Yasin AYDOĞAN

29 Ekim 2007

ÜCRETİMİZ ALLAH'TAN

“Peygamberler göklerin öğrencisi, yeryüzünün de öğretmenleridir.” Ne kadar harika bir tesbit. Yeminle tasdik edilecek bir tesbit bu. Onlar Yüce'den alıyorlar, cücelere yaşayarak aktarıyorlar. Onlar bizim öncü ve önderlerimiz. (İstisnasız hepsine selam olsun. / Saffat 181) Onlar insanlığın başöğretmenleridir. Öğretmenler, hem de öyle öğretmenler ki, önce kendileri yaşıyor, sonra mesajı taşıyorlar. Yani içinde mürebbilik (terbiyecilik), muallimlik (öğreticilik), müderrislik (okutmanlık), müzekkilik (temizleyicilik), rehberlik (yol göstericilik) gibi dinamik ve insanı ayağa diken, insana insaniyetini, var oluş gayesini öğreten, muazzam formüller sunan bir öğretmenlik. Tüm peygamberlerin, insanlığı bir olan yüce Allah'a çağırdıkları, sadece tevhidi gündem ettikleri bilinen bir husus. Çağrıları ortak: “Ey kavmim Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur.” (A'raf 59, 65, 73, 85)

Tevhidi hareketin bir yöntem olarak uygulanması sırasında Peygamberlik misyonunda öne çıkan iki husus var.

1. Davet ve mücadelelerinin karşılığını yalnızca Allah'tan beklemek.
2. Daveti toplumsal alana yaymak, sosyal içerikli kılmak.

Evet, onlar ücretlerini yalnızca Allah tealadan beklemişlerdir. Tek hedefleri olmuştur: Muhatabları olan insana Allah'ı tanıtmak. Rızaen lillah, fisebilillah çalışıyorlar. Para toplamıyorlar, tahsilat yapmıyorlar. Dünyevi kaygı taşımıyorlar. Ne olurum, geleceğimi nasıl garanti altına alırım endişesi yok kutlu elçilerde. Emeklilik, sosyal güvence gibi kaygıları da yok. İnsanlardan yüreklerini istiyorlar, ihlasla çalışıyorlar. İhlasa şahid olanlar, imkanlarını dava uğruna seve seve veriyorlar zaten. Önce kendileri yapıyor, yaşıyorlar. Pratik örnek oluyor, sonra aynı şeye davet ediyorlar. Din'in sırtından geçinmiyorlar. Din onlar için bir kazanç kapısı değil. Hizmet ve davetleri karşılığında kimseden bir şeyler istemiyor, beklemiyorlar. Bağımsızlar, hürler, sadece Allah' a karşı sorumlu olduklarını biliyorlar. Kendilerini mahkum edecek, birilerine bağımlı kılacak tavırlardan şiddetle uzak duruyorlar. Cücelerden değil, yüce olandan istiyorlar karşılığını. Tüm peygamberlerin çağrısı aynı, Şuara Suresi’nde ard arda aynı ifadelere şahid oluyoruz:

“Kardeşleri Nuh onlara (kavmine) dedi ki: Sakınmaz mısınız? Ben size gönderilmiş emin bir peygamberim, artık Allah'tan korkun, bana itaat edin. Bunun için sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak alemlerin rabbi olan Allah'a aittir.” (Şuara 106-109)

“Kardeşleri Hud onlara (Ad kavmine) dedi ki : sakınmazmısınız? Ben size gönderilmiş emin bir peygamberim, artık Allah' tan korkun bana itaat edin. Bunun için sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak alemlerin rabbi olan Allah’a aittir.” (Şuara 124-127)

“Kardeşleri Salih onlara (Semud kavmine) dedi ki: Sakınmaz mısınız? Ben size gönderilmiş emin bir peygamberim, artık Allah'tan korkun bana itaat edin. Bunun için sizden Hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak alemlerin rabbi olan Allah' a aittir.” (Şuara 142-145)

“Kardeşleri Lut onlara (kavmine) dedi ki: Sakınmaz mısınız? Ben size gönderilmiş emin bir peygamberim, artık Allah' tan korkun bana itaat edin. Bunun için sizden Hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak alemlerin rabbi olan Allah' a aittir.” (Şuara 161-164)

“Şuayb onlara (Eyke halkına) dedi ki: Sakınmaz mısınız?Ben size gönderilmiş emin bir peygamberim, artık Allah' tan korkun bana itaat edin. Bunun için sizden Hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak alemlerin rabbi olan Allah' a aittir.” (Şuara 177-180)

İlaahir böyle gidiyor. Dikkatimizi çeken husus zaten ayetlerde öne çıkıyor. Ücreti
alemlerin Rabbinden, sahibinden beklemek. İşin püf noktası burada. Küçük hesapların peşine düşmeden, dünyevi hesaplar yapmadan, rant düşünmeden, İlahi rızayı gözetmek.

Hz. Peygamber’e de Mekke kodamanları çok cazip teklifler yapmışlardı. Satın almaya çalışmışlar, İlahi daveti sabote etmek istemişlerdi. Makam, servet, kadın teklif etmişlerdi. Dünyevi planda insanı çok gıdıklayan tekliflerdi bunlar. Ancak peygamberler için çok komik teklifler. Cevap “güneş ve ayı verseler dahi hayır”dı.

Çünkü Mü'min için Allah'ın rızası ile takas edilecek, takasa değecek kıymette hiçbir şey olamaz.
Her hayırlı çalışma, her salih amel, her hayrı amaç edinen etkinlik, faaliyet sadece İlahi rızanın celbi içindir.

İlahi rızayı kazanmak içindir.

Ve öyle de olmalıdır.

Peygamberlerin daveti sosyal içerikli ve çağrı hiçbir sınıf dışarıda tutulmaksızın herkese yönelik. “Gulu la ilahe illa Allah tuflihu” La ilahe illaAllah deyiniz kurtulunuz. Davette Ebu Leheb de muhatab, Bilal de. Utbe de muhatab, Suheyb de. Amr bin Hişam da (Ebu Cehil) muhatab, Selman da. Yani muhatab herkes. Önderimizin Ebu Kubeys tepesinde ilk ziyafeti verdikten sonraki daveti de aynı: Uyarı herkese.

Davete icabet edenler içerisinde her sınıftan insan var. Yatay anlamda merkezden muhite (suya atılan taşın halka halka yayılması gibi) doğru bir açılım var, davet içine kapanmıyor, sadece toplumun belli bir kesimini hedeflemiyor. Gettolaşmıyor, varoşların hayat tarzı değil İslam. Gün oluyor efendimiz büyük fuarları (panayır) geziyor. Ukaz, Mecenne, Mina ve irili ufaklı tüm panayırlar geziliyor. “Ey insan” şeklinde, hitab insana olunca fark etmiyor. Hangi coğrafyadan, hangi renkten, hangi ırktan kim gelirse gelsin, amaç insanın hakikatle tanışması, buluşması. Toplumsal yapılanma içinde köleden zengine kadar her kesimden insan var. Mekke toplumu içinde okumuş-okumamış, zengin-fakir, şehirli-köylü, erkek-kadın, genç-yaşlı her sınıftan insan var. Ve yapı içerisinde yerlerini alıyorlar. Dar-ul Erkam böyle bir görüntü arz ediyor. Hareket içine kapanmıyor. Antisosyal değil. Herkese açık.

İlerleyen zamanlarda tüm coğrafyayı ihata eden, ötelere ulaşan ve krallıkları, imparatorlukları muhatab alan hakim bir hayat tarzına dönüşüyor.

Müslümanlar olarak bizim de muvaffakiyetimiz ancak bu iki özelliği taşıdığımızda mümkün olacaktır.

Bizim de ücretimiz Rabbimizden olsun, fisebilillah olalım, rızaen lillah çalışalım.
Ve sosyal yönü güçlü Müslümanlar olalım, ihlasla mevcut imkanlarımızı hizmete dönüştürelim ki muvvafakiyeti göklerin ve yerin sahibinden bekleme hakkımız olsun.