Yasin AYDOĞAN
TİCARETE BAKIŞ
Ticarete; kazanmak, kar elde etmek için çalışmak şeklinde bir tanım getirilebilir.
Bir de, geçimi temin için sadece helal ve temiz olanı elde etmek çabasıdır, şeklinde tanımlanabilir ticaret.
Bu ikisi arasında bence çok fark var. İlk bakışta pek fark yokmuş gibi durabilir. "Aynı kapıya çıkar, ha o tanım ha bu tanım" denebilir.
Saray erkanından, çok büyük yetkilere haiz, şirke meydan okuyan, statükoyu reddeden ve uzun bir uyku ile ödüllendirilen, muvahhid gardaşlarımızı (Ashab-ı Kehf) hatırlayalım. Bir ibret nişanesi olsun için uyandıklarında-uyandırıldıklarında, aralarında istişare ediyorlar şehre gitmek ve yiyecek bir şeyler almak için. Yanlarında gümüş para var. İfadeye bakın: "Şimdi siz birinizi bu gümüş para ile şehre gönderin de baksın hangi yiyecek daha temiz-helal ise ondan size bir rızık getirsin." (Kehf, 19)
Temiz ve helal olanı aramak ve bulmak. Almak yada satmak pek fark yok. Sonuçta satan iseniz bayii, alan iseniz müşterisiniz. Ve bu işi Müslümanca yapmak zorunluluğunuz var. Bunun en kısa adı ticarettir. Ticaret de icap ve kabuldür haddizatında. Sattım-aldım ilişkisidir.
Temiz ve helal olanı aramayanın şirkle ne alıp veremediği olacak ki?
Bu ayetler muvacehesinde, ticaret; temiz ve helal olanı elde etme çabasıdır, desek yanlış olmaz sanırım.
Helal ve temiz olanı elde etme esasına dayanan ticaret, Müslümanca ticaret ya da ticaretin Müslümanlaşmasıdır.
Ticarete, kazanmak, kar elde etmek için çalışmak şeklinde bakanlar, hedefe yürürken, araçları helal olsun olmasın, Allah (c.c.) meşru kılmış olsun olmasın, mubah addetmeye ve kullanmaya başlıyorlar. Maksat mutlaka kazanmak, kar etmek olunca makyavelist düşünce hakimiyetini kuruyor ve şüpheli olan, tartışılabilir olan, imanla bağdaşmayan, kimliği zedeleyen, misyonumuzla örtüşmeyen, Müslümanlığımızı yaralayan birçok eylemin içinde bulabiliyoruz kendimizi. Ölçü helal olan değil, kazanılan ve artan oluyor. Yani arttıysa, çoğaldıysa hah başardık, demek ki başarılıyız! denilmeye başlanıyor. Kar'ı esas alınca sınırlar ihlal edilebiliyor. Hassasiyetler kaybedilebiliyor.
Ticaret sadece helal ve temiz olanı elde etme çabasıdır dediğimizde, olaya bu perspektiften baktığımızda uzak duracağımız fiiller, kar etmek kazanmaktır dediğimizde mubahlaşıyor.
Bir de "Müslüman mutlaka ekonomik güce sahip olmalı" gibi tumturaklı bir gerekçe koyduk mu yanına işler daha da kolaylaşıyor.
Elbette Müslüman güçlü olmalı ama temiz olandan, helal olandan güç oluşturmalı. Bu asla değişmez bir ilkedir. Bu ilke korundukça ne kadar güçlenirsek güçlenelim sorun yok.
Her şeye güç yetiren (El Kadir) kudret sahibinin gücüyle takviye olduk mu biiznillah sırtımız yere gelmez.
Kapitalizm hayrı-helali değil karı-kazancı esas alıyor. Onun için gücü kirlidir.
Asla kapitalizme meyletmemeliyiz.
Asla kirlenmemeliyiz.
Bizim için asıl olan, temiz olandır.
Temiz olan, Allah'ın helal kıldığıdır.
Kur'an ticaretin helal, ribanın (ve tüm meşru olmayan kazançların) haram kılındığını açık olarak ortaya koymuş. (Bakara 275)
Her türlü “hak”sız kazanç pistir. Hak, Rabbimizdendir. “Hak”ka uyan temizdir.
“Güvenilir, doğru ve Müslüman tacir kıyamet gününde şehidlerle beraberdir.”
“Sözü ve muamelesi doğru tüccar kıyamet gününde arşın gölgesi altındadır.”
En güzel örneğimiz (a.s.) ölçüleri açık, anlaşılır bir biçimde beyan ediyor.
-Helali gözeten
-Hayrı esas alan
-Doğru
-Güvenilir
-Emin
-Adil
Bu vasıflar öne çıkıyor.
Müslüman, ilmihalini (içinde bulunduğu ahvalin fıkhını) bilmek zorundadır.
-Ticaretin meşru olması için gerekli şartlar.
-Sahih alışveriş, fasit alışveriş, batıl alışveriş.
-Bedel yönünden alışveriş şekilleri (Bey, sarf, mübadele, selem)
-Kar yönünden ticaret şekilleri (Müsaveme, murabaha, tevliye, vazia)
-Ticarette kar haddi (narh)
Kur'an ve sünnetin geniş açıklamalar getirdiği, hiçbir açık nokta bırakmadığı bu hususlarda iman ehli kimseler olarak bilgi sahibi olmak üzerimize bir borç.
Firmamızın, işyerimizin vergi mevzuatını muhasebecimizden, mali müşavirimizden daha çok takib ediyoruz. Usulsüzlük cezası yemekten korkuyor, miadlı evrakların son gününden önce muhasebeciyi uyarıyoruz. Öte dünyamızı mamur edecek, hayatımızın her noktasını dizayn etmek için teklif edilmiş şerefli dinimizin, baş tacı ahkamını helal ve temiz olanı elde etme çabasına girmeden önce şöyle ayrıntılı bir şekilde öğrenme ve anlama gayretini neden ortaya koymuyor-koyamıyoruz.
Onlar batıl hayat tarzlarının gereği olarak batıl-fasit bir ticaret tarzı belirlemiş ve karanlığa doğru yol alıyorlar. Onların sadece bu dünyaları var.
Biz, sahih dinin iman etmiş, şerefli üyeleriyiz. Bizim iki dünyamız var.
Hz. Ebubekir şöyle diyor: “Haram ile beslenen bir vücuda ancak cehennem ateşi yakışır.”
Kazanalım!
Kar edelim!
Ama asla pis etmeyelim, kirlenmemesi için çok titiz olalım.
Bizim tasavvurumuzda ticaret sadece helal ve temiz olanı elde etme çabası olarak anlaşılmalı ve yer tutmalıdır.
İşte kar-kazanç-ticaret budur.