Mükerrem BULUT
AYAKKABILAR!
Dost başa düşman ayağa bakar” demiş atalarımız. Atasözlerini severim ama ataların sözlerini farklı anlayıp, bambaşka manalar yükleyebiliyoruz maalesef. Her başa bakan dost, ayağa bakanın düşman olduğu kanısına vardığımız gibi. Ayağa bakan nice dost, başa bakan nice düşmanlar gördük. Gözlerinizin içine baka baka sizi aşağılamaya, kandırmaya çalışan yalancı duruma düşürmeye kalkışan nice “başa bakanlar” gördük. Yüzünüze bakarak dost gibi görünen ama kullanıp bir şekilde bir yerlere gelince tanımayan insanlar.
Bunun tam tersi ayaklarınıza bakıp ta yüreklerinize girip kök salan nice dostlarınız olmuştur. Başta bahsi geçen malum atasözünün tam tersi olarak ben ayakla ve ayakkabıyla dost ifadesini hep bir arada düşünürüm.
Bazı ayakkabılar insanın ayağını yorar, sıkar, yürümekte güçlük çekmenize sebep olur. Arkaları vurur ve yürümenizi iyice zorlaştırır.
Bazıları da o kadar rahattır ki ne kadar fazla yürürseniz yürüyün hissettirmez bile. Sanki ayaklarınız değil ayakkabı yürütür sizi. Yürüyen merdivende gibi hissedersiniz onlarla.
Bu yazıyı okurken pek çoğunuzun tebessüm ettiğini görür gibiyim. Yazı sahibine sanırım bir ayakkabı firması sponsor oldu reklam yapıyor der gibi. Emin olun böyle bir şey yok.
Dostlar, tıpkı bu ayakkabı örneklerindeki gibidirler. Kimisi sıkar, ayağımıza çelme olup yürümemizi, ilerlememizi zorlaştırır. Oturmamız için elinden geleni yaparken bazı dostlarda bizim ilerlememizi kolaylaştırır. Yükümüzü hafifletir.
Ayakkabılar bedenin yükünü taşır, ruhumuzun yükünü ise dostlarımız.
İçinizdeki acıları, sıkıntıları, kırgınlıkları ve hayallerinizi yüklenen yüreklerdir bu dostlar.
Bazı arkadaşlar dost olmaya adaydır. Ben değiştirir düzeltirim ve yanlışlarını törpüleyerek istediğim kıvama getiririm dediğiniz dostlar, aynı satıcının allayıp pullayarak zamanla açılır sözlerine kanıp görüntüsünü de beğendiğimiz ama bize bir numara küçük gelen ayakkabı gibidir. Kemiklerimizi deforme eden bu ayakkabılar ayak yapınızı zamanla bozup nasırlar oluşmasına neden olurlar.
Tıpkı bu tarzda değiştirebileceğimizi umduğumuz ama zamanla onların bizi kendilerine çevirdikleri arkadaşlar gibi. Ki, bu arkadaşlar da yüreklerimizde nasırlar oluşmasına sebep olurlar. Bazı ayakkabılar da vitrinde görüp çok beğenirsiniz tam sizin tarzınız ve sitilinizdir. Böyle düşünüp hasbelkader alırsınız o ayakkabıları. Giyip biraz yürüdükten sonra sizi çok zorladığını fark edersiniz. Hatta hayatı size zindan eder. Dünya büyük olmuş ayakkabı dar olduktan sonra neye yarar demiş ya büyüklerimiz. Tıpkı bu tarzda dostlar vardır. İlk gördüğünüzde sizin gibi düşünen, sizin değer yargılarınıza sahip olduğuna inandığınız, dertlerinizin ortak olduğunu düşündüğünüz insanları görünce tamda dost olacağım biri dersiniz. Dost ifadesini yapıştırırsınız üzerine. Ama belli bir süre geçip, kendisiyle zaman geçirince,aynı sofrada yemek yiyip, günlük yaşantısına şahit olunca gerçek yüzünü görürsünüz bu dışına aldanıp dost hanesine yazdığınız arkadaşın...
Bazı ayakkabıların ön ve arkaları açıktır. Parmak uçlarınız soğuktan sızlarken ayak tabanınızı yakacak bir tarzda dır.Topuklarınıza sert vuran rüzgarı önleyemez ayağınızın üstünü örten bölümü. Yani kısacası ayağınızın bir bölümü sıcacıkken bir bölümü buz kesilir soğuktan.
Bazı dostlarda tıpkı bu yarım ayakkabılar gibi bazen ısıtır bazen de buz gibi soğukta bırakır sizi. Karasızdırlar yani.Bazen sizin gibi düşünürler. Size hak verirler. Sır verebilecek kadar yakın hissedersinizi onları ama bazen o kadar uzaktadır ki sizden, sırrınızı verdiğiniz için pişman olursunuz .Ertesi gün tekrar arkadaşça yaklaşır size bu defada dün nasıl öyle düşündüm diye kendinize kızarsınız.Alacadır dostlukları yani.Bir öyle bir böyle..
Bazı ayakkabılarda topukludur.Yürürken öyle ses çıkarır ki,arkası dönük olanlar bile dönüp bakarlar bu ahenkle gelen ayak sesine.Hele de ıssız bir yerdeyseniz kulağınızı alabildiğine tırmalar. Beyninize çivi çakılıyormuş gibi ağrı vererek uzaklaşır.
Bazı dostlarda aynı topuklar gibi görüntüsünden çok sesi vardır. Sürekli yorum yapıp yerli yersiz konuşur. Beyninizi yorar. Her defasında çiviler çakar kafanıza. Buluşmalarınız rahatlama değil işkenceye dönüşür. Kopamazsınızdır da. Mecbure binaen bir araya geldiğimiz arkadaşlar gibi.
Bazılarıysa marka olsun ister ayakkabısının. En meşhur marka olmalı ve ayakkabının dışında yazmalı markası. Görenler imrenmeli. Pahalı olduğunu markasından anlayabilmeli. On metre öteden cezbetmeli insanı. Dikkat çekmeli. Işıl ışıl insanların gözüne sokarcasına markasını ön planda tutmalı ayakkabı. Kalite olmalı kısacası.
Bazı arkadaşların kariyer sahibi insanlarla dost olma çabaları gibidir bu. Etrafındakilere baktığınızda bir işçi-zor geçinen vasıfsız bir eleman göremezsiniz etrafında. Dost dediklerinin hepsi avukat-doktor-mühendis-siyasetçi-öğretim görevlisi-meşhur bir yazar veya sanatçı (kalburüstü meslek özürlü olduğumdan fazla yazamadım özür dilerim) olmasını tercih eder. Bir dostuyla konuşurken başka bir dostunu anlatıyorsa mutlaka adıyla beraber unvanını ve mesleğini de söyler.
-Dün doktor olan arkadaşla bir aradaydık. Amerika da mastır yapan bir arkadaşım var ya hani o bana geldi gibi.
Ahmet-Mehmet gibi isimlerle değil de sonradan üzerine geçirdikleri unvanlarla dile getirir onları. Tıpkı marka ayakkabılarını sergilerken zevk aldıkları gibi bu dostlarının da unvanlarıyla hatırlatmak zevk verir onlara.
Bazı ayakkabılar zor koşullar içindir.En zor şartlarda bile dağ,tepe,çamur,yağmur demeden sizi özenle taşır.Kaymanızı engeller.Sıcacık tutar sizi. Onunla güvende olursunuz.Sizi zor durumda bırakmayacağını bilirsiniz çünkü bu şartlar için imal edilmişlerdir. Yapısını bilirsiniz. Doruklara tırmanırken de,en zorlu yokuşlardan düşercesine inişlerinizde bile sizi özenle taşır. Onunla en sıkıntılı anlarda bile huzurlusunuzdur. Zira sizi asla yarı yolda bırakmayacağını bilirsiniz. Ona güveniniz tamdır. Çünkü her koşulda sizi sahipsiz bırakmamıştır.
Tıpkı sizin en zor anınızda yanınızda olan,size destek veren,acınızı paylaşan,düşeceğiniz zaman daha düşmeden elinizden tutan,yükseldiğinizde de, maddi açıdan düşüş yaşadığınızda her anınızda eşit derecede yakınızda olup sevgi ve dostluğu aynı kalan, sizin hatalarınızdan dönmeniz için uyaran,ayıbınız açmayan,ifşa etmeyen, sırdaş olan dostlarınız gibi.
Bazı ayakkabılar bezden yapılmıştır. Dışarıdan her gelen tepkiyi içeri verir. Çamur, yağmur suyu, ayağınız altına gelen taşın acısını bile size hissettirir. Ayağınızın üstüne düşen en ufak cismi bile hissedersiniz bez ayakkabılarla. En ufak çarpmalardan bile sizi korumaz sanki ayağınızda ayakkabı yokmuş gibi çarpmanın acısını duyarsınız. Bu tarz ayakkabılar bir ömürlük değildir zaten. Birkaç ay giydiğinizde çok çabuk deforme olur bir mevsim bile taşımaz sizin yükünüzü.
Bazı dostlar da öyledir. Dışarıdan gelen en ufak tepkilerle veya söylentilerle bir anda bitiriverir sizinle dostluğunu. Sizin derdinize ortak olmayı bırakın sevinciniz bile sevindirmez onu. Sürekli yargılar, düşmana gerek bırakmayacak kadar sert bir üslupla başınıza kakar yaptıklarını. Ondan bir iyilik istemeye korkarsınız. Yokluğu değil, varlığı acı vermeye başlar. Sizin sırlarınızı bir şekilde başkalarına aktarır. Hatalarınızı acımasızca yüzünüze vurur. Tıpkı bez ayakkabı gibi varlıklarıyla yoklukları aynıdır.
Bazı ayakkabılar tozlu raflara terkedilmiştir. Kullanmazsınız. Bir dönem vazgeçilmezinizken bir anda rafa kaldırılmıştır. Aklınıza bile gelmez. Sizin için bir şey ifade etmeyen, hatırladıkça içini sızlatmayan, sıradan ayakkabılardır.
Peki ya bir dönem pek çok şey paylaştığımız ve bir anda koptuğumuz dostlarımız. Tıpkı bu raflara kaldırdığımız aklımıza belli zamanlarda gelen dostlarımız. Aynı sofradan, aynı kaptan yemek yediğimiz,aynı kaynaktan beslendiğimiz ama uzun zamandır görüşemediğimiz dostlarımız.
Kardeşleşemediğimiz, bir türlü dostlaşamadığımız dostlarımız. Tanış kaldığımız, yan yana gelerek sadece kalabalıklaştığımız ama gerçek manada dost olamadığımız dostlarımız. Telefon rehberinde aranmayanlar kısmında kalan dostlarımız. Aramaya aramaya koptuğumuz dostlarımız.
Bir dönem beraber sloganlar attığımız ve panellerde, seminerlerde, eylemlerde, vakıf ve derneklerde sürekli bir arada olmamıza rağmen şimdi hasbelkader bir araya gelebildiğimiz dostlarımız.
Yediğimiz-içtiğimiz ayrı gitmeyen dostlarımız. Her birimizin savrulup, sessiz kalabalıklara karıştığımız dostlarımız.
Peki şimdi ben sizi hangi kategoride değerlendirmeliyim?