Yasin AYDOĞAN
TELKİN
Telkin: Bir fikri aşılama, kabul ettirmeye çalışma, karşıdakine bir şeyi sunarak, takdim ederek anlamasını, kabulünü sağlamaya çalışma anlamına geliyor. Biz buna pekala davet-tebliğ diyebiliriz.
Yani telkine davet tebliğ faaliyeti dememizde hiç bir mahzur yoktur bilakis islam’ın ruhuna-tevhid öğretisine çok daha uyar-yakışır bir tanım olacaktır, bu tanım.
Tabii telkinde asıl olan meseleyi ayan beyan ortaya koymak, vazıh bir şekilde, ikna eder bir yöntemle, akla hitab eden bir tarz ile sunmak, asla karşıdakini zorlamamak, baskı uygulamamak, cebri-hileli bir yol izlemeden kişiyi hak ile muhatab kılarak hak olanın kabulünü istemek, bunu temine çalışmaktır.
Ve telkinde asıl olan dirileri uyarmak, dirilere seslenmektir. Diri olanlar dururken ölü olanlara seslenmek, sadece ölü olanlara telkin vermek görevi ihmal etmek, topu taca atmaktır.
Yirmiüç yıl süren saadet asrına bakalım, bunu ayan beyan görürüz.
Önderimiz (a.s.) diri olanları uyarmak için neler çekmiş, nelere katlanmış, hangi sıkıntılara düçar olmuştur.
Ölülere telkin vermek en kolay iştir. Biz de nedense telkini sadece buna kilitliyor-hasrediyor, görevimizi yaptığımız zehabına kapılıyoruz.
İmam ölüleri değil, dirileri yıkayan adamdır. Ki bu manada en büyük-tartışılmaz imamlar sadece peygamberlerdir. Ve onlar vazifelerini bihakkın ifa etmiş, bize örnek olmuşlardır.
Telkin ikinci olarak ölmek üzere bulunan, sekeratı mevt (ölüm sarhoşluğu) halindeki kimseye imanla ilgili hususları hatırlatmak, kur’an ayetleri ve dua metinleriyle onu sürekli uyanık tutmak için hatırlatmada bulunmaktır.
Üçüncü olarak da ölen birine kabri başında yapılan hatırlatma anlamına geliyor.
Telkinin ilk verilen anlamı (davet tebliğ faaliyeti oluşu) ittifakla tartışmasız kabul edilen tanımdır. Kıyamete kadar da bu faaliyet ilahi bir emir ve nebevi bir yöntem olarak sürecektir, sürmelidir.
İkinci anlam üzerinde efendimizden gelen rivayetlere baktığımızda bir sorun görülmüyor, bu manada elbette ölüm sarhoşluğu yaşayan kimseye hatırlatmak kabilinden yanıbaşında kur’an okumak, evradı-ezkarı terennüm etmek, islami öğretiye de uygun düşüyor.
Ancak üçüncü anlam, yine bize ulaşan rivayetlere baktığımızda, tarafımızca sadece bu manada anlaşıldığı için problem arzediyor. Bakınız toplum olarak, hayat boyu yakınlarımıza, çoluk çocuğumuza, akrabalarımıza, komşularımıza, muhatab olduğumuz insanlara, telkinde-tebliğde bulunuyormuyuz,? bu soruyu kendimize sormalıyız.
Telkinde okunan metin mealen şudur: "Ey Abdullah! Ey Zeyneb oğlu! Hayatında inandığın ve devam ettiğin şekilde: "Eşhedü en lâ İlâhe illallah ve enne Muhammeden Resûlüllah" şehadet kelimesini söyle. Şübhesiz cennet hakdır (mevcuttur). Cehennem hakdır öldükten sonra dirilmek hakdır kıyamet haktır; bunda şübhe yoktur. Yüce Allah kabirlerde olanları diriltip mahşer yerinde toplayacaktır. Sen hatırla ki Allah'ın Rab olduğuna dinin İslâm oluşuna Muhammed Aleyhissalatü vesselamın peygamber olduğuna Kur'ân'ın imam Kabe'nin kıble ve mü'minlerin kardeş olduğuna razı bulunmuş idin.
"Ey Abdullah; De ki: Allah' dan başka ilâh yoktur. De ki Rabbim Allah'dır. Dinim İslâm'dır. Peygamberim Muhammed Aleyhisselâm'dır.
“Sosyeteden meşhur biri öldü, yakınları mezarlıkta toplandılar, her üst sınıftan protokolde yerlerini alanlar huzurunda senfonili, bol çiçekli çelenkli, muhteşem bir cenaze merasimi tertib edildi. Siyah gözlükleriyle, başları yarıdan siyah, pahalı ve lüks örtülerle (kuaförde çok paralar ödenerek yapılmış) saç modelini bozmayacak bir tarzda örtülü kadınlar, son derece albenili kıyafetleri ile dikkatleri çekiyorlardı. Merasim bitti yavaş yavaş herkes çekildi, merasimde gazeteciler, muhabirler de vardı. Onlarda merasimi dikkatle izliyorlardı. Flaşlar patlıyor, kameralar çalışıyordu. Herkes çekildikten sonra kabrin başına imam yaklaştı ve bir şeyler söylenmeye başladı. O sırada mevtanın çok sevdiği finosu kabre yaklaştı, bacağını kaldırarak yeri ıslattı. İmamın sessiz konuşması bitince, ne olduğunu merak eden bir gazeteci, imama yaklaşarak sordu : Hocam kusura bakmayın ne yapıyorsunuz, neler söylediniz, izah edermisiniz? İmam : Evladım telkin verdim.
Hocam telkin nedir? İmam, ölüye Rabbini, peygamberi, islamın hak din oluşunu, ahireti, kıyameti, cenneti, cehennemi hatırlattığını söyleyince gazeteci sordu Hocam bunları acaba bu şahıs yaşarken-hayattayken yaptınızmı?”
Haydii! gelin cevaplayalım her müslümanı muhatab alan, hepimizi sorumlu kılan bomba gibi bir soru.
Çok işimiz var arkadaşlar-müslümanlar!
Telkin, bir misyondur.
Telkin, mesajı yaşama-taşıma çabasıdır.
Telkin, dirilere uyarı-hatırlatma uğraşısıdır.
Bu konuda elden geleni mutlaka yapmak için, imkanları seferber etmek de boynumuzun borcudur, imani bir mükellefiyettir.
Hele bir ömür islamla savaşmış, Allah’a, hükümlerine, kitabına, peygamberine, iman edenlere kafa tutmuş, hasım kesilmiş, düşmanlıkta şöhret bulmuş kafirlerin, ahmakça kabirlerine gidip, avanakça telkin vermek yokmu? İşte işin burasını anlamak imkan dışı bir şey.
Yaşayanlara, hayatta bulunanlara, kim olursa olsun telkin verelim, telkini meslek edinelim.
Kabul eden, imana dahil olanlara, dua edip bir ömür, hatta öldükten sonra da hayır dua ile mağfiret dileyip destekleyelim.
Ancak hasım kesilene, inkar edene, yapacak hiç bir şey kalmamıştır, onları da kabirlerinde kendilerine va’d edilen günü beklemeleri için yapayalnız bırakalım...