Bilal KUL

21 Temmuz 2009

İRADE KUŞAĞI

Her yer beyaz, bembeyaz... Fakat gözlerim bu beyazlıktan rahatsız olmuyor. Hatta kendimi alamıyorum ve seyrine dalıyorum bu bembeyaz doğanın. Mutluyum, içimde tarif etmeyi denemeyeceğim kadar tatlı bir huzur var. Beyazlığın tadına varmaya çalışırken damla damla rahmet inmeye başladı gökten. Toprak rahmetten bir damlayı bile kaçırmak istemiyor, her yeni düşen damlayı tane tane içiyordu. Beniyse toprağın damarları arasından fışkıran doyumsuz bir esrar sarmıştı. "Zamanı tam bu anında durdurabilsem" diyorum içimden ama biraz sonra daha başka huzur kapıları coşkuyla açılıyor ve ben oraya doğru bırakıyorum kendimi.

Rahmet taneleri seyrelmeye başladı. Bu hal sanki daha başka harikaları işaret ediyor. Evet, şimdilik göğün pamuklarına elveda zamanı gelmiş meğersem. Ve göğe yeniden hâkim olan ihtişamlı şems, sonsuzluk hissinden bir nev taşıyan aydın bir mavilik… O büyük sarı tepsi kurulunca göğe gözlerim kamaştı ve bende dağlara doğru yatırdım bakışlarımı. Renk renk oluşunu gördüm beyazın. Renkler sanki fısıldanıyorlardı aralarında, kulak kesildim. "Biz sizinle anlaşamayız çekilin gidin yanımızdan." dedi biri ve astı yüzünü çattı kaşlarını. Diyebilseydim "bu asık yüz, bu çatılmış kaşlar hiç yakışmıyor güzel yüzüne" derdim. Ama sadece dinliyorum. Çocuksu bir ses ağlar gibi "ama… ama hepimiz aynı değil miyiz?" dedi. Uğultular başladı. Her birinden ayrı bir ses, ayrı bir fikir çıkıyor ama hiç biri diğerini dinlemiyordu. Bilge bir ses uğultuyu bastırdı "bu farklar rahmetle bağışlandı bize. Birbirimize bir üstünlük taslamak için değil, sevmemiz, sevilmemiz için bağışlandı. Bakmayın siz kırmızının alevlendiğine ne üstünlüğü var bize?" dedi ve sustu bilge ses. Kırmızı daha bir alevlendi, ateşten bir parça gibi; "hıh" dedi, "siz mi benimle aynısınız? Bir benim tonlarıma bakın bir de kendi halinize." Kırmızı konuşurken sanki alev topları saçıyordu etrafa. Korkuyla karışık bir uğultu, bir gürültü başladı.

Bilge renk sakin ve otoriter bir edayla sessizlik istedi arkadaşlarından; "heey! Kırmızı kendine bir bak. Bizimle aynısın işte. Hepimizin atası beyaz değil mi? Neden unuttun nereden geldiğini? Bak birazdan beyaza devşireceğiz kendimizi o zaman hala alevlenecek misin?" Kırmızı utandı ve bu defa utancından kıpkırmızı kesildi; "haklısınız" dedi kısık bir sesle. Bilge "nereden geldiğimizi unutmadığımız sürece hepimiz, tüm renkler kardeşiz." dedi. Kırmızının az önceki kendini beğenmişliğinden eser kalmamıştı artık, "beni siyah kandırdı yoksa ben sizi çok seviyorum" diye ekledi heyecanla. Uğultular; "siyah kötü", "karanlık o"… bilge ses sükut istedi arkadaşlarından. "Sakın hatalarınızı, yanlışlarınızı yüklemeyin siyaha. Evet, o nerden geldiğini unuttu, asi oldu ama hepimiz önce kendi irademizle varız." dedi. "Evet, siyah ışığa kapılarını kapattı ve karardı ama bizim kapılarımız hep açık olmalı ışığa" diye ekledi bilge renk.

Renkler silikleşip kaybolmaya yüz tutmuşken siyahın nereye saklandığını konuşuyorlardı. Fakat artık kavga bitmişti ve sesleri daha bir şendi. Her renk kendi duyduğu efsaneyi anlatıyordu. Gerçeği öğrenmek içinse yine bilgenin söyleyeceklerini beklemek gerekecek. Cömert güneş ısıtmıştı beni ve artık suya kanmış gibi görünen toprağı. Fakat toprak tane tane haberciler yolluyordu daha şimdiden hasret duyduğu aşkına. Topraktan kalkan buğu pamuklara doğru yükseliyor ve gözden kayboluyordu.

"İyi ki zamanı durduramıyormuşum" diye geçirdim içimden. Yoksa bu güzellikleri göremezdim değil mi? Bakışlarımı etrafta biraz daha gezdirdim. Göğün pamuklarına doğru uçuşan buğuları izlemekte ayrı bir haz. Üzerime konan buğularla birlikte bakışlarım içime yöneldi. Gökkuşağının renkleri ne de güzel anlaştılar aralarında. Peki ya biz irade kuşağının insanları? Biz ne zaman anlaşmayı öğreneceğiz? Bilge rengin dediği gibi " nereden geldiğini bilen tüm insanlar kardeştir." Bu söz bana çok tanıdık bir ilahi kelamı hatırlattı: "Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi kavim ve kabilelere ayırdık. Allah yanında en üstün olanınız Allah''tan en çok korkanınızdır. Allah bilendir, haber alandır."

Selam, umut ve dua ile…