Şinasi ULUDOĞAN
NİKÂH, DİN, DİYANET, DEVLET TARTIŞMALARI GÖLGESİNDE
Son günlerde ülkemizde gündemi işgal eden bence çok gereksiz bir tartışma yaşanıyor. Müftülerin nikah kıyma meselesi daha önemli meseleler dururken bilinçli bir şekilde halkın gündemine servis ediliyor. Laik Demokratik şirk düzeninin iktidarı bu konuyu servis eder etmez yine aynı düzenin daha katı tutumlu görünen partisi CHP, hemen karşı atağa geçerek hayata geçirilmek istenen bu durumun hem anayasalarının bilmem kaçıncı maddesine ve iman esaslarının ana merkezinde olan laikliğe aykırı olduğundan dem vuruyor. Adalet talebiyle yapmış olduğu yürüyüşten hasıl ettiğine inanılan sevabı da iktidarın bu tuzağına düşerek böylece heba ediyor.
Elbette meselemiz, iktidarın dini alan gibi gözüken bu meseleyi gündeme taşıyarak elde edeceği kazanımlar olmadığı gibi, muhalefetin de din karşıtlığışeklinde algılanıyor olması değildir.
Demokratik laik küfür ve şirk düzeninin işleticileriyle onlara alternetif olan partilerin birtakım düşünceleri, fiilleri ve hesapları bizi yakinen ilgilendirmemekle birlikte içinde bulunduğumuz toplumun doğruyu görebilmesi adına bizlerin de asıl gerçeği vahyin ışığında ortaya koyması gerekir.
Buradan hareketle Nikah akdinin belediyelerde ve müftülüklerde gerçekleştirilmesinde ve usulüne uyulduğu ve sözleşmenin karşılıklı olarak hak ve adalet ölçülerine dayandırıldığı müddetçe bir aykırılık yoktur.
Aykırı olan ne insan fıtratına ne de evrensel ilkelere uymayan dayatmalara, katı ideolojik baskılara veya iktidarların zaman zaman dini alan olarak görülen konulara el atıp onları çeşitli saiklerle kullanıyor olması ve halkın ve muhalefettekilerin bu duruma karşı sağlıklı bir tutum sergilememeleridir. Bunun nedeni de en az ikiyüz yıldır vahiyden uzak bir devlet yapılanmasının ortaya çıkardığı zihinsel ve eylemsel bozulma ve toplumun da birçok zulüm ve aldatmalarla dizayn edilmiş olmasıdır.
Vahyin yani salt Kuranın inşa ettiği beyin ve yüreklerin toplum içinde daha fazla neşet etmesiyle, Kuranın aydınlattığı ve adına <silm> yurdu dediği esenlik ve barış yurduna daha erken ulaşabileceğimize inanıyorum.
Bundan mütevellit, Diyanet de, cemaatler de insanların yakasından düşmelidir. Ben hep cemaatleri eleştiri konusu yapıyorum ve zihinsel bir Kurani devrime ihtiyaçlarının olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla DİN KONUSUNDA İSTER RESMİ İSTERSE GAYRİ RESMİ HİÇBİR KİMSE HİÇBİR CEMAAT OTORİTE OLAMAZ OLMAMALI. Aksi takdirde bu insanların, yahut Diyanet ve benzeri kurumların ya da cemaatlerin rabbleşmesine yani otoriteleşmesine yol açmıştır hep.
Resulullah (a.s.) herhangi bir konuda bir şey söylediğinde sahabe yani arkadaşları bu senin düşüncen mi yoksa ayet mi diye soruyorlar, ayet ise hep birlikte ona tabi oluyorlar, yok Resulullah'ın fikriyse istişare ediyorlardı. Kuran hakem olursa ve Kurana inanıp ona tabi olduğunu söyleyen herkes tüm meselelerde onu ölçü alıp, meseleleri Allah ve Resulüne götürmüş olsa, sorunlar çözülür.
Devletin tebası üzerindeki otoritesine gelince devletsizlik olmasın ama adil olmayan her devlet tez elden ya adalete dönmeli ya da yıkılıp yerine adaletten şaşmayan bir devlet kurulmalı.
Devlet adil olduğu müddetçe devlettir. Yoksa halkın sırtında boza pişirerek, küresel emperyalizmin ve egemenlerin oyuncağı olarak ümmete ve insanlığa ihanet ederseniz yıkılışınız da çok gürültülü olur. Uzak yakın tarih bu konuda pek çok örnekle doludur.
Din ise yaşadığın hayatın ta kendisidir. Din, sadece namaz kılmak oruç tutmak, başını örtmek değildir. Din, faizci sistemlere karşı karzı haseni savunur. Din, her yerde her zaman herkes için adaleti emreder ve köleliğin her türüne karşıdır. Din, meclisler oluşturup yasa kanun adı altında halkın sırtına yüklenen haraçları (HARÇ) ve vergileri, soygunları kaldırmak için mücadeleyi emreder. Din; iftirayı, zinayı, "milli" kumarları haram sayar ve onlara karşı savaş açar. Din esenlik, güvenlik, barış ve kardeşliktir. Din her türlü fahşayı, münkeri ve bağyi ortadan kaldırmak için sürekli emri bil maruf, nehyi anil münkeri ön planda tutar. Din saldırmayı değil savunmayı, ama her türlü fitneyi de ortadan kaldırmayı emreder.
Din gelir dağımılında adaleti, hakça bölüşümü, adil paylaşımı emreder. Din her ne olursa olsun adaletten şaşmamayı emreder.
Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, ana-babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için sahitlik eden kimseler olunuz. Zira zengin de olsa, fakir de olsa, Allah ikisine de (sizden) daha yakındır. Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten uzaklaşmayın. Eğer (sahitlik ederken) dilinizi eğer, bükerseniz veya çekinirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Din namazlarda, cumalarda, hacda ve her zaman, aynı safta olanların rızıkta da hep aynı safta olmasını emreder. Din, sürekli ileriyi gösterir, aklı kullanmayı, ilmi, bilimi ve çalışmayı emreder. (Allah, aklını kullanmayanların üstüne pisliği boca eder.) İşte bu din sadece ve sadece Kuranın vaz ettigi, Resullerin hayat tarzı edindiği yaşam tarzıdır ve sadece bunun adı İSLAM'dır ve İslam insanlara sadece kendi etrafında birleşip kardeşler olmayı emreder.
Zira Kuranda (İslamın neşet ettiği ana kaynakta) hiçbir ayet yoktur ki insanların akıllarına, vicdanlarına hükmetmesin. KULLAR ÜZERİNDE ALLAH'IN VESAYETİNDEN BAŞKA TÜM VESAYETLERE LA DEMEK FARZDIR, ESASTIR. İşte bu da kısaca la ilahe illallahtır.
[Ali İmran Suresi 64.ayet ] Deki; 'Ey kitap ehli, sizinle aramızda ortak olan şu söze geliniz: Sırf Allah'a kulluk edelim, hiçbir şeyi O'na ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp birbirimizi ilâh edinmeyelim.'
Vesselam.