Coşkun UZUN
BEYÂN ve ARZ-I HÂL
Elhamdülillah bizler müslümanız.
İnancımız “Evrensel” olduğu için asla coğrafya ve sınır tanımaz.
Yeryüzündeki iman ailesinin bütün fertleri bizim din kardeşlerimizdir.
Hiçbir zaman Sünnici veya Şiacı olmadık. Kısır tartışmalara girmedik.
Duruma göre bir tarafımız veya aidiyetimiz olsa da tarafgirliğimiz asla olmadı.
Allah(cc) ve Peygamber(sav)’in hatırını herkesten, her şeyden üstün bilir ve üstün tutarız. Dünya üzerimize gelse de, tek başımıza kalsak da inandığımız doğrulardan vazgeçmeyiz.
Şuculuk veya buculukla bizim işimiz olmaz.
Çünkü şahıs perestlikten uzak olmayı bu dinden öğrenmişiz.
Amerikancı, Uzlaşmacı, Diyalogcu, Hoşgörü’cü, İrancı, Turancı, Türkçü, Kürtçü asla olmadık.
Türk, Kürt, Arap, Acem, Romen, siyah, beyaz, Asyalı, Afrikalı, Avrupalı türünden ırk, renk ve dile dair bir takıntı ve ön yargıya sahip olmadık. İnançta, coğrafyada ve insanlıktaki kardeşlerimizi birbiriyle karıştırmadık.
Herhangi bir kişiyi, konuyu, ülkeyi, şehir, bölge veya coğrafyayı bir şekilde konuşup gündemimize almış veya reddetmişsek bu sadece ihtiyaçtan dolayıdır. Hiçbir kişi, kurum, coğrafya bizim olmazsa olmazımız, vazgeçilmezimiz değildir. Akide’den başka milliyetçilik ve aidiyet tanımayız.
Hakk’ın yanında, Batılın karşısında olmayı, mazluma dost, zalime düşman olmayı, müstaz’afları savunup müstekbirlere karşı mücadele etmeyi Kur’an ve Peygamber (sav)’den öğrendik.
Vakıf, Dernek, STK, Sendika, Siyasi Parti, konularında holiganlığı yanlış bildiğimiz gibi, düşmanlığı da yanlış biliriz.
Resmî kurum, yapı ve kişilere ilişki ve yaklaşımda çoğu zaman fayda, menfaat, çıkar, zaman/dönem eksenli değil ilke ve inanç temelli olmaya gayret ettik. Nötr kaldığımız durumlar da oldu.
Her zaman için hasmımız kişiler değil onların yanlışlarıdır. Hasımlığımızı da dine/islam’a olan hısımlığımız belirler. Eleştiri, itham, kınama ve reddiyeleri şahıslara yöneltmeyi doğru bulmadığımız için karşı çıkışlarımızı fiili durum, tanım ve ilkeler üzerinden ortaya koymaya çalışırız.
Davet ve tebliğ çalışmalarında Din, Tevhid ve Adaletin teklifi de var ısrarı da. Fakat insanları/toplumu değiştirmek/dönüştürmek için zor kullanmak asla yoktur.
Bizler; içinde yaşadığımız topluma karşı (NŞA - normal şartlar altında) herhangi bir şekilde baskı, dayatma, zulüm, şiddet, tehdit, şantaj, terör, öldürme, yaralama, işkence, tedhiş veya silahlı eylemi asla kabul edemeyiz.
Açık davet, gönüllülük ve İslâmî kimliğin onurlu temsilciliği ilkesine bağlı olarak kendi doğal seyrinde, itidal üzere, tedricen ve fıtrata uygun olarak gerçekleşecek olan Tevhidî dönüşüm ve değişimlerden yanayız.
İslâmî ilmin okul ve şubelerinden hiçbirisini reddetmedik, yok saymadık, saygısızlık etmedik. İlme / alime saygı duymakla beraber, zaman zaman kendi çapımızda eleştirilerimiz olduysa da temelde haddimizi bilmeyi, sınırları aşmamayı, temkinli / itidâl üzere kalmayı kendimize ilke sayıp tercih ettik.
Çok öncelerden bu yana Kur’an-ı Kerîm de okuyoruz meâlini de.
Ne Kitabullah’ın dili Arapçayı mutlaklaştırdık ne de dilimize tercüme edilen meâlleri.
Kitabullah’ın aslını ve meâlini birlikte okumasını pek çok insana ihtiyaca binaen tavsiye ettik.
Fakat asla metinci veya meâlci olmadık.
Kur’an okuyanları da gördük, sadece meâl ile yetinenleri de.
Kimseye arkasından veya yüzüne karşı Kur’an’cı, meâlci, hadisçi demedik.
Dinin kaynakları konusunda tereddüt yaşamadık.
Kur’an ve Sünnet’i asla birbirinden ayırmadık.
Hz. Peygamber(sav)’i aşırı yüceltmediğimiz gibi (haşa) sıradanlaştırıp aşağılamadık da.
O bir beşerdi. Fakat nasıl taşlar içerisinde yakut bambaşkaysa O’da insanlar arasında öyle idi.
Peygamber sözü olan hadisler hakkında daima saygılı, duyarlı, dikkatli, temkinli olmayı tercih ettik. Gerektiğinde edep sınırları içinde eleştirel bakabilmeyi seçtik. Fakat hadisleri reddetme kolaycılık, toptancılık ve yanlışlığını hiç gündemimize almadık. Hadis kritiği ve eleştirilerini ise ehline havale ettik.
İtikad / Akaid’de mezhebimiz sadece Allah, Kur’an ve Peygamber oldu.
İtikadî mezhepleri bilmekle birlikte içlerinden birisinin müntesibi olmayı doğru bulmadık.
Amelî / pratik fıkıh açıdan ise Mezhepçi veya mezhepsiz olmamakla beraber hep mezhepli olduk.
Tasarruf, aidiyet ve çalışmalarımızı müslümanların güç ve maslahatına katkı sağlamaya yöneltmek zorundaydık. Bulunduğumuz yer, elimizdeki imkânlar veya özleyip kendisine ulaşabilmek için uğruna çaba ve gayret sarf ettiğimiz hedefler bizleri kardeşlerimizden uzaklaştırmayıp aksine yaklaştırmalıydı.
Yanılgılara, tökezlemelere, düşüşlerimize; dilimizin, elimizin, ayağımızın, kayma ve sürçmesine, bilinç ve irademizi yitirmemize, kulluğu ıskalayıp değerlerimizi hafife alışımıza, itibar ve haysiyet kaybımıza şahit olacak dostlardan kardeşane ikaz ve eleştirilerini bekleriz.
Varlık amacımızı ve Ahiret yurdu için imtihanda olduğumuzu unutturmaması için Rabbimize duacıyız.
Elhamdülillah
İnsanları herhangi bir cemaate, tarikata veya bir mezhebe davet etmedik.
Çünkü bizim davamız “La İlahe İllallah” davasıdır.
Biz insanları sadece Kur’an’a ve Nebevî Sünnet’e çağırdık, çağırıyoruz.
Bize gelmeyin, kendinize gelseniz bu size de bize de yeter dedik.
Kendimizi Müslüman isminden başka bir isimle anmadık, anılmasına da izin vermedik, razı olmadık.
Gazete, dergi, vakıf, dernek, sendika ve STK angajmanı peşinden hiç gitmedik.
El öpmedik, öptürmedik. Hurafelere, uçanlara, kaçanlara, gavs ve kutup zırvalarına inanmadık.
Kalpten geçenleri bildiği iddia edilenlere, marifet, keramet, külliyat ve risalelere pabuç bırakmadık.
Kurtarıcılara ve şefaat dağıtıcılarına asla itibar etmedik.
Biz “ve rabbeke fekebbir” emrince Rabbini tekbir edenleriz.
O’ndan başkasına O’nun sıfatlarını yakıştırmayız.
Biz; LÂ’sı olmayan omurgasız, edilgen, uzlaşmacı tanımlanmış din anlayışlarından, “Devlet Tanrısı” ve “Resmî İdeoloji”den,Resmî / Millî Türk Dini’nden, Demokrasi ve benzerî tüm çağdaş dinlerden, Tasavvuf afyonundan uzak ve berîyiz.
Doğruyu tercih edip savunmak, hak ve adalette ısrarcı olup gerektiğinde bedel ödemek şereftir.
Yanlışlardan vazgeçip tevbe etmek ise izzet ve onurdur.
Başarı, kazanım ve sevinçlerimiz, elimizin altındaki imkânlar Allah ve Peygamber dostlarını sevindirip, Hak ve hakikat düşmanlarını kahretmiyorsa o zaman bizim durduğumuz yerde, duruşumuzda veya anlaşılmamızda bir problem var demektir.
Böyle bilinip tanınmak ve öylece anılmak isteriz. Söylenenler dışında her hangi bir tanım, yaklaşım ve yakıştırmayla anılmayı reddediyor ve hakkımızı helâl etmiyoruz.
Olabilecek eksen kaymalarımızı, saf ve taraf tercihindeki yanlışlıklarımızı gördüğünde ikaz etmesini iman hatırına kardeşlerimizden rica ediyor, kendimizi ve inananları Rabbimize havale ve teslim ediyoruz.
Bütün güç ve imkânların müslüman adamlar, şahsiyetli bireyler, adam gibi adamlar yetiştirmek için harcanması gerektiğine, insanları başka amaç ve hedeflerle oyalayarak kendimizi ve başkalarını kandırmamanın gereğine inanıyoruz.
Muvahhid, mücahid, muttakî bütün kulları seviyor, hidayete tabi olanları selamlıyoruz…..!