Emrullah AYAN

28 Mayıs 2018

İBADET; ALLAH’IN İSTEDİĞİ GİBİ YAŞAMAKTIR

“Allah ve Rasûl’ü bir iş hakkında hüküm verdiği zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Rasul’üne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır. ” (Ahzâb: 36)

Allahu Teala, sizi yarattıktan sonra size hükümler vermiştir. Bu hükümler bilinen ibadetlerden başka şeylerdir. Siz bütün yaşayışınız boyunca Allahu Teala’nın emirlerine, hükümlerine, bildirdiklerine bağlı bulunacaksınız. Hiçbir zaman başıboş olamayacaksınız. İstediğinizi yapamayacaksınız, bildiğinizi okuyamayacaksınız. Hareketinizi Allahu Teala’nın kararlaştırmış olduğu şekle ve ölçülere göre ayarlayacaksınız. Bütün işleriniz, bütün davranışlarınız, Allah Teala’nın size göstermiş olduğu usule uyacaktır. Böyle yaptığınızda, sizin yaşayışınız kendiliğinden bütünüyle ibadet olur.                                                     

Yaşadığınız zaman, uyumanız, uyanmanız da ibadet olur. Yemeniz ibadettir, içmeniz ibadettir. Yürümeniz, gezip dolaşmanız, konuşmanız ibadettir. Çocuğunuzu sevmek dahi ibadettir. Hani insanların dünya işi dedikleri bu işlerin hepsi de din işi, ibadet olur.  Şimdi siz, yapacağınız her işi Allahu Teala’nın kararlaştırdığı ölçüler dahilinde yaparsanız yaşayışınızda, attığınız her adımda, şunu düşüneceksiniz ki, Allahu Teala’nın bildirdiğine göre caiz olan nedir? Caiz olmayan nedir? Helal nedir? Haram nedir? Farz nedir? Men edilmiş bulunanlar neler? Ne gibi davranırsa Allahu Teala’nın rızasını elde eder? Nasıl davranırsa Allah’ın rızasızlığı ortaya çıkar? Mesela siz, günlük geçiminizi temin için işe girişiyorsunuz. Elinize öyle fırsatlar geçiyor ki, kolaylıkla kâfi miktarda bol bol haram mal da, para da kazanabilirsiniz. Fakat sizin içinizde Allah korkusu, Allah’ı düşünmek varsa bu haram parayı, bu haram malı almazsınız, el dahi sürmezsiniz. Yiyeceğiniz helal ekmeği düşünür, aza kanaat edersiniz. İşte bu şekilde sizin ekmek parası kazanmanız ibadet olur.                                                                                                                

Buna göre demek ki, Allahu Teala indinde asıl ibadet, insan kendi kendisini anladığı dakikadan ölünceye kadar Hak Teala’nın hükümlerince yaşayışına devam edecek ve O’nun emri ile yürüyüp gidecek. Bu ibadet için herhangi bir şekilde vakit tayin edilmiş değildir. Bu ibadet her zaman içindir. Bu ibadetin herhangi bir muayyen şekli yoktur. Her şekilde her iş ibadet olabilir. Yukarıda verdiğimiz misal gibi, siz demiyorsunuz ki, ben falan vakit Allah kuluyum, falan vakit Allah kulu değilim.  Şunu anlamış olduk ki, ibadetin muayyen bir vakti ve zamanı yoktur, hayat boyunca her hal-u karda Allah’a kulluk etmenin adına ibadet derler. Şimdi siz kalkıp da sorabilirsiniz ki, mademki ibadet budur, öyle ise şu namaz, oruç, hac v.b. nedir?                           

Allah’ın sizler için farz kıldığı bu ibadetlerden maksat; hayatın her alanını kuşatan ibadet için sizi hazırlamaktır. Bu ibadetler hazırlık ibadetlerdir. Sizin hayatınız boyunca devam edecek olan ibadete hazır olasınız. Daima ibadet halinde olmak için hazırlanasınız.                                           

Siz günde beş vakit namaz kılarken hep Allah kulu olduğunuzu hatırlarsınız. Hatırlayasınız diye Allahu Teala size beş vakit namazı farz kılmıştır. Size senede bir ay oruç farz olmuştur, bu da sizi yine kulluk etmeye hazırlamak içindir. Defalarca size zekât vermenizi hatırlatmıştır, hatırlatmıştır ki, siz kazanmış bulundunuz, mal sizin değildir, Allah Teala atiye kabilinden sizlere ihsan eylemiştir. Bunun için siz, sizin olmayan bu malı kuralsız bir şekilde harcayamazsınız. Allah’a karşı muhabbet, Allah’a karşı sevgi gönüllerde öyle yerleşir ki, bir kere yerleşti mi bütün ömür boyunca bunun tesiri gönüllerden çıkmaz, silinmez. Bu hazırlık ibadetlerinden sonra, eğer siz öteki büyük ibadet için ehliyet kesbedip hayatınızı Allah’ın istediği şekle koydunuz mu, o zaman sizin her hareketiniz, her işiniz ibadet olur. Elbette şuna da şüphe yok ki, böyle olmakla beraber, namaz yine namazdır, oruç yine oruçtur, zekat yine zekattır, hac da hac. Şimdi içimizde bu niyet olmaksızın namaz kılsak, boyuna eğilip kalksak, oruç tutup hep aç kalsak susuz kalsak, hacca gitsek, hac merasimini eda eylesek, zekatımızı ödesek yine bir faydası olmayacaktır. Namazımız; boşuna eğilip kalkmaktan başka bir şey ifade etmeyecektir. Bu yüzden Rabbimiz şöyle uyarır:                             

“Yüzlerinizi doğuya ve batıya döndürmeniz birr/iyilik demek değildir. Fakat asıl birr/iyilik Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere iman edenin, ona (mala) olan sevgisine rağmen malı; akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolculara, dilenenlere, kölelere verenlerin, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, ahitleşince ahitlerini yerine getirenlerin, sıkıntıda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenlerin yaptığıdır. Sadakat gösterenler işte bunlardır. Takva sahibi olanlar da ancak bunlardır.” (Bakara: 177)

(Not: Bu metin, İLKAV'da Cuma hutbesi olarak okunmuştur. Dolayısıyla başka yazarlardan kimi alıntılar yapılmış, ancak dipnotlara yer verilememiştir.)