Bilal KUL

07 Ağustos 2009

DERGİ OKUMA KILAVUZU

Rafa dizilmiş dergiler üzerinde gözlerimi gezdiriyorum. İsimlerine, logolarına, (ayırmaçlarına) kapak resimlerine ve başlıklarına bakıyorum. Çeşit çeşit dergiler; hem içerikleri çeşitli hem de baskıları, boyutları… Kimi çok albenili duruyor, kimi itici, bazısı renkli bazısı siyah-beyaz, kimi de inadına amatör. İlgimi çekenleri alıp biraz daha yakından inceliyorum. Sayfalarını karıştırıyorum. “Hediyesini” verip alıyorum birini. Daha başka da almak isterim ama öğrencilik…

 

“Hediye ve mecmua…” “Dergi ve fiyat…”

 

Acaba verdiğimiz para mecmuanın emektarlarının emeğinin karşılığı mıdır? Ya da verdiğimiz parayla gerçekten karşılığını ödediğimizi düşünüyor muyuz? Eskiler hediye dermiş bilirsiniz. Çokta eski sayılmaz gerçi 80li yıllarda bile kitapların arkasında “hediyesi: …TL” ibaresini görüyoruz. “Hediye…” daha masum bir kelime galiba “fiyat”a göre. En azından ince bir ruhu yansıtıyor. Gerçi maddeci azgınlığın sınır tanımadığı bu çağda bu tarz incelikler beklemek beklide abes oluyor ama insan bekliyor işte. Eskiler kitap alım satımını bir nevi hediyeleşme gibi anlıyorlardı beklide ya da öyle olması umuluyordu. Satın alınan bir kitabın karşılığında “değeri değil belki ama çam sakızı çoban armağanı misali” hediyesi veriliyordu. Şimdilerde sıkı bir pazarlık yapmadan almıyoruz kitapları değil mi? Oysaki o alınan kitaplardan, mecmualardan ne bilgiler öğreneceğiz.

 

Eve vardığımda hemen koltuğa uzanıp içindekilere bakıyorum. Hangi yazar ne başlık atmış, hangi konuya değinmiş? Sonra şöyle içine göz atıyorum resimlerine bakıyorum. “Oku beni” diyen yazıyı arıyorum. Tam birine başlayacakken kalemimin yanımda olmadığını fark ediyorum hemen kalkıp alıyorum. Evet, şimdi hazırım kavgaya bakalım kim ne yazmış. Bir iki yazı okuduktan sonra ara veriyorum ne de olsa aylık bir dergi elimde ki daha zamanım var. Fakat okuduğum yazılarla ilgili notlarımı alıyorum bir köşeye. Bitirdiğimde üzerinde soru işaretleri, tebrikler olacak ve bir sürü altı çizilmiş cümle olacak.(inşAllah) Verdiğim üç-beş lira mecmuanın hazırlanmasında sarf edilen emeğin karşılığı olmadığını düşündüğümden olsa gerek içimde bir teşekkür etme ihtiyacı doğuyor.

 

Nasıl teşekkür edeceğimi çok düşünmeme gerek yok. Eskiden okur mektupları vardı ama mektup olayı tarihe gömüldü. Artık e-posta ve sms var. En olmadı arayıp bizzat söylerim söyleyeceklerimi. Ama en kolayını seçiyorum. (Tamamen tembellik ediyorum.) Bilgisayarı açıyorum. Kafama takılan soruları yazdıktan sonra beğendiğim yerleri söyleyip yazarlarına dua ediyorum. En sona editöre teşekkür kalıyor onu da yazıp e-mektubu yolladıktan sonra biraz daha rahatlıyorum. Sanki benden beklenileni yapmışım gibi bir his oluşuyor içimde.

 

Dergiler (mecmua diye okunsun) birer paylaşım yeridirler. Ve paylaşımlar hissedildikçe güzelleşir. Yukarıda anlatmaya çalıştığım okur, tüm mecmuaların hasretini duyduğu bir okurdur. Alır, okur, anlar, anlatır, tartışır, fikir ve öneri sahiplerine kendi fikir ve önerilerini duyurur. Yazar yazısını yazıp kaybolamaz yazısının arkasındadır. Aynen bunun gibi okurda okuyup kaybolamaz. Okuduğunu hissettirmeli, yanlışa yanlış, doğruya doğru demelidir. Böylece yazarlar ve okurlar birbirleri ile bütünleşir. Bir nevi aile olurlar. Aksi halde ise bir grup insan aşkla şevkle başlar dergi çıkarmaya ve nihayet bir süre sonra kapatır giderler. Suya yazı yazmaya ne kadar devam edebilir ki insan.

 

Dergicilik suya yazı yazmak olmasa bile suyla yazı yazmaktır. Böyle bir sanat hayal edebiliyorsunuz. Siz suyla yazıyorsunuz güneş anında silip süpürüyor. Evet, böyle bir sanat varmış dünyanın bir köşesinde. Muhtemel ki adı sanat olmuş yoksa ortada bir sanat eseri yok. Okur olmayınca mecmuada böyledir. Adı dergidir, mecmuadır ama okuru yoksa ya da okuru tepki verip “varım” demiyorsa o dergi tam olarak dergi değildir. Belki bir yığınaktır. Suyu kurutan güneşti dergiyi unutan okur olunca bitiren parasızlık olur. Okuru kendisini unutan dergi, mecmua ya kendini paranın kucağına bırakır ve yaşamaya devam eder fakat mutasyona uğrar. Yahut vurur kilidi kapısına ta ki yeni bir hevesli yeniden açıncaya dek.

 

Selam, umut ve dua ile…