Şinasi ULUDOĞAN

22 Ekim 2015

FABRİKA AYARLARINA DÖNMEK

Bütün Noksanlıktan uzak her şeyin yaratıcısı, sahibi, yöneticisi ve üzerlerinde mutlak tasarruf hakkına sahip Allah azze ve celleye hamd eder ve O’nun adına başlarım.

İslam âleminin ve genelde de tüm insanlığın; ölümleri, öldürmeleri savaşları, yağma talan ve hırsızlıkları, fahşaları münkerleri ve bağileri dibine kadar yaşadığı. İnsanlık namına her türlü erdemliliğin çok az görüldüğü bir çağda yaşıyoruz.

Tarihte belki de insanlık tüm bu olumsuzluklara karşı hiç bu kadar aymazlık hiç bu kadar kör hiç bu kadar sağır davranmamıştı.

Sahillerine bebek cesetlerinin vurduğu, denizlerinden balık yerine insan bedenlerinin çıktığı, kimi ülkelerde üzerlerine yağmur kar yerine bombaların yağdığı, yüz binlerce insanın ülkeler aşarak yaşam mücadelesi verdiği, maddi ve manevi anlamda büyük uçurumların oluşturulduğu bir süreci canlı yayınlar üzerinden hep beraber sadece seyrediyoruz.

Ülkelerini yönetenler halklarına maddi ve manevi anlamda huzur ve refah sunacaklarına kendileri oturmuş oldukları koltuklardan ve iktidarları boyu elde etmiş oldukları saltanatlardan geri kalmama adına onları fırka fırkaya bölüyor maddi kaynaklarını ve emeklerini sömürüyor ve suni gündemler oluşturarak bu sürecin devam etmesini sağlıyorlar.

İnsanlık büyük bir acı ve ızdırap yaşıyor. Vicdanlar bu durumu kabul etmese de zamanla her şeye duyarsızlaşıyor kör ve sağır kesilebiliyor.

 İslam ümmeti için kıyam yeri olan Kabeyi uzun yıllardır işgali altında tutan SUUDi’ ler ( SUUD AMERİKA) beytullahın etrafını sütünlar sahibi irem gibi kulelerle doldurup kabenin alanını daraltarak vip hacı kavramını üretip haccı turistik seyahate indirgeyerek bunun üzerinden milyarlarca avrolar kazanarak dünyevi saltanatını devam ettirirken inşaatı devam çalışmalarda vinçlerin devrilmesi ve şeytan taşlama esnasında yaşanan izdihamda yüzlerce insanın hayatını kaybetmesi bile ümmet tarafından sorgulanmıyor ve bu zulme bazı İslam ülke yöneticileri de suud krallarını suçsuz ilan ederek ve bu ölümleri “işin doğasında var” diyerek büyük bir aymazlık içinde geçiştirebiliyorlar.

Kabenin aslında tüm insanlık için kurtuluş, barış ve adalet kaynağı olsun diye kıyam yeri olarak belirlenmiş olmasının unutulmasından bu yana yüzyıllar geçti ve geçiyor.

İnsanlık yaratılış fıtratını unutalı ve unutturalı bin yıllar geçti. Biliyoruz ki karanlığın en koyu anı aydınlığa en yakın andır. İslam âlemini ve tabi ki de tüm insanlığı fabrika ayarlarına dönmeye davet etmek ve güncellemelerini muntazam yapabilmelerinin ancak Kur’anla ve Kuranın bozulmamış kısımları da olsa tasdik ettiği ilahi mesajlarla mümkün olabileceğini hem kendimize hem çevremize hem de ulaşabildiğimiz herkese duyurmak zorundayız.

603 sayfalık Kuran’nın binlerce sayfadan ve onlarca ciltten oluşan hadis külliyatlarına tefsirlere rivayetlere, falan sahabenin hayat hikâyelerine uçan kaçan evliya denilen insanların uyduruk kerametlerine, kurban edildiği,  kerameti kendinden menkul boyuna kadar şirke girmiş şeyhlerin efendilerin mürşitlerin insanları uyduruk dinleriyle itaatkâr koyunlara dönüştürdüğü, şeytanın dostlarının ürettiği bir takım ideolojilerle ve siyasetleriyle ve bir takım partiler kanalıyla halklarını bölerek yönettiği bir realiteyi yaşıyoruz.

Yeryüzündeki tüm olumsuzlukların yegâne sebebi başlıkta da ifade ettiğim gibi fabrika ayarlarına dönmemektir. Yüzümüzü yaratılış da bize yüklenen o asil gerçeğe yani Hz. İbrahim gibi Hanif olarak âlemlerin Rabbi Allah’a çevirmediğimiz müddetçe bu badirelerden kurtulamayacağımızı görmek zorundayız ve bunu tüm insanlara gece gündüz gizli açık sabah akşam duyurmanın hepimizin en önemli mesuliyeti olduğunun farkına varmamız gerekiyor.

Öncelikle İslam ümmetinin fabrika ayarlarına dönmesi ve onu sürekli vahiyle güncelleme gereğinin zorunluluğunu fark etmesi sonuçta tüm insanlığın aydınlığa kavuşmasına vesile olacaktır.

Kuran’ın, toplumun tüm kesimlerine, bir hayat kitabı olduğunu öğütlemek, onu anlamında okumak suretiyle her insanın anlayabileceği kolaylıkta olduğunu göstermek ve çağımızın tüm sorunlarına Rabbimizin evrensel bir mesajının olduğunu ortaya koymak fabrika ayarlarına dönmek için ilk adımı atmak demek olacaktır

Kitabımızdaki evrensel değerlerin tamamı hem geçmişi hem bu günü hem de geleceği kuşatmaktadır. Fabrika ayarlarına dönen herkes görecektir ki Kurandaki evrensel mesajlar yerli yerine oturmakta ve insana yabancı durmamaktadır.

Bu gün yeryüzünde ortaya konulduğu söylenen tüm insani değerler aslında zaten fıtrata yerleştirilmiş olup indirilen vahiylerle desteklenen, hatırlatılıp uyulması istenen şeylerdir. Rabbimizin “Şüphesiz Biz seni, hak ile bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiç bir ümmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı gelip-geçmiş olmasın”. (Fatır Suresi, 24)

“Andolsun, Biz her ümmete: "Allah´a kulluk edin ve tağuttan kaçının" (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine dalalet hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün. “(Nahl Suresi, 36)

“Kendisi için bir uyarıcı olmaksızın, biz hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz.” (Şuara Suresi, 208). 

Her kavme elçi gönderildiğini beyan eden ayetler evrensel doğruların kökeninin vahiyden ve fıtrattan kaynaklandığını çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

 Tıpkı Hz.Musa’ya verilen dokuz emir gibi. Tıpkı konfüçyusun doğruluk dürüstlük temelinde şekillenen ilkeler gibi. Bunların örneklerini çoğaltmak pekâlâ mümkündür.

Dolayısıyla iyi niyetli ve fıtrata uygun üretilmiş her insani her ahlaki ve her sosyal ilkeler insanlığın ortak değerleridir ve bu değerlerin ve doğruların asıl sahibi de hepimizin yaratıcısı olan Allah azze ve celledir. Zira yaratıcı olan asla yanılmaz ve hata yapmaz. Yanlışlar hatalar tamamen insanlara aittir.”

Bu anlamda son olarak söylenecek söz doğruluğuna inandığımız değerlerin öncelikle hayatımızdaki yerinin ne kadar olup olmadığına bakarak evrensel tüm insani ahlaki ve erdemlilik içeren ilkeleri bir potada eriterek  (ki bu bana göre Kurandır) insanlığı bunlar etrafında bir ve beraber olmaya çağırmak ve yeryüzünde Rabbimizin bizlerden istemiş olduğu yeryüzünü ıslah ve imar ederek, ekini, nesili, aklı mal ve can emniyetiyle birlikte özgür düşünceyi ve ifade özgürlüğünü yeşertmek geliştirmek ve korumak için büyük çaba sarf etmeliyiz.

Zira bu anlamada dönmediğimiz fabrika ayarları sonrası yapacağımız ve yapmayı düşündüğümüz güncellemelerde fazlaca bir işe yamayacaktır.

Fabrika ayarlarının sağlıklı olarak işlevsellik kazanabilmesi onu vahiyle sürekli güncellemeye bağlıdır. Zira güncellemeyi vahiyle yani Kuranla yapamayanlar her daim kaybedenler olacaktır.

Bu yazıyı aslında tamamlamıştım. Ama Cumartesi Ankara da yaşanan büyük katliamın ülkemizin ve insanlığımızın geldiği son nokta açısından bizleri ne kadar üzdüğünü ve sorunlarımızın ne kadar derin olduğunu ve bunun çözümünün de yine yazımın ana temasını oluşturan “fabrika ayarlarına dönmekte ve onu vahiyle güncellemekte aranması gerektiğini kesinkes ifade edebiliriz.

Selam ve Dua İle