Bayram KÜÇÜK

02 Şubat 2010

TOPLUMSAL İFSAD VE KURUMLARIMIZ

Kış mevsiminde, sabah namazında bir cami kapısına bırakılacak kadar, bir otobüs molasında çıkarıp atabilecek kadar değersizleşti mi çocuklarımız? Nasıl bir ahlak anlayışına doğru gidiyoruz. Günden güne vahşet ve acımasızlık artıyor. Gün geçmiyor ki poşet içinde sokağa atılmış bir çocuk bulunmasın. Yasak ilişkilerin faturası daha dünyaya gelmeden çocuklara kesiliyor.

 

Çocuk esirgeme kurumlarında annesi ve babası belli olmayan binlerce çocuk… Bakıma muhtaç olmanın ötesinde terk edilmiş bebekler… Eğitim seviyesi ve refah düzeyi arttıkça insan nesli de ifsat oluyor.

 

Bunun en önemli nedenlerinden bir tanesi, TV ekranlarında, çağdaşlık ve batılılaşma adına toplumun değer yargılarına aykırı ve toplumun ahlakını bozan senaryoların getiriliyor olması.

Olumsuzluk ifade eden tüm karakterler ve yaşanan tüm olumsuz ilişkiler, topluma özenilecek bir biçimde sunulurken, örnek alınması gereken model hiç yok gibi.

 

Bir de evinde iken sokağa terk edilmiş insanlarımız var, eve giriş çıkış saatleri belli değil, aile olmanın getirmiş olduğu sorumluluğu üstlenmeyen ve bundan kaçan terk edilmiş insanlar. Son yıllarda TV’lerdeki dizi furyasının yan etkilerinden biri de bu. Bu insanlarımızın evlerinde sevgi, saygı ve merhamet bulamazsınız. Çok kopuk ve anlık yaşarlar, evi otel gibi kullanırlar, birbirlerinden haberleri bile olmaz. Bu durum Türkiye’deki güçlü aile yapısının zayıfladığının bir göstergesidir.

 

İslam’dan ve dolayısıyla ahlaki değerlerden yoksun bir TV ve sinema anlayışının toplumu götüreceği yer toplu intihardır.

 

Buna engel olması gereken kurumlar aktif çalışması gerekirken, aile yapısına zarar veren tüm sesli ve görüntülü yayınları engellemeleri gerekirken, kurumlar arası çatışmanın bir parçası haline dönüşmüş vaziyetteler.

 

İslami, dolayısıyla ahlaki hassasiyeti olan medya organları da gün geçtikçe yozlaşmaya devam ediyor. Bu topluma özgün bir bakış ve ahlaklı bir duruş sunmaları gerekirken, belki mali belki de siyasi nedenlerden dolayı yetersiz kalıyorlar.

 

Sorunlarımıza bugünden çözüm aramazsak, yarın bir yumak halinde bu toplumun önüne çıkacaktır. Bugün terk edilmiş ve sokağa atılmış çocuklar, problemli aileler, bu toplumun hastalıklı, sorunlu yarını olarak karşımıza çıkacaklar.

 

Bu ülkenin mayası olan, bu ülkeyi ve değerlerini sağlam tutan vakıflara ve sivil toplum örgütlerine, bakıma muhtaç ve terk edilmiş çocuklar konusunda çok iş düşüyor.  Bu konuda tüm imkânlarını kullanmalılar.

 

Şunu iyi bilmek gerekir ki vakıflar ve duyarlı kuruluşlar, bu toplumun sorunlarına köklü çözümler üretmek ve bu toplumu yeniden inşa etmekle sorumludurlar ve ancak bu şekilde mesafe kat edebilirler. Kendi köklü yapısını da sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmesi için bu gereklidir.

 

Medeniyetin varlığı ve devamı, sağlıklı, ahlaklı ve erdemli insanların varlığıyla sürdürülebilir.

Bir toplumda insan bozuluyorsa, sosyal, siyasal ve iktisadi olan her alan, hayatın her evresi de bozulmaya başlıyor. İnsan, mutsuzluğun içine kendini itiyor.

 

Bunun içindir ki beşikten mezara kadar, sevgi, ilgi, eğitim, hatırlatma ve otokontrol şart.