Yasin AYDOĞAN
YIPRATMA KAMPANYASI NEYE HİZMET EDİYOR
Müslümanlar olarak birbirimizi yemeye nedense bayılıyoruz. Sahip olduğumuz iman gibi, bir artı ve tartışılmaz değeri , hatta değeri ölçülemeyecak ilahi bir ihsanı-ikramı-hidayeti görmezden gelebiliyoruz. Bu imana dayalı olarak ürettiğimiz hizmetleri, faaliyetleri, etkinlikleri, toplumsal islami değişime yönelik katkıları inkar cihetine gidebiliyoruz. Bir müslümanın gözündeki çapağı kardesçe silmeyi bırakın, kendisinin bile temizlemesine firsat tanımadan, gözüne yumruğu yapıştırıveriyoruz. Ve çok büyük bir hizmet hatta cihad yaptığımızı düşünüyor, kendimizi avutabiliyoruz. Hele birine kancayı takmayagorelim defterini dürüyor, harcayıp bir kenara atabiliyor-atmaya çalışabiliyoruz.
Cidden helal olsun...
Düşmana ne gerek varki? Düşmanın yapamayacağını biz yapıyoruz. Hasımlar ne kadar sevinse azdır.
Hısımlara buğz ederek, hısımları harcayarak hasımları sevindiriyoruz.
Allah (c.c.) bu tavırdan-fiilden razı olur mu?
Cevabı Kur'an çok açık vermiş:
"Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı yapışın ve birbirinizden ayrılmayın! (Dağılmayın, parçalanmayın, guruplaşmayın)" (Ali imran 103)
Ayetin Orijinal metninde "cemian" buyuruyor Rabbimiz, yani hep birlikte olacak, ayrı ayrı, tek tek değil, cemaat halinde elbirlik yapışın. Vahdeti sıkı sıkıya tenbih eden onlarca ayet.
Çünkü tefrika sosyal şirktir. Şirkin toplumsal halidir.
Ne zaman birbirimizle uğraşmayı bırakacağız, birbirimizi zımpara gibi aşındırmaktan vazgeçeceğiz? İşimize bakmak varken, neden başkalarına çamur atmaya yelteniyoruz?
İşi olanın boşu olmaz.
Falan hoca-efendi şöyle yapmış, bid'atciymiş, vahhabiymiş, mezhepsizmiş, falan düşünceye çok yakınmış ila ahir.
İnsanları saptırıyormuş, çizgisi bozukmuş, niyeti şöyle şöyle, böyle böyle yapmakmış...
Suizanlar, aleyhte kampanyalar, iftiralar, dedikodular, gıybetler, hasedler, hakarete varan eleştiriler...
Dua etmek hiç aklımıza gelmiyor. Hem de yaman bir çelişki yaşar, ara sırad "Rabbimiz! İman eden kardeşlerimize karşı, içimizde kin ve nefret duygusu bırakma duasını (ayetini)" okuruz.
Katılır mısınız bilmiyorum ama, hadiseyi anlamaya çalışırken acizane şöyle bir teşbihle yorumluyor-değerlendiriyorum. Her zaman geçerli olmayabilir ama en azından bazı kesimlerin, son zamandaki çok sert sataşma ve eleştirileri için uygun düşüyor teşbihim:
İki esnaf-tüccar düşünün; ikisi de aynı alanda piyasada yer tutuyorlar.
Birisi kendisini geliştiremiyor, yenileyemiyor, yıllar yılı aynı malı tezgaha koyup satıyor, çeşitlendiremiyor, üretemiyor, gelişmeleri takib edemiyor, vizyonu, kaliteyi fazla hesaba katmıyor-katamıyor. Müşteri çekemiyor cazibe merkezi olamıyor, küçülüyor, yerinde sayıyor, hızlı gelişmeleri yakından takib edemediği için sürekli içeri giriyor, eriyor, tükeniyor.
İkinci esnaf ise piyasayı yakından takib ediyor, işine bakıyor, gelişmeleri anında izliyor, duruşunu ona göre konumlandırıyor, üretiyor, piyasada yer tutuyor, çeşit koyuyor, vizyona, kaliteye gereken önemi veriyor, büyüyor, cazibe merkezi haline geliyor. Kimseyle işi yok, alıp veremediği yok, komşusuna dua ediyor, ayağına çelme takmak gibi bir derdi yok, hep üretmenin derdine düşüyor, profesyonel manada işimi nasıl büyütür, kazancımı nasıl artırabilirimin hesabına yoğunlaşıyor.
Birinci esnaf hasedi ahlak ediniyor. Aklı ermediği, boyu yetmediği için "tu kaka" ilan ediyor. Tüm enerjisini rakib gördüğüne hasrediyor, oraya sarfediyor. Yıpratmak için elinden geleni yapıyor, aklınca hayır işlediğini zannediyor.
Diğeri ise kendisi ile aynı alanda çalışan herkese duayı borç biliyor, duayı prensip ediniyor ve tavsiye ediyor. "Kimsenin aleyhinde konuşmayın" diyor. "İsimler böler, isimler içeri girerse biz dışarı çıkarız" diyor. "Çekirdek kadar hizmeti olana karpuz kadar teşekkür edelim" diyor.
Size bir soru: Vicdanınıza danıştığınızda hangi esnafı kendinize daha yakın buluyorsunuz?
Kimse hatadan masum değil. İnsanız, mutlaka hatalarımız olabilir ve vardır da. Bunun ihtimal dairesinde olduğunu kim inkar edebilir?
İş yapan hata da yapar. Hata yapmak istemeyene tek yol var; oturmak. Ama oturmak hatanın ta kendisidir.
Müslümanların cedeli, tartışması, ihtilafı, münakaşası, nizalaşması, çatışması, kapışması, atışması bir tek hasımların işine yarıyor. Zil takıp oynadıklarından emin olabilirsiniz.
Yıprattıkça-yıpratmaya çalıştıkça yıpranıyor-aşınıyoruz. Yani kendimize yazık ediyor, ilahi rızadan uzaklaşıyor, kan kaybediyoruz. Kimseyi savunmak gibi bir çabamız, derdimiz yok. Ama hepimizin Rabbimizin birlik olma çağrısını muhafaza gibi bir mükellefiyetimiz var. Vahdet gibi bir sorumluluğumuz var.
Din üç şeyi gerçekleştirmek için inzal buyurulmuş:
1) Akidede tevhid (inançta, itikadda, inanılması elzem olan her hususta birlik)
2) Siyasette adalet (toplumsal yasam biçiminde hak olanda dirlik-birlik)
3) Toplumda vahdet (insanlar arasında tevhide dayalı birliktelik-birlik)
Yapacak o kadar iş varki. İşimize baksak, vallahi birbirimizle uğraşmaya ne zaman yeter, ne güç.
Bakınız, koca koca sorumluluklar var bizi bekleyen, başarmamız gereken. Bu hususlarda projeler üretip hayata aktarma derdine düşsek, bize hem iş, hem de ödül-sevap olarak yeter.
Hayatta başkalarını konuşmaktan, çekiştirmekten her zaman tiksinmişimdir. Sevmiyorum başkalarını çekiştirmeyi, sevemiyorum hep çekiştirenleri, işi gücü başkaları olanları. O tip insanların yanında kendimi güvende, rahatta hissedemiyorum. O tip meclislerde bulunduğum zamanlar, yüreğimde ibadetlere karşı bir soğuma olduğunu da hissediyorum. Kalkıp gittiğimde yüreğimden de bir çok artı değerin uçup gittiğine uyanıyorum.
Allah'a yemin ederim ki birbirimizi yok etmeye, yıpratmaya yönelik hiçbir çaba bize bir şey kazandırmayacaktır.
Elbette hata olarak gördüğümüz hususlarda eleştiri, anlayamadığımız noktalarda sorma-sorgulama hakkımız var. Ancak bunun da bir ahlakı, seviyesi, ölçüsü var.
Tüm kardeşlerimize, imandaşlarımıza dua edelim, hayrını isteyelim, hidayetinin, imanının, sadakatinin, samimiyetinin, hizmetinin, kalitesinin, gücünün, ferasetinin, basiretinin, ilminin, irfanının, yakininin, ibadet ve itaatinin artmasını Rabbimizden niyaz edelim.
"Allah'ım! Kalplerimiz arasında sevgi, muhabbet, ülfet var et" diyelim.
"Ya Rabbi! sahip olduğumuz doğrularda sebat ver. Yanlışlarımızı doğruya tebdil eyle" diyerek işimize bakalım. İşimize yoğunlaşalım.
Her birimiz hakkında kesin hükmü verecek olan sadece Rabbimizdir. Lütfen kendimizi hakim yerine koyma yanlışına düşerek, O' nun adına ahkam kesmeyelim.
Birbirimizi bağrımıza basma merhameti, şefkati, yürek enginliği ortaya koyamazsak bunun hepimizin aleyhine döneceğini iyi bilelim...