Emrullah AYAN

19 Ocak 2021

CÂHİLİYE, GELENEKSELİ VE MODERNİYLE KUR’AN’LA YOK EDİLECEKTİR

“Muhakkak bu Kur’an en doğru yola yöneltmekte, salih amel işleyen mü’minler için büyük bir mükafaat olduğunu ve âhirete inanmayanlar için elem dolu bir azap hazırladığımızı müjdeler.” (İsrâ: 9, 10)

Bütün mucizelerinin yanında Kur’an, tarihin akışını değiştirmiş, en köklü inkılabları gerçekleştirmiş, en sağlam nizamı oluşturmuş, pratikte muhteşem meyvelerinin görüldüğü, her isteyene nimetlerini sunan bir ağaçtır. Kendisine yönelenlere sırlarını açan, hazinelerini saçan, gökten inen muazzam bir sofradır. Göklere doğru tırmanmak, yükselmek isteyenlere Allah’ın uzattığı kopmaz bir iptir. Tarihin şahid olduğu en büyük inkılab, Kur’an’ın gerçekleştirdiği inkılabtır. Kur’an, kişileri kısa zamanda, tepeden tırnağa değiştirdiği gibi; toplumları da nuruyla ihyâ etmiş, diriltmiş, değiştirmiş ve dönüştürmüştür.

Fert planında sözgelimi, Ebu Cehil’in samimi arkadaşı, eli silahlı katil adayı Ömer, Kur’an’la dirilmiş, dinlediği Kur’an onu değiştirivermiştir. Kızını toprağa diri diri gömen Ömer, Kur’an sayesinde insanları ihyâ eden, karıncayı ezmemek için yere dikkatle basan, merhamet ve adalet timsali Hz. Ömer oluvermiştir. Fert planında tek tek yaşanan bunun gibi sayısız örnekler yanında, Kur’an, toplumu da, düzeni de kökten değiştirmiştir. Kabile halinde yaşayıp, sık sık birbirlerine saldıran, o güne kadar tarihte ciddi varlık gösteremeyen, devlet ve medeniyet nedir bilmeyen baldırı çıplak insanlar, Kur’an’ın gerçekleştirdiği inkılab sayesinde çok kısa bir zaman içinde üç kıtada at koşturan, en büyük devlet ve medeniyet olmuşlardır.

Gerçek anlamda çağ kapatıp çağ açan sadece Kur’an’dır. Kur’an çağ kapatıp çağ açmıştır. Hemen her konuda olduğu gibi, cahiliyenin çağ anlayışı da cahilcedir. İnsanlığın hattındaki en büyük fay kırılmasını da hakkı görmek istemediği için görmezden gelir, farklı çağ anlayışını zanna ve uydurmalara dayanarak değerlendirir. İslâm’ın çağ anlayışı, tevhid mücadelesini yansıtan olaylarda, vahyin verdiği doğru haberler ışığındadır.

İlk insan, aynı zamanda ilk peygamberdir. Ulü’l-azm denilen büyük peygamberler de çağ kapatıp çağ açmış inkılabçı liderlerdir. Nuh tufanı, o tarihte ve sonraki etkileriyle yeni bir çağı belirler. İbrahim (a.s.) putperest çağa destansı meydan okumaları ve mücadeleleriyle tevhid çağını yeniden oluşturan inkılâbın köşe taşıdır. Mûsâ (a.s.) ve İsâ (a.s.) da öyle. Ve en büyük inkılâb, Kur’an’ın yaptığı inkılab; en büyük inkılabçı da Hz. Muhammed (S)’dir.

Kur’an’la cahiliye çağı kapanmış; mutluluk çağı başlamıştır. Kur’an’la birlikte Kur’an’ın oluşturduğu yeniçağın adı asr-ı saadet; inkılabçı insanın adı da Müslüman’dır artık. Diğer devrimler, adına inkılab denilemeyecek basit, sınırlı, sahte, avutucu değişimlerdir. Daha doğrusu zindanları değiştirmenin adına devrim denilmeye başlanmıştır. Karanlıklar, zulümler, zindanlar arasındaki değişikliğin adına devrim; küçük değişikliklerin veya tahmine ya da uydurmaya dayanan zaman dilimlerinin adı çağ olamaz.

İnsanlık, bugün bilmem kaçıncı cahiliye çağının karanlıklarında yaşıyor. Cahiliye, İslâm’a zıt, putçu bir inanç sistemidir. Cahiliye bir hayat felsefesi, taassup içeren bir hayat biçimidir. Cahiliye ahlâksızlık, hayâsızlıktır. Ve cahiliye bir devlet anlayışı, bir yönetim biçimidir. Cahiliyenin temel vasıflarından kölelik hâlâ hükmünü sürdürüyor. İnsanlar bugünkü modern cahiliyede şeytanın, nefislerinin, hevâ ve heveslerinin kölesi durumunda yaşarlarken; bir yandan da kullara kulluk-kölelik yapmaktalar. Yabancı emperyalistler ve yerli sömürücüler modern köleliği devam ettiriyorlar. Eski cahiliye devrinde bazı insanlar kızlarını diri diri toprağa gömüyorlar, kızlarının dünya hayatlarını yok ediyorlardı. Günümüzdeki modern cahiliyede kız-erkek bütün çocuklar, öldürülmelerin en kötüsüne mahkum ediliyor. Çocukların fıtratları bozulduğu ve mü’mince yaşatılmadığı için âhiretleri, ebedi hayatları mahvediliyor. (Tabi, kürtaj, intihar, uyuşturucu gibi şeyleri saymaya gerek görmüyorum.) Kısaca, Kur’an gelip cahiliyeyi değiştirdiğinde neler varsa, modern biçimde bugün, buralarda da arz-ı endâm etmektedir.                                                                                              Peki, Kur’an, aynı Kur’an olduğuna göre, bugünkü cahiliyeyi niye değiştiremiyor? Bugünkü insanlar Kur’an okudukları halde, niçin karanlıklardan sıyrılıp İslâmî bir kimliğe bürünemiyorlar? Yani Kur’an, niye artık inkılab yapamıyor?                                      

Kur’an değişmemiştir, ama Kur’an okuyanlar başkalaşmıştır. Kur’an anlayışı, Kur’an’a bakış, Kur’an’a yaklaşım değişmiştir. Kur’an, aynı Kur’an’dır, ama Kur’an’a yönelmesi gereken insan, Kur’an’a sahabe gibi yönelmiyor. Çeşme, bin dört yüz yıldır akmaktadır. Bugüne kadar onun hayat veren lezzetli suyunu içenleri suladığı, nimetlendirip dirilttiği gibi, hâlâ canlandıran rahmet suyunu sunmaya devam etmektedir. Ama biz, kabımızı o çeşmenin altına tutmuyoruz. Çeşmeden yararlanmayı bilmiyorsak suç elbette çeşmenin değil bizimdir. Karanlıklarda yaşayan insan çeşmenin yolunu unutmuş olabilir, ama çeşmenin suyundan az da olsa tatmış olanların yapmaları gereken büyük görevleri olmalıdır. Hele o çeşmenin yanı başındaki yangınları fark eden itfaiyeci (davetçi ve tebliğci) görevini yapmıyorsa, karanlıktan yararlanarak yangını çıkaran ve değişik araçlarıyla yangını körükleyenler kadar, o da suçlu değil midir?                                                                 

Kendilerini ve toplumlarını değiştirmek isteyenlere Kur’an yardıma hazırdır, referansları, örnekleri ortadadır. Değişim ve dönüşüm projelerini, kendisine yöneleceklere sunmaya, yol göstermeye, yollarını aydınlatmaya hazır beklemektedir.

Kur’an’ımızı okumak, anlamak için olacağı gibi; anlamak da şüphesiz tatbik etmek için olacaktır. Mü’minin Kur’an’a imanı, zaten onu yaşamak içindir. Bir ilke, bir kanun birey ve toplum hayatında ilgi ve saygı görüyor, tatbik olunuyorsa onun varlığının anlamı ve değeri vardır. Yok, sadece varlığına ve gerekliliğine inanılmakla yetiniliyor da fertlerin iradelerine ve toplum hayatının akışına yön vermiyorsa onun mevcudiyetinin fiili bir önemi yoktur.

Kadın ve erkek, peygamber devrinin her mü’mini, Kur’an’ın ferdî ve ailevî hayatı tanzim eden her emrini, sosyal, iktisâdî ve hukûkî münasebetleri düzenleyen her düsturunu aynı iman ve şuurla derhal tatbik ediyor ve Kur’an’ı yaşanan bir nizam haline getiriyordu. Onlar biliyorlardı ki, Kur’an’ın yüce emir ve yasaklarını tatbik etmemek; şanlı Peygamber’in önderliğinde yaşamamak, imanı anlamsız kılmak, hayatı gayesiz bir maceraya sürüklemek, âhiret saadetini putperestliğe feda etmektir. Biz de bugün kişilerin putlaştırıldığı, düzenlerin ilahlaştırıldığı modern cahiliyede yaşıyoruz. Dünya ve âhirette hor ve hakir olmaktan kurtulmak için ashabın Kur’an’a yaklaştığı gibi yaklaşmalıyız. Sadece Allah’a kul olabilmek, özgürlüğe kavuşup yükselmek için Kur’an’ı harfiyyen ve aynı heyecanla hayatımıza geçirmekle mükellefiz.