Ahmed KALKAN
SÜLEYMANİ'NİN ÖLDÜRÜLMESİ ÜZERİNE
Görüşlerimi aktarmadan hemen şu açıklamayı yapmayı zaruri görüyorum: Bu yazı, Süleymani’yi, şiileri ve İranlıları savunmak amacıyla kesinlikle yazılmamıştır, hangi zulmü işlerse işlesin, herhangi bir zâlimi savunmayı câiz görmeyen bir anlayış sahibi tarafından Amerika’ya karşı daha sert tavır alınmasını istemek için kaleme alınmıştır. Başka türlü anlayanlar sadece suizan yapmış olmazlar, aynı zamanda iftira atmış olurlar.
Zulümde Firavunla yarışan, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük zâlimlerinden biri unvanını çoktan hak eden Esed’e ve onun bâtıl rejimine destek veren İran’a dost gözüyle bakmanın bir müslüman için mümkün olmadığını düşünüyorum. Zâlimlere yardım ederek ve haksız yere nice insanın, nice müslümanın kanına giren İran, Suriye’de büyük zulümler işlemiştir. Ve Kur’an’ın her konuda olduğu gibi, bu konudaki hükmünü de baş tacı ediniriz: “Düşmanlık, yalnız zâlimleredir, başkalarına değil.”(2/Bakara,193). Yine Kur’anî ölçü olarak; dostlarımızı putlaştıracak kadar sevemeyeceğimiz gibi, düşmanlarımıza karşı da haddi aşacak davranışlarda bulunamayız: “Sizinle savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın, fakat aşırılığa sapmayın; Allah aşırı gidenleri, haddi aşanları sevmez.”(2/Bakara,190)
Süleymani’nin öldürülmesi üzerine, iyi ki öldürüldü diye sevinç çığlıkları atarak bu vesileyle şiilerin ne kadar küfür, zulüm ve alçaklık içinde olduğunu bilmem kaçıncı defa dünyaya ilan etmek için vahhâbiler, selefi geçinen bazıları yeni bir fırsat bulmuş oldu. Amerika’ya bir teşekkür etmedikleri kaldı. İran’a ve şiilere karşı söylenmedik ağır bir söz kalmadığı için, ben esas söylenecek sözlerin söylenmediği Amerika tarafına karşı söylenmesi gerekenleri söylemek zorunda hissettim kendimi.
İslâm kahramanı değilse bile, insanlığın kurtarıcısı, zâlimlere hak adına karşı çıkan, Suriye’de müslümanlara yapılan eziyetleri müslümanlar adına veya müslümanlara yardım için cezalandıran hak ve hakikat yanlısı bir ülke ve başında yiğit bir yönetici var. Peh, peh! Bu ülke ve yöneticisi, Kur’an adına, sünnilik adına Şiiliğe haddini bildiriyor(!) Evet, Amerika adlı süpermen’den, süper devletten bahsediyorum. Yine insanları ve mazlum müslümanları kurtarıyor. Artık İran ve şia tehlikesinden bahsedilemeyecek bundan sonra. Amerika müslüman sünniler onu dost ve müttefik kabul ettikleri için dostlarına bir kıyak geçti. Madem siz halledemiyorsunuz, benim gibi ağabeyiniz ne güne duruyor? Ben sizin yerinize hallederim dedi. Başka sizi rahatsız edenler varsa, aynısını sizin için seve seve öldürürüm; tek şartım var, lâ ilâhe illâllah diyenlerden olacak, diyor. Ne kadar insaflı ve merhametlidir o. Yıllardır bizi IŞİD belâsından kurtarmak için İslâm topraklarını bombalamaktan çekinmedi. Müslümanların üzerine binlerce kilometreden on binlerce sorti yapacak uçaklar gönderdi. Büyük fedakârlıklara ve zahmetlere katlandı; aynen Afrikalı zencileri hürriyetten/özgürlükten kurtardığı, Kızılderili tüm yerlileri bu hayattan kurtardığı gibi... Amerika yine kurtarıyor. Şii, mii; o ne anlasın müslümanların mezhep adına birbiriyle kanlı bıçaklı olmasının ardındaki fikrî ve itikadî meselelerden? Yeter ki lâ ilâhe illâllah diyen kimseler olsun öldürülecek olan. PKK’nın Suriye’deki uzantıları mı? Onlar da zâlim, onlar da terörist, onları niye öldürmüyor, tam tersine yardım ediyor, diye soran olursa, cevabı açıktır. Onlar da katilmiş, geç onları. Onlar kendilerini İslâm’a bile nisbet etmiyorlarsa niye öldürsün kardeşlerini. Onlara yardım etmesi, insancıllığının bir gereği.
Müslümanlarda ve Müslüman geçinenlerde, özellikle Suud ve taraftarlarında, Selefi geçinenlerde bir sevinç bir sevinç, sorma gitsin. Amerika, İranlı bir şii komutanı öldürdü diye. Birkaç sene önce kendisini evimde misafir ettiğim selefi geçinen bir molla demişti ki: “Amerika İran’a saldırsa ve bizden yardım istese, vallahi İran’a karşı Amerika safında seve seve savaşırım.” Demek ki İslam düşmanı Amerika şii İran’a göre ehven-i şer imiş. Orada kendisine sert cevaplar verme ihtiyacı hissetsem de, sonradan düşündüm. Kendilerine göre haklı idiler bu gönüllü Amerikan askerleri. Kur’an’a dayanmayan akideleri şia düşmanlığına dayanıyordu. Şiaya düşman olmadan müslüman olunmuyordu. Ama, Kur’an hıristiyanları dost kabul etmeyi yasaklamış, onlara sevgi beslemeyi haram saymış; o kimin umurunda? Evet, bütün zulümlerine, itikadî sapmalarına rağmen lâ ilâhe illâllah diyen bir kesime karşı, hıristiyan mı ateist mi oldukları tartışılabilecek, ama insanlık düşmanı oldukları tartışılmayacak Amerika adlı vampirin safında savaşacak ve bu tavrıyla Allah’ın rızasını umacak kimseler çıkıyor. Devlet, dostunu düşmanını karıştırmış, bazen Amerika’ya yanaşıyor, yüz bulamayınca Rusya’ya bel bağlıyor. Anlaşılıyor ki, bu yönetim de iyice Amerikanlaştı; dostları yok artık, çıkarları var. Suud’dan esen rüzgârın etkisiyle havalanan bu kesim, tâğut kavramını çoğunlukla önemsemedikleri için iktidar çizgisinde yer alarak T.C. hükümeti İran’la da yakınlaştığı, Suriye ile ilgili kararları genellikle Rusya ve İran’la birlikte aldıkları halde, iktidarı suçlarlar mı acaba? Avrupa Birliğine, Amerika’ya, şimdi Rusya ile ittifaka seslerini çıkarmasalar da, İran’la işbirliğinden dolayı yarın farklı bir partiye bel bağlayabilirler. Suudluların İran düşmanlığının daha tutarlı olduğunu gördüklerinden onların politikalarını savunmayı sürdürürler, hatta şia düşmanlığını bazıları din kabul ederler.
Öldürülen şöyle zalim, böyle katil de, öldüren masum ve mazlum müslümanlara sahip çıkan biri, öyle mi? Kendi verdikleri rakamla, Irak’ta bir milyon masum insanı öldüren, kadınların namusuna saldıran, Ebu Gureyblerde müslümanlara büyük işkenceler çektiren, Afganistan’ı yerle bir eden, dünyanın fesadından birinci derece sorumlu olan süper zâlim Amerika’dan bahsediyoruz. Olayı Suriye açısından ele alırsak; Suriye’deki katliamlardan ilk başta Amerika sorumlu değil midir? Bir tek bomba atmış mıdır Beşşar Esed’e karşı? Kendi halkına bombalar yağdırdığı ilk zamanlar Esed denilen hayvana (Esed bir hayvan çeşididir) Amerika “çekil!’ deseydi, Esed ne yapabilirdi? Askerleriyle Suriye’deydi, ama onun derdi lâ ilâhe illâllah diyenleri savunmak değil, onları bombalamaktı. Evet, Esed çağın en büyük zâlimi olabilir; ama katliamda, vahşette Amerika’nın eline su dökemez. En büyük terörist Amerika’dır, Amerika ve kankası İsrail. Dün Üsame’yi, Bağdadi’yi müslümanlara zulmettikleri için (tabii, başka ne niyeti olabilir, o insancıl Amerika’nın?) müslümanların yaşadığı ülkelerde cezasını kesen Amerika, bugün de Süleymanî’yi ortadan kaldırma hakkını kendinde görüyor. Ama, meselâ T.C. hükümeti, Apo’yu idam etmeye kalksa, aynı Amerika izin vermediğini nasıl gösterir?
Demek istiyoruz ki, şianın zulüm denizine düşen, kurtarıcı olarak Amerika yılanına sarılmamalı. Bir zâlime karşı da olsa, başka ve daha büyük zâlimi alkışlayanlar, yarın o zâlimin zulmünden kendilerini kurtaramaz. Nasıl da unutuluyor; “Amerika’nın dostunun olmadığı, sadece çıkarlarının olduğu”na dair meşhur ifade... Dünyanın her tarafında kabadayılık yapmaya, canı istediği zaman bir gerekçe bile göstermeye gerek duymadan kovboyluk yapmaya çalışan Amerika’nın yanında yer alamaz müslümanlar. İsterse o hiç sevilmeyen şiileri öldürmüş olsun. Bugün şiileri öldüren Amerika yarın sünnileri öldürmekten çekinecek mi zannediyorsunuz? Ne çabuk unuttunuz, dün Irak’ta şiilerle anlaşıp bir milyondan fazla sünnileri öldürdüğünü? Kendi vatandaşı Kaşıkçı’yı bile çıkarları uğruna belirli para karşılığında Suud’a satan ülkeden bahsediyorum. Tabii Kaşıkçı’nın müslüman kimlikli biri olması da ciddi bir rol oynamıştır satış üzerinde. Bir Kaşıkçı’nın katillerine karşı tavrına bakın, bir de suçu sabit olmuş ve mahkeme kararıyla tutuklanmış rahip Brunson’a sahip çıkmasına bakın.
“Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları veli (dost ve yönetici) edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (5/Mâide, 51). Rabbimiz boşuna mı bizi onlarla dostluk yapmaktan kaçındırıyor? Batıyı temsil eden ve Batılı diğer devletlerce sürekli desteklenen ABD ve İsrail başından beri iç içe geçip bütünleşmiş iki terörist devlet olarak tarihte yerlerini almışlardır. İkisi de daha doğuşlarında, başka halklara ait toprakları zorla işgal ederek ve yerli halklar üzerinde soykırım uygulayarak, kan ve gözyaşı üzerine kendi varlıklarını inşa etmiş, âdeta kanla beslenen “vampir devletler” hüviyetini kazanmışlardır. Kuruluşta mazlum halkların kanları üzerine oluşturulan bu devletler, ondan sonraki tüm tarihlerinde de sürekli kanla beslenme ihtiyacı içinde olmuşlar, sürekli yeni işgaller ve yeni kan dökücü saldırı ve sömürülerle hayatlarını idame ettirmişlerdir. Halen gerek Filistin’de, gerekse diğer bölge ülkelerinde yaşanan kanlı süreç de bunun devam ettiğinin göstergesidir.
İzzetli, onurlu olması gereken ümmetin durumu içler acısı: Tâğutların emrinde ve güdümünde, Yahûdi haber ajanslarının etki alanında, her taraftan kuşatılmış ve işgale uğramış konumda. Hele, kurtarıcı adaylarına düşman olan, gardiyanlarına övgüler sunan, cellâtlarına hayran ve âşık olanlar var ki, bunların tasviri için kelimeler yetersiz kalmakta…
Irak, müslümanların yaşadığı ülkelere örnek oldu, alkışlıyorum bu tavırlarını. Amerikalıların, ülkelerinden çıkmalarını istedi. Türkiye’nin cesaret edemeyeceği yiğitçe bir karar… Ve İran, bana göre kesinlikle Amerika’ya karşı misillemede bulunacaktır. Ortalık ve Ortadoğu ısınmıyor; tutuşuyor, yanıyor. Çin devreye girmek üzere. Büyük savaşlar, küçük sebeplerden ortaya çıkar çoğu zaman. Dünya, üçüncü dünya savaşına doğru hızla yaklaşıyor. Amerika’nın ecelinin yaklaştığını hissediyorum.
Müslümanlar ne çekiyorsa, dostunu düşmanını bilmemekten çekiyorlar. Allah’ı dost kabul eden ve O’nun dostu olmaya çalışanlar, Kur’an’ın dost ve düşman ölçülerinden ve bunları hayata taşıyan Rasul’ün uygulamalarından uzak kalamazlar. Allah ve İslâm düşmanlarının tümünü düşman kabul edip, Allah’la dostluk kuran ve Allah’ın dostlarıyla, Kur’an dostlarıyla dost olmaya çalışanlara selâm olsun!