Şinasi ULUDOĞAN

01 Nisan 2012

AYAĞI YORGANA GÖRE UZATMAK!

 

Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a, salât ve selam Resullere ve onların yolunu hakkıyla yol edinenlere olsun.

Oldum olası bu söz karşı hep soğuk durmuşumdur. ”Ayağını yorganına göre uzat.” Bu söz bana hep ekonomik ve siyasi anlamda toplumların üzerinde egemen olan güçlerin uydurması ve toplumların buna inandırılması olarak gelmiştir bana.

Evet; bugün yaşamış olduğumuz trajik bir ölüm olayı bu sözün artık mide bulandırıcı bir söz niteliği kazandığını gösteriyordu. Bir aileden 5 kişinin sobadan çıkan gazla zehirlenip yaşamlarını yitirmeleri gerek ülkemizde gerekse dünyadaki ekonomik tasallutun boyutlarının ne denli acımasız olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyordu.

Ülkemizde adaleti ve kalkınmayı partisini ön adı olarak kullanan AKP hükümetinin daha dün doğal gaza yüzde 19, elektriğe yüzde 9 civarında zam yapmış olması. Küresel sermayenin ülkemizde de ne denli aktif olduğunu bir kez daha hatırlatmış oldu bizlere.

Asırlardır özellikle de ülkemizde ve İslam âleminin büyük çoğunluğunda sabır, tevekkül, şükür ve hamd kavramlarının ve dahi yukarıdaki < ayağını yorganına göre uzatma> lafının siyasi ve ekonomik güçlerce nasıl suistimal edildiğini bilmem söylemeye gerek var mı?  İtirazı, muhalefeti, şikâyeti sürekli anarşi, fitne ve toplumun huzurunu bozma amaçlı gibi topluma lanse edenler her nedense iş kendilerine gelince sanki gökten kendilerine vahiy gelmişçesine gayet rahat hareket etmekte ve bu gibi konularda sesini yükseltenleri huzur bozan, ortalığı karıştıran ya da vatan haini ve hatta terörist gibi tanıtmaktadırlar.

Toplumun alt gelir gurupları olan milyonlarca insana, ülkenin zenginliklerini paylaşım söz konusu olduğunda hep sabır, tevekkül ve ayağını yorganına göre uzatma söylemi telkin edilmiş vatan millet Sakarya edebiyatıyla "milli ve manevi duyguları" kabartılarak sürekli fedakârlıkları yapan kesimler onlar olmuşlardır. Mallarıyla canlarıyla yaşadıkları vatana, devlete bağlılıkları sağlanan milyonlarca insan sırf huzursuzluk çıkmasın diye tüm yapılan haksızlıklara, adaletsizliklere ve zulümlere tahammül etmiş nice ekonomik ve siyasi krizleri büyük bedeller ödeyerek ya da ödettirilerek atlatmıştır.

Ekonomik anlamda sürekli kısalan yorganına rağmen maaşlarına aylardır yapılacağı öngörülen çay kaşığı mesabesinde maaş artışlarının gerçekleşmemesine rağmen üstüne üstlük çeşitli tüketim maddelerine yapılan zamlara rağmen hala iyi niyetini muhafaza etmektedir.

Evet,  sürekli kısalan yorganına göre, ayaklarını toplayıp karınlarına yapıştıran insanımızın, son yapılan zamlara karşı tepkisizliği de bir hayli can sıkıcıdır. Daha ne zamana kadar bu sabır ve tevekkülle yaşayacak daha ne zamana kadar bu adaletsizliklere ve ekonomik olarak milletin belini kıran bu zamlara seyirci kalınacak bunu bir Allah bilir.

Emevilerden bu yana İslam adına uydurulan her halükarda devlete itaat anlayışı bu ümmetin her şeyi kabullenmesine neden olmuştur. Oysaki masiyette (günah, yanlış, adaletsizlik ,zulüm haksızlık vs) yöneticiye itaat yoktur. Müslüman olsun olmasın hangi dünya görüşünü benimsiyor olursa olsun eğer vicdanı körelmemişse tüm insanların bu gibi uygulamalara medeni bir cesaretle ve engin sağduyu ile yani adaletsizliklere ayrımcılıklara zamlara daha birçok yanlışlara karşı mevcut iktidar kim olursa olsun kırmadan dökmeden, sokaklara çıkıp hak arama, adalet isteme hakkı vardır.

İslam öncelikle Tevhid ve Adalet temelli bir dindir. Tevhidin ve Adaletin olmadığı yerde her daim zulüm ve haksızlık olmuştur.

Allah azze ve celle bu yüce kitabı, yeryüzünde kan dökmeden adil bir paylaşım ve adil bir düzende yaşayalım ve sadece O’na kulluk edelim diye göndermiştir. Bu yüce kitapta ekonomik anlamda birçok mesajlar mevcuttur. Kadın olsun erkek olsun aynı bilinçle ne haksızlığa uğramayı nede haksızlık etmeyi hoş görür. Ve bunu yapanlarla mücadele, adaletten şaşmamak kaydıyla herkese düşen bir görevdir.

Bu gün ülkemizde yaşları 20’nin üzerinde olan her vatandaş daha iyi bilir ki şimdiye kadar gelen iktidarların istisnasız tamamı yönetmiş oldukları halkı birçok alan ve anlamda "ayağını yorganına göre uzatma"yı öğretmekle işe başlamıştır. Zira tepedeki elit tabakanın ve derin devletin ya da bürokratik oligarşinin hayatını istediği gibi sürdürmesinin kaçınılmaz yoludur bu.

İnsanlar az olsun benim olsun mantığıyla sessizliğe bürünmeyi tercih etmişlerdir. Sorgulayıcı, eleştirici bir mantığa hiç kapılmadan kuzu kuzu, doğru olsun yanlış olsun yapılan her uygulamayı sineye çekmişlerdir. < Büyükler iyisini bilir> kandırmacasıyla toplum adeta mankurtlaştırılmıştır. Mankurtlaştırılmak demek kişinin efendisine, yöneticisine, patronuna, amirine (emir kuluyuz) her halükarda itaat etmesi demektir. Bunun böyle olmasında en önemli etken hiç şüphesiz şimdiye kadar gelen tüm yönetimlerin kendine yakın olsun uzak olsun yönettikleri tüm kesimleri onların inançları neyse ona göre uyutmuş olmalarıdır. Oysaki herkes Allah’ın kulu olmalıdır. Zira İslam da tam teslimiyet ancak Allah’a olur. Buda tahkiksiz sorgusuz sualsiz olmaz.

Örneğin son yapılan zamlardan önce şu an iş başındaki hükümetin Sayın Başbakanı milletin dini duygularına yönelik çok samimi bir pozda konuşmalara yapmış ve millet bu duygular içerisinde iken doğal gaza ve elektriğe fahiş sayılabilecek zamlara kayıtsız kalmıştır

Bu gibi durumları artık kanıksayan halk muhalefette de bir ışık görmediğinden acı zulüm bu günkü hükümete rıza göstermektedir.

Tabiri caizse iğneden ipliğe yapılan zamlar halkın artık sıradan gördüğü şeyler durumuna gelmiştir. Endonezya da akaryakıta yapılan çok cüzi zam karşısında orada yaşayan halkın tepkisine dayanamayan hükümet yapmış olduğu zammı  geri çekmiştir. Bizim ülkemizde ise durum tamamen ters şekilde işlemekte hükümetin yaptığı zamları eleştirmek neredeyse hükümet düşmanlığı gibi algılanmaktadır.

Bu durum devam ettikçe halkın geniş kesimlerinin sırtındaki kamburlar daha da artmaya devam edecektir.

Oysaki hükümet yapmış olduğu tüm zamları  büyük bir ustalıkla savunmakta bununla da kalmayarak ülkede genel anlamda arttığı iddia edilen refah seviyesinden örnekler vermekte ve kişi başına milli gelirimizin 11000 dolarlara çıkmış olmasını ballandıra ballandıra anlatmaktadır.

İşin iç yüzü hiçte hükümetin anlattığı gibi değildir. Küresel ekonomik sistemlerin hesaplarına uygun bir şekilde yapılan hesaplamalar kâğıt üzerinde böyle olsa da fakir daha fazla fakirleşerek fakir, zengin yine zengin konumunu daha da güçlendirerek zenginliğini devam ettirmektedir.

Ülkemizde yıllardır süre gelen adaletsiz istihdam ve gelir dağılımındaki çarpıklık yoksullar aleyhine daha da büyümekte ve bu son yapılan zamlarla orta ve alt gelir gurupları çok daha fazla sıkıntıya düşmektedirler.

İşveren ve işçilerin ya da daha genel bir ifadeyle çalışan ve çalıştıranların arasındaki yaşam koşullarının giderek farklılaşması ve derinleşmesi ileride önü alınamaz toplumsal patlamalara kapı aralamaya müsait görünmektedir.

Ülkeyi yönetenler iktidar olmakla imtihan edilirken yönetilenlerde yöneticilere itaatleri konusunda imtihan edilmektedirler.  Karşılıklı hak ve adalet çerçevesinde ve dengeli bir gelir dağılımını esas alan ve Allah merkezli bir hayatı inşa etmeye çalışanlar bu imtihandan başarıyla geçecek olanlardır

Yüce Rabbimiz yeryüzünü kıyamete kadar tüm insanlar için adil düzeyde herkese yetecek derecede donanımlı yaratmıştır. Nimetler birileri tarafından tekeleştirilmediği müddetçe herkese yeter ve artar derecede mevcuttur.

Küresel egemen güçler maalesef halkların cehaletinden yararlanarak bu nimetlerin ekseriyetini kendi tekellerine toplamışlardır. Ve geriye kalan milyarlarca insan çok zor şartlarda hayatta kalma mücadelesi vermektedir.

Oysaki Rabbimiz bir ayeti kerimde Böylece o mallar, yalnızca zenginler arasında dolaşan bir ayrıcalık olmasın…” ( bknz 59/7) bir başka ayeti kerimde “Allah, rızık konusunda kiminizi, kiminizden üstün kılmıştır. Fakat üstün kılınanlar, gözetimleri altında bulunanlara, kendileriyle eşit olurlar diye rızıklarını vermezler. Bile bile Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?”  (Bkz. Nahl /71) buyurmaktadır.

Fakirlik kader değildir. Bu mantık tüm mustazaf toplumlara yutturulan bir afyondur. Ki bu mantıkla Karun vari zenginler hala günümüzde de egemenliklerini devam ettirmektedirler.

Şimdiye kadar ortaya koymaya çalıştığımız bu tablo bizleri <daha ne zamana kadar böyle gidecek > sorusunu sormaya yöneltmektedir. Ülkemizde iktidarı elinde bulunduranlar ekonomik anlamda keser gibi hep kendilerine yontmakta, emekli vekiller için iki saatte yasalaştırdıkları kanunla maaşlarına maaş katmakta, iş asgari ücretliye, 4C’liye, memura işçiye ve dar gelirliye gelince onlara düşen pay sadece umud beslemekten ve sabır etmekten ibaret olmaktadır.

Sonuç olarak söyleyeceğimiz şudur ki bizlerde bizleri yönetenler gibi birer insanız ve her insan gibi<ehsani tagvimmm> üzere yaratılmışızdır. Kimsenin kimseden üstünlüğü ya da alçaklığı söz konusu değildir. İnsanlar arasındaki farklılıklar diğer insanlar üzerinde üstünlük olarak kullanılamaz. Dolayısıyla Aldatan ve aldanan olmamak söylemini dillendiren ve partisinin ismini <adalet ve kalkınma> olarak belirleyen bu günkü iktidarın yapmış olduğu tüm yanlışlardan bir an önce vazgeçmesi ve hesap vereceği Allahtan korkarak davranması gerekmektedir.

Halkın geniş kesimlerinin yorganları  artık kısala kısala yorgan olmaktan çıkmış vücudun neredeyse tamamı açıkta kalmıştır. İnsanlar vatan, millet, din iman, ezan bayrak sevgi ve muhabbetinden dolayı sabır gösterdiği bu iktidarlara bir gün gelecek artık dur diyecektir. O gün geldiğinde bu gün saltanat sürenlerin akıbeti hiçte hoş olmayacaktır.

Buradan tekrar yineliyoruz ki artık bizler kısalan yorganlarımızı uzatmak ayağımızı rahatlıkla uzatmak istiyoruz. Bu ülkenin her şahsiyetli vatandaşı gibi, izzetli, onurlu ve adam gibi yaşamak istiyoruz. Sadece maddi anlamda değil manevi anlamda da insanların önünün açılmasını ve sadece Rabbimiz olan Allah azze ve celleye kullar olmak istiyoruz.

Tüm bunların yolu esenlik dini olan ve neşet ettiği Kur’an’dan hayat bulan İslam’ın o eşsiz mesajına kulak verip vahyin her alan ve anlamda vermiş olduğu mesajları esas alarak hareket etmektir.