Emrullah AYAN
GÜZEL SÖZ; KÖKÜ SAĞLAM, DALLARI GÖĞE YÜKSELEN MEYVELİ BİR AĞAÇTIR
“Görmedin mi, Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir. Bu ağaç, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir. Kötü bir sözün durumu da; yerden koparılmış, ayakta durma imkânı olmayan kötü bir ağacın durumu gibidir.” (İbrahim: 24-26)
Konuşmak veya söz söylemek, insanların en temel özelliklerinden biridir. Söz vardır insanı vezir eder, söz vardır insanı rezil eder. Düşüncelerimizi ve ideallerimizi dile getirmenin en etkili yolu, yine konuşmaktır. Ancak konuşmalarımızın, sözlerimizin içeriği, söyleme biçimi, zemini, amacı, vahye uygun olup olmaması, sözün gerçekliği ve amele yönelik olup olmadığı sözün değerini etkileyecek unsurlardır.
Bu konuda en ahlakî yol, Rasûlullah (S)’in söylediği gibi “ya hak söylemek ya da susmaktır.” Bir mü’min olarak, bütün yapıp etmelerimizden sınandığımız, sorumlu olduğumuz bilincinde olmalıyız. O halde sözlerimizin muhtevası, biçimi, yönü üzerinde düşünmeliyiz. Bu araştırmamızın konusu, söze ve konuşmalarımıza dair dikkat etmemiz gereken Kur’ânî ölçülerin neler olduğudur.
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim sözün çeşitli biçimlerinden bahsetmiştir. Bunlardan övülenleri de kınananları da vardır.Toplumsal hayattan, insanların adaletle zulümle ilgili sorunlarından kopuk, vakıayı, süreci ve hayatı Tevhid’in karanlıkları aydınlatan gerçekleriyle dönüştürmeyi amaçlamayan bir iman, Kur’an’ın kınamasına muhatap olur. Yani Kur’an’ın tanımladığı iman etme biçimi, yaşadığımız tüm alanlara Allah’ın boyasını, mührünü vurmayı gerektirir.
Mü’min insan yeryüzünde malla, canla, eş ve evlatla, kısaca elindeki tüm imkanlarla denendiği bilincinde olan kimsedir. Yeryüzündeki hayat, bağlanmaya ve ebedî kalışı hedeflemeye değmeyecek bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Ancak burada bulunduğumuz sürece Allah’ın bize, yüklediği görev bir eğlence değildir. Onun için, sorumluluklarımızı ciddiye almak zorundayız.
Sınandığımız şeylerden biri de şüphesiz sarf ettiğimiz sözlerdir. Öyleyse yapmayacağımız şeyleri yapacakmış gibi davranmamalı, yapamayacağımız şeylere dair sözler vermemeliyiz:
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?” (Saf: 2)
Müslüman olmak, Allah’a kendimizi, varlığımızı, zamanımızı, emeğimizi, elimizdeki bütün imkânlarımızı feda edeceğimiz konusunda söz vermektir:
“Andolsun9 ki, içinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyinceye ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz.” (Muhammed: 31)
Kişiliklerimizi ve ahlâkımızı Allah’ın ölçülerine göre oluşturmak zorundayız. Şahsiyetimizi eğitip ıslah edecek Kur’an’ın söz söylemekle ilgili öğütlerine kulak vermeliyiz. Kur’an’ın kınadığı sözler, söz söyleme biçimleri ve söz söyleyenleri şu başlıklar altında toplayabiliriz:
a- Boş söz satın almak
b- Hevâya çağıran sözlere uymak
c- Kalbiyle inanmadığını ağzıyla söylemek
d- Allah’a verdiği sözde durmamak
e- Günah söz söylemek
f- Allah’a yalan söz isnad etmek
g- Aldatmak için yaldızlı söz fısıldamak
h- Zanna ve saçmalamaya dayalı söz söylemek
İslâmî mücadelenin öncüleri tek tek fertlere ve topluma yönelik tebliğlerinde nasıl söz söyleyeceklerine dikkat etmek zorundadırlar. Söz ile amel arasındaki ilişkiyi de doğru kurmak elzemdir. Meselâ, pratik üretmeden proje üretmeye kalkmak, kitleler adına söz söyleyip aktif bir mücadele içinde bulunmamak “hariçten gazel okumak” anlamına gelecektir.
Firavun’a dahi yumuşak söz söylemeyi öğütleyen Rabbimiz, tebliğimizi güzel sözlerle ve hikmetli bir şekilde yapmamızı emretmiştir. Ancak Firavun’a gitmeyi göze alamayanlar için tebliğin de sözün söyleniş biçiminin de hiçbir önemi yoktur.
Unutulmamalıdır ki, amelden bağımsız söylenen sözlerle, bir mücadele zemininde bulunmadan, mücadele içinde yer alanları yönlendirmeyi hedefleyenler sadece mazeretlerinin sözcüklerini yapmış olurlar. Böylelerinin ve sözlerinin mücahede içinde sa’y-u gayret eden mü’minleri bağlaması mümkün değildir. Unutulmamalıdır ki böyle mücadele kaçkınları hep var olacaktır. Onların ümitsizliğe, müdahaneye, uzlaşmaya, hatta davayı satmaya yönelik çabalarına karşı uyanık olmak gerekmektedir. peki bu noktada Kur’an’ın övdüğü, Allah’ın razı olduğu sözler nelerdir ve söz sahipleri kimlerdir? Şimdi bunlara dair misalleri başlıklar halinde vermeye çalışalım:
a-Allah’a itaati hedefleyen güzel sözler söylemek
b-Vahye uygun olan doğru sözler söylemek
c-Etkili ve içlere işleyecek söz söylemek
d-Doğru şahidlik yapmak
e-Sözü en güzel bir şekilde söylemek
f-Gönül alıcı söz söylemek
g-Söz önce söyleyeni bağlar
Sözünde durmak, yalan yanlış yere konuşmamak Kur’an ahlâkının en temel ilkelerinden biridir. Önceden düşünülmeden kızgınlıkla yemin etmek devamını getiremeyeceği sözler sarf etmek doğru bir davranış değildir.
Aynı zamanda bir sözleşme (misak-akd) olan imandan sonra Allah’a verdiğimiz sözde durmalıyız. Aksine davranış gösterenlerin kalbi hakka karşı körelir ve çılgın ateşe düşmekten kurtulamazlar.
Kitleler adına söz söyleyenler, hele hele topluma önderlik etmek isteyen düşünce sahipleri proje üretmeden önce pratik üretmek zorundadırlar. Başka bir deyişle salih amellerin şahidliğini yapmak yerine, durmadan konuşarak mazeretlerinin sözcülüğünü yapanlar mücadeleye önderlik edemezler. Çünkü onlar uydurdukları boş söz ve projelerin büyüsüne kapılarak bugün yapmaları gerekenleri ertelemeye çalışır, mücadelenin önüne mazeret barikatları kurar, amelden bağımsız söz söylemeyi bir maharet zannederler. Onların zanları ve kuruntuları haktan bir şey ifade etmez. O halde hak üzere olan ve üzerlerine düşen görevleri mücadele ortamında yerine getirenler sözü sadece tartışmak ve ümitsizlik aşılamak için kullananlara karşı uyanık olmak zorundadırlar.Mücadeleden kaçışlarını sözcüklerin büyüsünden faydalanarak dillendirenlere aldırmadan yolumuza devam etmeliyiz. Çünkü Allah kendi uğrunda gayret gösterip, imkânlarını seferber edenlere “kolayı daha da kolaylaştırır.” Yegâne vekil, velî ve yardımcı sadece Allah’tır.