Mükerrem BULUT

09 Mart 2009

OY VERENLER, KOYVERENLER!

Selamların en güzeliyle…

Şu sıralarda hepimizi meşgul eden, birileri tarafından taze bir sorunmuş gibi gündeme getirilen bir mesele olan “OY VERMEK” üzerine yazmak istedim. İşin aslı bunu seneler önce hallettiğimizi ve artık mutabakata vardığımızı düşünüyordum. Ta ki, bugünün ılımlı kanaat önderleri kürsülerinden oy mu verelim, koy mu verelim gibi saçma bir soru sarf edene kadar...

Daha dün aynı kürsülerden başka ifadeler çınlarken kulaklarımıza ne oldu da söylemleri değişivermişti bir anda? Düşüncelerini değiştiren ne olmuştu da kasıla kasıla halimizden anlamanız lazım gibi bir paylamayla açıklamışlardı düşüncelerini?

Hepimiz bir düşünelim. Hani bir şiir vardı hepimizin severek dinlediği. ”PEYGAMBERİMİZ BİR GÜN EVİNİZE GELSE” diye başlayan bir şiir. Korkmayın, bu şiiri burada yazacak değilim. Rasulün, kendisini evine kabul etmekten çekineceği bir ümmetinin evine gideceğini düşünmüyorum zira. Biraz zihin jimnastiği yapalım sadece. Farzedelim ki, Allah Rasulü bu topluma gelmiş. Bize hitaben soruyor;

-Allah’a iman ediyor musunuz ey insanlar?

Hep birlikte son sesimizle bağırırız;

-Eveeet!

Allah rasulü tekrar sorsa;

-Peki, rasulüne iman ediyor musunuz?

-Eveeet!

Peki kitabına, cennet ve cehennemine iman ediyor musunuz?

-Elbetteki evet diye bağırırız

Ve tekrar sorsa Allah rasulü;

-Ya Allah'ın kanunlarıyla hükmolunmak, Allah’ın hükümlerinin hakim olması yani şerî sistemi istiyor musunuz?

O topluluk ne cevap verecektir acaba?

Hani malum şiirdeki gibi Allah Rasulü'nü görünce utancımızdan evet mi diyeceğiz, yoksa, Muhammed aleyhisselama rağmen şu an kürsülerimizden haykırdığımız gibi koyvermemek için oy vererek laisizmi kabul ediyoruz ya Muhammed! mi diyeceğiz?

Bu cevapla şaşıran Rasulu ekreme;

-Ya Rasulallah, bizler laik Müslümanlarız!

-Ya Rasulallah, bizler demokrat Müslümanlarız!, diyerek daha da şaşırmasını mı sağlayacağız, Allah Rasulü'nün?

Şimdi bu kitleleri tv ekranlarından ve yüksek kürsülerinden, sözüm ona fetvalarıyla peşinden sürükleyen bu zevata soruyorum:

-Allah Rasulü karşınıza gelse ve sizin gözbebeklerinizin içine baksa, yine bu söylemleri zikredebilir misiniz onun huzurunda?

Vallahi, bir elime ayı bir elime güneşi verseler yine de şirk otoritesiyle uzlaşmam, diye buyuran ümmetin önderinin huzurunda bu fetvanızı verebilir misiniz, yüzünüz kızarmadan?

Kitleleri afyonlanmış gibi uyutup haram olan bir şeyi helal gösterebilir misiniz?

Bu kadar pervasız olabilir misiniz gerçekten de?

Allah aşkınıza elimizi vicdanlarımıza koyalım ve düşünelim. Her topluluk hak ettiği bir idareyle idare olunur ve hak ettiği idarecilerle yönetilirler. Bizim bunu hak edip etmeme durumuza hiç girmiyorum. Zira girersem içinden çıkılamaz bir hal alacaktır. Bu gerçeği de bilmeyen kimse yoktur sanırım. Neyi ne kadar hak ediyoruz? İşimize gelen fetvayı sunarken kitlelere, onların da zahmetsizce kabul etmeleri zaten neyi hak ettiklerinin göstergesidir.

Laikliği ve demokratlığı tartışabiliriz enine boyuna. Her kesim kendine göre yorumlayacaktır zira. Oysa bizim üzerinde durduğumuz konu Müslümanlıktır ki, bunun tartışılması, eğilip bükülmesi, kişisel görüşlerimizin katılımıyla ılımlaştırılması söz konusu bile olamaz. Müslümanlığın ne olduğunu ve ne olmadığını Allah celle yüce kitabında o kadar açık belirtmiş ki, bunun üstüne söz söylemek haddimiz değildir. Allah’ı inkar etmemek ve ona iman etmek arasında ne fark var? İyice karışan kafalarımızı iki elimiz arasına alıp bir düşünelim. Fark var mı? Etrafımızdakilerle gözlemleyelim? Aslında hiçbir fark olmaması gerekirken, iman etmek onu inkar etmemeyi gerektirdiği halde günümüzde öyle midir?

Yaşadığımız toplumda Allah’ı inkar etmeyen insanlarda, Allah’a iman vasfı var mıdır?

Toplumda maalesef ki, Allah’ı inkar etmemek hususunda gösterdiğimiz hassasiyetimiz, Allah’a iman hususunda yok denecek kadar az. Onun varlığını inkar etmekle ilgili olarak küfürlerden alabildiğince kaçmaya çalışan bizler, ona imanla ve bu imanın gerektirdikleriyle ilgili eylemlere yakınlıkta pek iyi bir durumda değiliz ne yazk ki.

Bunun baş sebebi de, bizim yanlış Allah telakkisine sahip bulunmamızdır. Hep eleştiregeldiğimiz, sadece bizi yaratan ama idareyi eline alamayan bir yaratıcı düşüncesini bekli de farkında olmadan bizim uyguluyor olmamız ne hazin. Yarattığı ve yaşattığı kullarının yeryüzünde ne yaptıklarına, nasıl idare olunduklarına ve nasıl idare olunmak istediklerine karışmayan bir yaratıcı… Ne garip, masumca oy vermenin buraya kadar dayandığını düşünmek. Yanlış ve eksik Allah telakkisiyle yüz yüze kalmış bir topluluk olarak yaşamaya devam etmek ne acı!

Ne acı ayetlerin tefsirlerini ballandıra ballandıra anlatırken aynı kürsüden ayetin tam zıttı olan bir hükmü vermek!

Ne acı kitlelerin gözlerine bakarak gerçeği gizlemek!

Ne acı medya gibi bir iktidara sahip olduktan sonra söylemlerini yüzde seksen değiştirmek!

Ne acı Allahın hükümleriyle değil de beşerin hükümlerine “eyvallah!” çekmek!
Ne acı hakkı gizlemek!

Gerçeğin üzerini örtmek!

Ne acı bunu meşru göstermek!

Koyvermek ne acı!

Kanaat önderiyken toplumdaki zalimlere dur diyebilecek kapasitede olup da onlara oy çığırtkanlığının yapılması ne acı!

Kur'an yaşamamız gereken evrensel bir kitapsa, bu din kanımızın son damlasına kadar yaşamamız gereken bir hayat manzumesiyse soruyorum size;

Verdiğiniz bu fetvalardan ne kadar eminsiniz?

Elinizi vicdanlarınıza koyarak bir daha cevap verin Allah aşkına,

Siz ve size inananlar;

-Kula kulluğu reddetmenin bir adım önünde misiniz, yoksa bin adım gerisinde mi?

-Yaratılmışların kanunlarıyla hükm olunmak pahasına sömürülen, paraya, makama, tebaya, şana, şöhrete aldananlardan mısınız?

-Üç karış toprağa, bir iki vekil tanıdığına gerçek özgürlüklerinizi değiştirenlerden misiniz?

Ne olup olmadığınıza siz karar verin!

Vesselam!..