Emrullah AYAN

29 Nisan 2018

EY İMAN EDENLER, İMAN EDİNİZ

“Ey iman edenler! Allah’a, Rasulüne, Rasulüne indirdiği Kitab’a iman ediniz.” (Nisâ: 136)

İman, Yüce Allah’ın yeryüzündeki kullarına bahşedeceği en büyük nimettir. Rızık, sıhhat, hayat ve çeşitli metaların da üstünde kulun sahip olduğu en büyük nimet imandır.

Evet iman, insan varlığına ayırıcı bir gerçeklik kazandıran ve kainat içinde oldukça büyük ve esaslı bir rol yükleyen ilâhî bir bağıştır.

Bir kalpte yerleştikten sonra imanın insan varlığında gerçekleştirdiği ilk değişiklik o kişinin varlık hakkında kapsamlı bir düşünce edinmesi, çevresindeki varlıklarla ilişki kurması, varlıktaki rolünü bilmesidir. Çevresindeki değerler, eşya, şahıslar ve olaylar hakkında sıhhatli bir düşünce edinmesini, ölünceye kadar da yeryüzündeki seyahatinde güven içinde olmasını sağlar. Çevresindeki her şeyle, kendisinin ve her şeyin yaratıcısıyla ünsiyet kurması, kendi değerlerini ve yüceliğini idrak etmesi, Allah’ın hoşnut olduğu yüce görevi üstlenebileceğini hissetmesi ve içinde bulunduğu varlık aleminde iyiliğin gerçekleşmesini sağlayabileceğini anlamasıdır. 

Bu düşüncenin insan kalbinde iyice yer etmesi, insanın kişisel görüşünde yükselmesi ve yüceliğini hissetmesi için kâfîdir. Bundan sonra insan kalbi nurdan kanatlarla, kendisine bu hayatı bahşeden nurun kaynağına doğru uçar.

İman eden kişi, içinde yaşadığı topluluğa kıyasla mü’min ümmetin bir ferdidir. Bütün zamanları aşıp gelen bir tek ümmetin ferdidir. Başını, Nuh, İbrahim, Mûsâ, İsâ, Muhammed (S.A.) ve enbiyadan diğer kardeşlerinin çektiği, o şerefli yüce kervana intisap etmiştir. Böylesine yüksek, temiz, uzun, kökü derinlerde, dalları yükseklerde ve göğe yükselmiş bir ağacın dalı olduğunu düşünmesi hayatından lezzet alması için yeterlidir. İnsan böyle bir şuura erdiğinde hayatın tadı bambaşka olur. Yaşadığı hayata bu soylu nesebe uzanan daha şerefli bir hayat eklenir.

Aynı şekilde insan; bu kapsamlı ve geniş düşünce neticesinde, eşyanın, olayların, şahısların, değerlerin ve gayelerin hakikati için yeni ölçüler edinir. Bu varlıktaki gerçek rolünü ve hayattaki önemini görür.

İman eden insan, bu kâinâtta Yüce Allah’ın bir takdirinin ürünü olmakla kendisinden isteneni gerçekleştirmeye çalışır. Adımları sağlam, programı belli ve kalpleri birbirine ısındırılmış bu ulu kervan çizgisinde yeryüzündeki yolculuğunu sürdürür.

Çevresindeki varlıkların hakikati, kendisine biçilen rolün ve bu rolü yerine getirmesi için kendisine verilen enerjinin hakikatini bilmekle, çevresinde olup biten, kendi başına gelen olaylara karşı, güven, huzur ve rahatlık bulur. Nereden geldiğini, niçin geldiğini, nereye gideceğini ve burada bulunmasının sebebinin ne olduğunu artık bilir. Hayatının bir hedefinin olduğunu, olup bitenlerin bu mukadder hedefin tamamlanması doğrultusunda gerçekleştiğini bilir. Dünyanın, ahiretin tarlası olduğunu, büyük-küçük her şeyden hesaba çekileceğini, boşuna yaratılmadığını, başıboş bırakılmadığını ve yalnız olmadığını bilir.

Bu bilgi sayesinde, varlığının kaynağını ve sonunu bilmeme, yakın aşamalarını görmeme, gelişinin-gidişinin ve bu yoldaki seyahatinin ardındaki gizli hikmeti bilememekten kaynaklanan sıkıntı, şüphe ve şaşkınlıktan kurtulur.

İman, büyük bir kuvvet ve enerjidir. Bir kalbe tam anlamıyla yerleştiğinde, amellere yansıması, pratik hayatta gerçekleşmesi ve vicdanlarda gizli şekliyle davranışlardaki zahirî şekli arasında bir paralelliğin olması kaçınılmaz olur. İman, beşerin bu hareketlerine kaynaklık ederek, yolunda istikrar bulmasını sağlar. İşte bu, akidenin ruhlar üzerindeki gücünün ve ruhların akideden neş’et eden kudretinin sırrıdır. Akidenin yeryüzünde gerçekleştirdiği ve daha nicesini gerçekleştireceği mucizenin sırrı budur.

Bu mucizeler, hayatın çehresini günbegün değiştirmekte, ferdin ve cemaatin fânî ömürlerini, ebedî bir hayat için harcama aşamasına gelmesini sağlamakta ve zayıf, gücü az bir ferdin iktidar, mal, demir ve ateşin gücü karşısında direnmesine yardım etmektedir. Mü’min ferdin ruhunda gizli bu güç, bir de bakarsınız bütün sultanları, güçleri ve eziyetleri bertaraf etmiştir. Şüphesiz, bütün bu güçleri, bu sınırlı, fânî kişi alt etmemiştir. Tüm bu sultaları yenen, bu iktidarlara diz çöktüren bitmez ve sınırlanmaz yüce kuvvete dayanan ruh, işte bu ruhtur.

(Not: Bu metin, İLKAV'da Cuma hutbesi olarak okunmuştur. Dolayısıyla başka yazarlardan kimi alıntılar yapılmış, ancak dipnotlara yer verilememiştir.)