Yasin AYDOĞAN

20 Mart 2008

VİLADET-İ RASUL

Doğarken diriltenler, yüz güldürenler var. Doğarken neşe saçarak, saadete vesile olan saadet dağıtanlar. Doğumu ile insanlığı doğuranlar, yani velud bir kimlikle daimen doğuranlar, ana olan, analık yapanlar. Doğduğu için tüm insanlığın müstefid olduğu, kutlu şahsiyetler.
Doğarken doğuranlar, insanlığın doğumuna vesile olanlar.
Tüm enbiya bu sınıfa giriyor. Külliyen salat ve selam onlara... Nebileri doğuran analara da selam...
Bir de doğup da insanlığın başına bela kesilenler, analara taş doğursaydım daha iyi olurdu dedirten kimseler. Hiç kimse doğarken günahkar olarak doğmuyor, bela olarak doğmuyor, ancak yaşarken belaya dönüşüyor ve bela kesiliyor insanlığın başına. Taş kesiliyor... Taş gibi soğuk, ruhsuz, meymenetsiz, bereketsiz oluyorlar.
Ölü doğanlar, insanlığın ölümüne vesile olanlar.
Miladi takvimde 571 yılı nisan ayının yirmisi olarak hesaplanıyor Önderimizin doğumu. Rebiu’l evvel (Hicri takvimde üçüncü ay, ilkyaz, bahar anlamına geliyor) ayı on ikinci gecesi ilk doğum gerçekleşiyor.
Bu ilk doğum Amine validemizden, yani yeryüzüne teşrif eden sevgili önderimizin ilk doğumu bu. Yol arkadaşı, eşi Abdullah’ı daha evliliklerinin en tatlı zamanlarında kaybetmişti Amine validemiz.
İlk doğum gerçektende bir dönemin kapanıp, yeni bir dönemin açılışının miladı idi.
Rahmet-i İlahinin yeryüzüne tenezzülü idi bu doğum.
Bu doğum, şirkin şiddetli bir depreme maruz kalacağının işaretiydi.
Şirkin yerle bir olmasının yakın olduğunun Mekke’deki güçlü sesiydi.
Bu doğum, daha önce de farklı zaman ve zeminlerde doğan evvelki elçilerde olduğu gibi, güçlü bir doğumdu ve insanlığın kararan ufkunu aydınlatmak için vuku bulan bir doğumdu.
Işık doğdumu, karanlık ölür.
Önderimiz Hz. Muhammed’in ikinci doğumu da Hira’da gerçekleşiyor.
Nur Dağı adını alan bu dağda, rivayete göre eskiden yolcular kaybolmasınlar, işaret olsun için devamlı bir ışık yakılırmış. İşte Hz. Peygamber, Rabbimizin ilk olarak Hz. Adem’le yaktığı nur meş’alesini burada alıyor, taşımaya vazifeli kılınıyor. İkinci doğum Hira’da vuku buluyor.
Hira; arayış demek. Çok aradı önderimiz, arayan bulurmuş ya! O da buldu, Rabbimiz buldurdu ona. Ve doğum burada söndürülemeyecek güçte bir nur keyfiyetinde, bastırılamayacak güçte bir ses mahiyetinde devam etti. Yüksek Nur dağındaki Hira’dan yanmaya ve şehre inmeye başlayan ışık aydınlığa susayan, yıllar yılı karartılmış bir hayata, gözleri kör eden zalimlerin kararttığı dünyaya meydan okumaya hazır hakikat arayıcılarının gözlerine fer oldu. Karanlığın sahiplerinin de kör gözlerini açmaya çalıştı. Hira’dan doğan ışık bir çok gözü açtı, bazıları ise inadına kör kalmayı tercih etti ve bu güçlü ışıktan nasiplenemediler.
Üçüncü doğum devlete dönüşen Medine’de gerçekleşti.
Veda tepelerinden doğdu bu kez alemlere rahmet olan önderimiz.
Zaten terennüm ediyorlar Medine sakinleri, doğaçlama, o anda içlerinden geldiği gibi.
“Ay doğdu üzerimize veda tepelerinden
Şükür gerekti bizlere Allah’a davetinden…”
Medine’deki doğum, zamanla Arap yarımadasının tümüyle aydınlanmasına vesile oldu. Oradan da diğer tüm yeryüzü coğrafyasının...
Hz. Peygamber’i anmak için ortaya koyduğumuz toplumsal çaba takdire şayandır. Bu elbette ki önderimize olan sevgimizin bir tezahürü, bunu kimse inkar edemez.
Ancak onu anlamak noktasındaki yetersizliğimizi, çağa taşıma noktasındaki bilinçsizliğimizi, alemlere rahmet olarak gelen Hz.Nebi’nin alemlere zahmet olan ümmeti olduğumuzu, mutlaka bu durumdan kurtulmak mecburiyetimizin bulunduğunu da itiraf etmeli ve kendimize ümmet olarak çeki düzen vermeliyiz.
Anmayı, iki ayaklı fiile dönüştürerek, ete kemiğe büründürerek amel şeklinde doğurmalıyız artık.
Rabbimiz, kutlu doğumun mesajını hakkıyla almayı, ümmet olarak yeniden doğmayı bize nasib eylesin.