ali İmran 103)