Coşkun UZUN

15 Mart 2011

GÖZ BEBEĞİ

Allah(cc)’a verdiğimiz sözlerimiz gereğince; İmanımıza, Akidemize, İnancımıza sahip çıkıp, Kur’anî ilkelerle belirlenmiş Peygamberî Mücadele Sünneti olan Nebevî Miras ışığında muvahhidçe bir kulluk yürüyüşüne koyulabilmek için hepimiz bütün bunlara öncelikle gözümüz gibi bakabilmeli, bizi biz yapan Dinî-İslâmî-Tevhidî değerler için gözümüzü kırpmadan her çeşit sıkıntıya katlanmaya ve gerektiğinde her türlü bedeli severek ödemeye hazır olmalıyız.

 

Müslümanlar olarak İnanç değerlerimize, İman esaslarımıza, Akidevî bağlılıklarımıza sahip çıkmak için her zaman ve her şart altında, her şeyi göze alabilecek bir teslimiyet ve yeterlilik göstermekle sorumlu insanlarız.

 

Gözbebeğimiz sayılacak, gözü gibi bakılıp korunacak ve uğruna canlar feda edilecek olan değer ve ölçülerimizi gözden geçirmekte fayda var.

 

Paramıza, malımıza, sağlığımıza, eş ve evlatlarımıza, anne-babamıza, iş-güç, çıkar ve menfaatlerimize, gelecek hesaplarımıza yönelik bir tehdit veya saldırı söz konusu olduğunda, herhangi bir risk veya tehlike baş gösterdiğinde takındığımız, tutumla; İslâm İnancı, Tevhidî Akide, Kur’anî değerler, Nebevî Yol ve Sünnet, Peygamberî Mücadele Mirası söz konusu olunca sergilediğimiz duyarlılık ve tutumumuz bir mi acaba? Ne dersiniz?

 

Göz bebeğimizin; ayrı ayrı her birimiz için vücudumuzun en hassas, en çok korunan-korunması gereken organı olup, meselâ soğuktan donan bir bedende de en son donacak, hattâ en son düşecek kalemiz diye tanımlayacağımız ve dolayısıyla da müstesna kıymete sahip bir parçamız olduğunu çoğumuz biliriz.

 

Bu arada gözle ilgili birkaç deyimi hatırlamış olalım.

 

Gözü gibi bakmak, Gözünden kıskanmak, Gözden düşmek, Gözden geçirmek, Gözünde tütmek, Göze almak, Göze batmak, Göze göz, dişe diş, Göz göre göre, Göz kulak olmak, Göz hakkı, Göz kırpmamak, Gözleri yollarda kalmak , Göz nuru dökmek Gözü açık gitmek Gözü doymak, Gözü arkada kalmak, Gözü dalmak, Gözü gibi sakınmak (esirgemek), Gözünü dört açmak, Göz ucuyla bakmak, Gözünün yaşına bakmamak, Göz yummak, Göz kamaştırmak, Gözlerinin içi gülmek, Gözüne kestirmek,  Gözünü korkutmak……..

 

Hayatımızda neye, ne kadar, önem, öncelik ve değer veriyoruz acaba?

 

Hayatî öneme sahip olması gereken kimlik, misyon ve ilkelerimiz; dünyevî menfaat ve çıkarlara mı yoksa ilâhî, uhrevî, İslâmî değerlere mi bağlıdır?

 

İmansız olan ameller ilâhî nazarda hiç bir işe yaramadığına göre, gözünü budaktan sözünü dudaktan esirgemeyecek bir tavır ve tutuma dönüşmeyen her inanç acilen ve mutlaka gözden geçirilerek hastalık ve virüslerden arındırılması gerekmez mi?

 

İslâmi çaba ve çalışmaları, davayı, canımızdan azîz bilecek, Allah(cc)’ın yardım elinin cemaat üzerinde olduğunu bilecek, vasat bir ümmet olmanın izzet-şeref ve onurunu taşıyabilecek, canımızdan vazgeçip emrolunduklarımızdan vazgeçmeyecek bir azim ve irade için canımızı dişimize takmalı değil miyiz?

 

Bizler; sorumluluk bilincini kuşanarak birer umut ışığı olmak, umudu diri tutmakla, hayata şahitliklerimiz ve duruşumuzla maya çalarak arkamızdan geleceklere ve çevremize ufuk açmakla, rol modelimiz Peygamberlerimizi adım adım takip etmekle, şikâyet etmeden özgün/özgür mü’mince projeler üretmekle, esaretten, beşerî boyunduruklardan kurtuluşa ve Tavizsiz, uzlaşmasız, İnkılâbî, Nebevî yol ve yürüyüşlere çıkmakla emrolunmuş, kul olduğumuz bilincini canlı tutabildiğimiz ölçüde bağımsız ve özgür muvahhidler olmakla mükellef değil miyiz?

 

Elhamdülillah ki; Vatandaşlık ile Kulluk sorumluluklarını birbirine karıştırmayan,

Devletin, kişilerin, kurumların değil sadece Allah(cc)’ın kulu olan,

Devlet’ten değil sadece Allah(cc)’dan korkan,

Gözünü budaktan, sözünü dudaktan esirgemeyen,

Suç işlemekten değil, Günaha düşmekten çekinen,

Yasaklarla değil, Haramlarla kendisine çeki düzen veren,

Hapishanelerden değil, Cehennemden ürken,

Yasallıktan değil, Meşruluktan beslenen bir Müslümanlıktır bizimkisi!

 

Ne mutlu; Putların ve Şirk düzenlerinin kahrı için Allah’ı birleyenlere!

Ne mutlu; Ben Müslümanlardanım deyip, Tağutları inkâr edene!

Ne mutlu; Nemrutlaşanları ve Firavunlaşanları, reddedenlere! 

 

Ne mutlu; İnancına gözü gibi bakanlara!

Ne mutlu; Gözbebeklerinde mücadele ve direnişi besleyenlere!

Ne mutlu; Gözünü ve gönlünü inançsızlık ve inkârcılıktan temizleyenlere!

Ne mutlu; Gözbebeklerinde arındığımız, Din(!)lendiğimiz kullara!

 

Yazımıza ilham kaynağı olan ‘Ordu ve Gözbebeğimiz’ isimli yazısından dolayı Sivilay Abla’ya; teşekkürler(!) [1]



[1] http://www.gencsiviller.net/artikel.php?artikel_id=451