Coşkun UZUN

19 Kasım 2010

BİR NUMARA MI, ON NUMARA MI?

Kimse kızmasın, açıkça söylüyorum, şu halimizle bizden hiç bir numara olmaz! Sebebini lütfen herkes kendisine sorsun. Çünkü bu konuda birisinin bir başkasına bir şeyler söylemesi çok ta doğru olmaz. Nasreddin Hoca’nın kendi gençliği için dediği gibi (biz birbirimizden önce) kendi Cemaziyel Evvel’imizi biliriz!

 

Kaçımız kendi kulluğunu ve ibadetlerini ölçme ve bu konuda bir ön değerlendirme yapma cesareti göstererek kendi gerçeğiyle yüzleşmeye hazırdır dersiniz?

 

Hz. Peygamber'in (sav) kulluğuna, kıldığı namaza, yaptığı ibadet, dua, tevbe ve istiğfarlara, bir karşılık, puan ve not vermek suretiyle değerlendirmek gerekse, dört dörtlük örnek birer ibadet, namaz, dua, tevbe ve istiğfar olmaları sebebiyle mutlaka ‘on üzerinden on’ puan verilecektir değil mi?

 

Bizlerin namazlarımız, dualarımız, tevbe ve istiğfarlarımız acaba kaç puanlıktır dersiniz? İşte müslüman bu, kulluk ve itaat böyle olur diye örnek gösterilebilecek bir kimlik, duruş ve yaşayışa sahip miyiz bizler? İçimizde kaç kişi on üzerinden on puan verir kendi ibadetleri için? Yoksa olmaz olsun bunun gibi Müslümanlık mı dedirtiyoruz etrafımıza?

 

Namazlarımızdan başlayalım önce isterseniz!

Allah(cc)’ın Rasulü, Peygamberimiz(sav) nasıl namaz kılıyor idiyse aynen ben de öylece namazımı edâ ve ikame ediyorum diyebilecek, kıldığı namazlar sayesinde kötülük ve fahşa’dan uzak duran, özü sözü bir, takva sahibi ve abid, babayiğit kullar epeyce var mı acaba aramızda? Ne dersiniz?  Bu konuda da yine etrafımıza mı bakınıyoruz? Kendimiz ne güne duruyoruz canım? Niye kendimize güvenmiyoruz ve başkalarından bekliyoruz hep? Yine neden kendimiz öne çıkmıyor ve gür bir sesle ben varım diyemiyoruz ki? Biz Müslüman değil miyiz? Namaz kılmıyor muyuz? Yoksa biz Allah(cc) korusun cahiller gibi sadece yatıp kalkıyor veya öylesine yuvarlanıyor muyuz? Kıldığımız namazlar kulluk yolculuğumuzda bizi hangi zirvelere kadar götürebilecek özellik arz ediyor dersiniz?  Dürüst olursak eğer, namaz kılarken aklımıza neler neler geliyor değil mi? Nerelere gitmiyor, kimlerle ne işleri halletmiyoruz ki? Namaza acıkarak, canımız çektiği için, özlediğimiz için namaz kılasımız geliyor mu sık sık? Namaza üşenerek mi kalkıyoruz yoksa severek ve iple çekerek mi? Namazlarımızı kıldığımızda sırtımızdaki bir yükü indirip ondan kurtularak hafiflemenin ruh halini mi taşıyoruz?  Yoksa sorumlu bir kul ve dürüst bir müslüman gibi Allah(cc)’a söz vermenin ve sözünde durmanın, Rabbi ile beraber olmanın, kulluk ve randevusuna sadık kalıp, sözünün eri olmanın, ben firari değilim ey Rabbim, işte geldim huzurundayım, buyur-emret, teslimiyet ve şuurunun getirdiği bir gönül huzuru ve iç rahatlığına mı kavuşuyoruz ne dersiniz? Her namazımız tekbiriyle, kıratıyla, kıyamı ve rükusuyla, secdesiyle bizi onarıyor mu? Ayet ayet, secde secde diriliyor muyuz? Namazlarıyla günde birçok kez kıyam eden insanlar olarak evrensel bir diriliş ve kıyam için de hazırlıyor muyuz kendimizi, ailemizi, içinde yaşadığımız çevreyi ve toplumu? Namazlarımızdan güç ve enerji alarak besleniyor ve her namazda ayrı bir yanımızı diriltebiliyor muyuz? Namazlarımız bizim için Tevhidî birer eylem mi, yoksa bilinç ve sorgulamaktan uzak, tamamen kültür ve geleneğin sırtımıza yüklediği birer seramoni ve ritüel mi?

 

Namaz; sadece hareketlerden ve şekilden değil, aynı zamanda çok canlı, dimdik, dinamik ve yapıcı, inşa edici bir ruh ve iradeden oluşmaktadır aslında. Teslimiyet, bağlılık, tevazu, huzur, huşu, hayâ, edep ve adabın ibadetleşmesi, imanın dimdik ayağa kaldırılması, amele dönüşmesi, bedeni sarıp sarmalamasıdır. Ne diyorsunuz, Namazlarımız bir numara mı, on numara mı, kaç puanlık sizce?

 

Abdestle devam edelim!

Aldığımız abdestler, gerçekten arındırıyor mu dersiniz ruhlarımızı ve bedenlerimizi cürüm, isyan, kir ve günahlardan? Yoksa sadece elimiz, kolumuz mu ıslanıyor abdest suyuyla ne dersiniz? Usulüne ve adabına, farz, sünnet ve arınmanın, hazırlanmanın ruhuna uyarak, özen gösterilerek alınmış bir abdestle mi namaza ve secdelere gidiyoruz bizler? Elimiz, yüzümüz, dilimiz, gözümüz ve diğer abdest organlarımızdaki günah, isyan ve kirler gerçekten de dökülüp gidiyorlar mı dersiniz abdest suyu ile birlikte? Alnımız ak mı, başımız dik mi, el ve ayaklarımızı, kollarımızı, kulaklarımızı ve boynumuzu abdest suyu ile temizlerken ağzımızdan dökülen dualar hançeremizden, boğazımızdan aşağıya geçiyor mu ötelere gidiyor mu? Çar çabuk, apar topar alınan bir abdest gerçekten arındıran ve yücelten, ruhu dinlendirip yenileyen, teskin eden bir abdest olabilir mi? Hazreti Peygamber(sav) gibi bir abdestimiz ve namaza hazırlığımız var mı bizim, ne dersiniz? Sadece ibadetler için mi, ibadetler öyle gerektirdiği için mi abdest alıyoruz bizler? Başka bir korunma ve arınma gayesiyle, mesela zırh kuşanmak gibi, silahlı olmak, nefse, şeytana, her türlü düşmana, hile ve desiselere karşı uyanık ve teyakkuzda olmak gibi sebeplerle de abdest aldığımız oluyor mu? O abdest sayesinde daima ilahi huzurda olduğumuzu hatırlayıp o edep ve kemal ile davrandığımız da oluyor mu? Ne diyorsunuz, Abdestlerimiz bir numara mı, On numara mı, kaç puan verelim?

 

Oruç: Emirin demiri kestiği, itaat ve isyanın tam olarak netleştiği an mıdır Oruç ve Ramazan. Bizler için? Allah(cc) için nefsimizi, arzu ve isteklerimizi zapturapt altına alıp dizginlemenin, sınırlamanın, terk etmenin, onlara boyun eğmemenin, irade ve hürriyetin, kulluğun en güzel uygulaması ve zaman planlaması için yapılan ruhi ve psikolojik bir arınma ve antrenman mıdır? Vermeyi, almayı, sevmeyi, yetinmeyi, şükretmeyi, öğreten bir zaman dilimi midir?

Zulme, Şirke, Küfre, İsyana, Tuğyana ve haksızlıklara karşı verilecek olan Tevhidî, Kur’anî bir mücadelenin bireysel boyutunu oluşturan oruçlarımızla bizler, her yıl düzenli olarak Ramazan’ın eğitim, kontrol ve arındırmasından geçiyor muyuz?. Allah(cc) için, O’nun yolunda, uğrunda, başımıza gelebilecek her türlü sıkıntıya katlanmanın; terbiye ve irade eğitimine yönelik bireysel ve toplumsal, örneği mi oruçlarımız?

Oruç ve Ramazan yeri ve zamanı geldiğinde severek ve ibadet bilinciyle günlerce aç ve susuz kalabilmenin ön hazırlığı mıdır? Her türlü şart ve ortama hazır olma, hazırlıklı bulunma hali midir?  Evet Oruçlarımız, bir numara mı, On numara mı, kaç puan verelim?

Hacc: Her ne kadar bazı insanlar için tarihi ve turistik bir gezi ve seyahat hükmündeyse de Hacc bizim için ümmet şuurumuzun canlandığı, kardeşlik, dayanışma ve kaynaşmanın, tanıma ve yaklaşmanın hayatta karşılaşılabilecek en güzel fırsatıdır. Fıtrat fısıltılarının kulaklarımıza ulaştığı sıcak günlerdir. “İnsanlar içinde haccı duyur; gerek yaya gerekse uzak yollardan (derin vadilerden) gelen yorgun düşmüş develer üstünde sana gelsinler.” (22 Hacc 27)

İbrahim ailesi Kuran’da geçen iki örnek aileden birisidir. İbrahim(as) olmasaydı, putları kırmasaydı, “Kur’an kahramanı”  olarak önümüzde örnek olmasaydı; biz kimin baltasından baltalar yontacaktık ki, put ve tağutların tepesine tepesine indirmek için. Zamanın İbrahimlerini, İbrahimleşmeyi nasıl tanıyacaktık? İbrahimî bir bilinç ve teslimiyete sahip insanların oluşturduğu organize bir hareketin; zifiri karanlıkları yarabilmek ve zulmetin girdabından kurtulabilmek için; zulme ve küfre karşı verilecek her türlü mücadelenin yükünü omuzlayabileceğini Hacc için gittiğimiz Hicaz topraklarında makamını ziyaret ettiğimiz İbrahim Halilullah’tan öğreniyoruz.

“Günde eş kez namazlarıyla kıyam eden insanların evrensel bir kıyam için toplanıp harekete geçecekleri yer Kâbe’dir. Kâbe’de bu kıyama girişmenin başlangıç noktası olarak hazreti İbrahim’in makamı vardır.” (Ali Ünal-Kur’an’da Temel Kavramlar)

Hacc bilincimiz sayesinde artık her birimiz ayrı coğrafyalarda birer İbrahim, İsmail ve Hacer olarak nöbetlerdeyiz. Sonuçta müslümanlar olarak biz her yıl Hacc mevsiminde İbrahim ve İsmail’le, Hacer’le buluşup, Allah(cc)ın yolunda olmaktan ve ölmekten bizi alıkoyabilecek, sahip olduğumuz, kurban edeceğimiz değerlerle yüzleşmekteyiz. Sonra kirlerini gidersinler; adaklarını yerine getirsinler ve o Eski Ev'i (Kâbe'yi) tavaf etsinler.” (22 Hacc 29)

 

“Allah, Beyt-i Haram (olan) Kabe'yi insanlar için bir ayaklanma (kıyam evi) kıldı; Haram Ay'ı, kurbanı ve boyunlardaki gerdanlıkları da..….(5 Maide 97)

Evet Hacc’ımız, bir numara mı, On numara mı, kaç puan verelim?

 

Zekât: Verirken, merhametle bölüşüp paylaşırken nasıl bir ilkesel tutarlılık içinde olacağımız da açık ve nettir. Kendimiz için hoşlanıp istediğimiz, güzel ve kıymetli olan iyi şeylerden vermemiz gerektiğinin altı çiziliyor Kur’an’da. “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah zengindir, övgüye lâyıktır.“ (2 Âl-i İmran 267)

 

Kişilerin sömürülmesine, istismar edilerek güçsüzleştirilmesine, imkanları eline geçirenlerin, köşe başlarını tutanların hükümran olmasına dur diyebilen, onları terbiye ve teskin ederek hakka ve hayra  doğru yönlendiren, gök sofrasının, ilahi nimetlerini kıskanmadan pay eden sistemin adı İslâmdır. Evet Zekât’larımız, bir numara mı, On numara mı, kaç puan verelim?

 

Kurban: Kurbanlarımız bizi Rabbimize, İlahımıza, Yerlerin-göklerin, kainatın sahibi olan Allah(cc)’a yaklaştıran birer ibadet mi? Samimiyet ve teslimiyet testi mi? Yoksa âdet yerini bulsun, çoluk çocuk başkalarından görüp özenmesinler diye yapıla gelen toplumsal bir alışkanlık mı, nedir sizce? Habil ve Kabil’in hikâyesini kabaca herkes bilir ama Kurban ibadeti konusunda nedense onları pek hatırlayan ve aralarında geçen olayın gerçeğini bilerek, ona göre bilinçli bir şekilde kurban kesenimiz çok azdır. Aynı şekilde İsmail(as)’ın teslimiyetini ve adanmışlığını, İbrahim(as)’ın serden, yardan geçmişliğini, Rabbinin emri karşısındaki teslimiyet, vakar ve olgunluğunu hakkınca pek bilenimiz yoktur. İsmail nerede bizler nerede duruyoruz? Bizim İsmaillerimiz kimdir nedir, nelerdir? Makam, para, iş, eş, evlat, korku ve sevgilerimiz, hırs ve ihtiraslar, hangisini İsmail’i temsilen feda ediyor ve ondan kurtulmanın, o engeli aşmanın samimiyetiyle Kurban’ı idrak ediyoruz? Onları mı kesiyoruz biz, Allah(cc) yolundan alıkoymasınlar diye, yoksa kestiğimiz sadece hayvan mıdır? Aşırı sevgi ve bağlılıklarımızdan, dünyeviliklerden, bizlere Allah(cc)’ı anmayı ve O’nun yolunda olmayı unutturan, vazgeçiren, çeviren her ne ise ondan kurtulmak niyetiyle mi Kurban kesiliyor etrafımızda dostlar?

 

Kurbanı, Kurban olunası değerleri ve hayatı var eden Allah’a Kurban olmayı öğrendiğimiz gün her şeyimizle dirileceğiz inşallah. Her şeyimizi kendisine borçlu olduğumuz Allah(cc)’a gereğince yaklaşabilmek, Dünyadan ve dünyalıklardan uzaklaşabilmek için, Kurban olmak zorundayız. 

 

İbrahim kimdir, İsmail İbrahim’in nesi olur bilmektir Kurban. İbrahim’in nerede durduğunu İsmail’in nerede durduğunu gösteren siyasi bir ibadettir. Bizlerin İsmaillerimizin neler olduğunu gözümüzün içine sokan, İsmailleri sevdiğimiz kadar, yaşamayı sevdiğimiz kadar, ölümü de vazgeçmeyi de sevmeyi kalplerimize içiren bir öğretmendir Kurban. “Şu halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.” (108 Kevser 2)

 

Kurban; gerektiğinde candan geçmeyi, canını cananını Kurban vermeyi, sadıklardan olmayı öğreten, hayatı ve ölümü yaratanın aynı Allah olduğunu idrak ettiren bir arınma eylemidir. Allah’tan geldiğimizi ve yine O’na döneceğimizi en güzel şekilde ifade eden bir eylem ve ibadettir Kurban. Allah için yaşamayı ve Allah için vazgeçmeyi, Allah için her şeyini feda etmeyi veya feda olmayı öğreten bir ibadet ve şiardır müslümanlar için.  “Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik.” (37 Saffat 107) “Ta ki kendilerine ait bir takım yararları yakînen görmeleri, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günler de Allah'ın ismini ansınlar. Artık ondan hem kendiniz yiyin, hem de yoksula, fakire yedirin.” (22 Hacc 28)

Evet bizim Kurban’larımız, bir numara mı, On numara mı, kaç puan verelim?

 

Tevhid ve Şehadet Kelimesi: Tevhid ve Şehadet kelimesi bizim için sadece kuru bir söz, zikir, vird, tesbihat mı, nedir? Alışkanlık olarak mı söylüyoruz o sözleri?

 

Allah(cc)’dan başka her türlü İlahı, ilahlaşanları, ilah taslaklarını, zalimleri ve tağutları her türlü ortam ve şart altında açık, net ve peşinen reddetmektir. La ilahe illallah demek, yeryüzünün duyduğu ve duyacağı en büyük, en siyasi, en iddialı inkılâbî sözü söylemektir. Tarafını belirlemek, kime dost, kime düşman olduğunun açıkça ilan edilmesidir İman temelde önce bir reddediş ve daha sonra da Allah(cc)’ın otoritesini, Rabliğini, İlâhlığını kabul ediştir. Evet bizim Tevhidimiz ve Şehadetimiz, bir numara mı, On numara mı, kaç puan verelim?

 

Hicab-Tesettür-Başörtüsü: Davanın ve mücadelenin bereketli azığı, yol ve yolculuğun işaretidir, kilometre taşıdır Tesettür ve Hicaplarımız. Allah(cc)’a teslim olmanın, itaat ve ibadetin ete kemiğe cisme bürünmüş halidir. İslâm ahlâkının ve ahkâmının beden coğrafyasında, sembollerle şiarlarla görünüşü ve ifadesidir. İmanın beden burcuna dikilmiş bir sancağıdır.  Tesettür imanını iktidara taşımanın, yaşatmanın, savunarak mücadelesini vermenin bir sembolüdür. İmanının ağırlığını hayatlarında ve yüreklerinde yaşayanların taşıyabildikleri bir işarettir. Allah(cc)’a verdiği söze sadık kalıp ilâhî Söz’e değer verenlerin, hür iradeleriyle attıkları cesur ve mübarek bir imzadır. . Evet bizim Tesettür ve Hicab’larımız, bir numara mı, On numara mı, kaç puan verelim?

 

Kur’an’a Yaklaşım ve Okumalarımız: Kur’an’la olan ilişkimiz Nasıl? O’na Yakın mı, Uzak mı, İç içe miyiz? Kur’an’ı veya Meâlini çok okumaktan dolayı hiç gözlerimiz yoruldu mu bizim?  Hayatımızda Kur’an’a ne kadar önem veriyor, yer ve zaman ayırıyoruz? Çok okumaktan dolayı Kur’an’ımız veya Meâl’imiz de eskidi mi, tekrar yenisini alıp değiştirdik mi? Yoksa hiç Okumadık veya eskitmedik mi? Elimizi bile sürmeden bekletiyor muyuz O’nu? Rafta bekletirken tozlandırdık mı? En son ne zaman okumuştuk? Yoksa halâ merak edip hiç okumadık mı O’nu?

 

Kur'an; insan hayatında ibadî, sosyal, siyasal, bireysel, toplumsal, ekonomik, ilmî, zihnî, askerî, sanatsal, kültürel, sportif ne kadar alan varsa, o konuda rehberlik yapar, yol haritası olur. Mü’minler için Kırmızı ve yeşil çizgiler çizer. Hz. Muhammed(sav)’e İndirilmiş, İnsanları Âciz Bırakan, Mushaflarda Yazılmış, Okunuşuyla İbadet Edilen, Allah Kelâmı Bir Kitaptır. Ve Bu Kur'anı anlamak inananlar için farzdır. Buna itiraz edecek bir Müslüman yoktur. Zira Kur'an anlaşılamazsa yaşanamaz. O’nu anlamak ve öğrendiklerini korumak, unutmayıp paylaşmak her mü'min için vazgeçilmez bir sorumluluktur. Bütün insanlara gönderilmiştir ve Kur'an’ın mesajı herkes tarafından anlaşılacak kadar açıktır.

 

Kur'an'a karşı mü'minin ilk görevi, O'nu sık olarak okumaktır. Kur'an vahyinin ilk emri "oku"  iken O'nu okumamanın, anlamamanın ve yaşamamanın herhangi bir mâzereti olamaz.

 

O’nu okumak, okumaların en güzelidir. Onu dinlemek, dinlemelerin en güzelidir. Onunla düşünmek, tefekkürün en güzelidir. Ona göre yaşanan bir hayat, hayatların en güzelidir. Zaman aşımı, mekân değişimi O’nu eskitemez, yürürlükten, gündemden düşüremez. O her zaman yeni, her dem taze, her devirde eksiksiz ve mükemmeldir. Evet bizim Kur’an’a Yakınlık, Yatkınlık Hürmet ve Yaklaşımımız bir numara mı, On numara mı, kaç puan verelim?

 

Akide, İnanç ve İmanlarımıza, Cihad Bilincimiz ve Şehadet Arzumuza, Din ve Dâva Anlayışımıza, Ticaret ve Siyasetimize, Kültür ve Sanatımıza, Dergi ve Gazeteciliğimize, Radyo ve Televizyonculuğumuza, Yazar ve Okurluğumuza, İşçi ve İşverenliğimize, Sanatçı ve Sporculuğumuza, Müzik ve Eğlence Anlayışımıza, Sevinç ve Hüzünlerimize, Bilgi ve Bilincimize, Sevgi ve Nefretlerimize, Gayret ve Koşturmalarımıza, Bedel Ödeme ve Fedakârlıklarımıza, Ebeveynliğimize, Kardeş ve Arkadaşlığımıza, Akraba ve Komşuluğumuza, Eş ve Evlâtlığımıza, Yeme ve İçmelerimize, Uyku ve Dinlenmelerimize, Gezme ve Pikniklerimize, İş Güç ve Çalışmalarımıza, Bir Numara mı, On numara mı, Kaç Puan verelim dersiniz?