Şükran TAŞDELEN

05 Kasım 2011

HATIRLANMASI GEREKENLER

 İnsanız ve nisyanla malulüz. Aklımıza, hafızamıza gereğinden fazla güvenip hiçbir şeyi unutamayacağımıza inanırız. En büyük acılarla sınandığımızda, bu acıları ömür billâh unutmayacağımızı sanırız. Ya da bir ihanetle karşılaştığımızda asla affedemeyeceğimizi… Yahut nahoş bir olay karşısında bu duygumuzun asla değişmeyeceğini iddia ederiz. Oysaki yaşananlar bunun tersini gösteriyor bize. Hiç unutmayacağımızı sandığımız olayları, acıları bir süre sonra unuturuz. Yaralarımız kabuk bağlar. Eskisi gibi bize acı vermez olur. Affedemediklerimizi bir süre sonra hoş görmeye başlar, onlara bir fırsat daha tanırız.

Bizi en çok yanıltan sürekli değişen duygularımızdır. Bir kararda durması neredeyse imkânsız olan duygularımız, bu gün sevmediğini yarın sevmeye, bu gün sevdiğinden yarın nefret etmeye başlayıverse şaşmayın! Dedik ya insanız. Normaldir. İnsanız ve bir günümüz bir günümüze uymuyor. Gerçi böyle olması bir yandan iyidir de. “İki günü bir olan ziyandadır.” hadisine binaen. Tabii, bu diğer günlerimizin de dolu, dolu, coşkulu, dinamik ve sevgi dolu olarak geçiyorsa böyledir. Yoksa monoton ve kekremsi bir tat veren sıradanlıkla geçiyorsa… İşte o zaman insan gerçekten ziyandadır. Bir defa hayatın tadını almaktan yoksun kalmıştır artık. Hayata tat veren nedir o halde? Çalışıp çabalamak, düzeltmek, sabretmek, üretmek, tekrar, tekrar denemek, yorulmak, sevinmek, ihtiyaç gidermek, özellikle bir başkasının ihtiyacını gidermenin verdiği o müthiş haz ve mutmainlik!.. Hayata anlam katan daha nicesini sayabiliriz. Ancak konumuz hatırda tutmamız gerekenler… İyilik yapmayı her an hatırda tutalım. Ama bize yapılan kötülüğü unutalım gitsin! Sevdiklerimizi bizden ilgi bekleyenleri hatırlayalım. Ama sevgilerimize “emek” vermemiz gerektiğini de… Çünkü sevgi emektir.

Ana- babamızı hatırdan çıkarmayalım. Fakat insan olmaları hasebiyle, düştükleri hatalarını, belki farkında olmadan yaptıkları ayrımcılıkları unutalım. Bir gün biz de birer ana- baba olarak aynı hatalara düşebiliriz ihtimaline binaen… Akrabalarımızı hatırda tutalım. “Akraba akreptir!” “akrabanın akrabaya yaptığını akbaba yapmaz!” tarzındaki, kötü fikir ve söylentilere kulak asmayalım. Arapça’da “akrep” yakınlık anlamındaysa da Türkçemizde ne yazık ki, zehirli, insanı sokan zararlı bir böcek türü anlamındadır! Zarar verdiği için de “akrabadan uzak durulmalıdır” önyargısı vardır! Bu tür, insan ilişkilerini baltalayan ard niyetli düşünceler, sağlıklı ve merhamet esaslı akrabalık ilişkilerini kurmaya ve yaşatmaya büyük engeldir. Oysaki Rabbimizin bağlamamızı istediği bağların en önemlilerindendir akrabalık. Bir diğer adıyla “sıla-i Rahim.”

Kardeşlerimizi ve kardeşlik sorumluluklarımızı hatırımızdan çıkarmayalım. Kabil, Habil olayında hangi kardeşin safında olduğumuzu belirleyebilmemiz kadar, kardeşlik bağını koparmamamız da çok önemlidir. Kardeş katline hüküm- ferma vermediğimizin ispatı olmalıdır seçimimiz. Kısacası Habil’in safında olmayı seçmeliyiz.

Evlatlarımızı unutmayalım. Onları sağlıklı bir gelecek için hazırlarken, maddi, manevi, ruhi tüm ihtiyaçlarının karşılamamız gerektiğini, bütün bunları yerine getirirken Allah rızasını hatırdan çıkarmamalıyız. Geleceğimizin de teminatı olan çocuklarımızı dengeli, vasat ve olumlu kişilik özelliklerine sahip olacak şekilde yetiştirmede gayret göstermeyi ihmal etmeyelim.

Arkadaşlarımızı hatırlayalım. Çünkü “kişi arkadaşının dinindendir” gerçeğine binaen, Allah dostu olan arkadaşlarımızı hiç mi hiç terk etmeyelim! Beslenen ve uzun yıllar yaşanan arkadaşlıkların, neredeyse akrabalık bağı gibi önemli bir hukuku ve değeri var. İslam ümmetinin bir ferdi olduğumuzu unutmayalım! Dünyanın tüm coğrafyalarında bizimle aynı fikri, zikri taşıyan, iman eden kardeşlerimiz var. Tabiri caiz ise birkaç milyarlık bir aileyiz! İslam âleminin dertleriyle dertlenmeyi, bir ucundan derde derman, yaraya merhem olmayı bilmeliyiz.

Sadece kendimizi düşünerek kurtuluşa eremeyeceğimizi hatırlayalım. Değil mi ki Rabbimiz daha Kur’anın ilk suresinde inananları “BİZ” bilinciyle donanmaya çağırıyor ve dualarımızı bile “ben, ben” diye değil, “biz” diye etmemizi emrediyordu. Bireysel görünen ibadetlerimizin bile toplumsal bir yönü olduğunu hatırlayalım. Ya topluca kurtulacağız ya da topluca batacağız! Batan bir toplulukta kendi nefsini tezkiye edenlerin de batacağını hatırlatmış olalım. Bu açıdan emr-i bil maruf nehy-i anil münkerin gereğini hakkıyla idrak edip, uygulayalım. Toplumsal sorumluluklarımızı yerine getirmezsek, fesat alıp başını gidecek ve tüm insanlık nazarında büyük bir vebal altına girmiş olacağız, unutmayalım! Çünkü Müslüman ümmetin “denge ümmet” olduğunu, tüm insanlığa karşı büyük bir emaneti taşıdığını da hakeza hatırlayalım! Bu emanetin sahibine ise vereceğimiz hesabı da zikrimizden, fikrimizden çıkarmayalım.

Ve… En çok hatırımızdan çıkarmamamız gereken, bizi yoktan yaratanı unutmamak! İlahi Kelamını bile bir hatırlatıcı ve zikir olarak gönderen ve her daim kendini biz unutan kullarına hatırlatan Rabbimizi…

Her tür nimetle bizi sarıp, sarmalayan, Hadsiz, hesapsız rızkımızı veren, Hak etmediğimiz zaman bile lütfeden, Dualarımıza icabet eden, âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahim olan, biz kullarına sonsuz lütuflarını esirgemeyen ALLAH(c.c) Zül Celal-ü Ve’l İkram! Anadan, babadan, kardeşten, arkadaştan, akrabadan, konu komşudan, yardan daha da yakın olan! Bize bizden şahdamarımızdan bile daha yakın olan, Vedud sıfatıyla seven, sevilen, sevdiren, sevindiren Rabbimiz! Unutmamız gerekenleri bir hikmete binaen bize unutturan ve bunda da bizler için birçok hayır murad eden Rabbimize hamd olsun! Unutur da yanılırsak, tevbe kapısını açık tutup, bizleri sonsuz rahmetine davet eden Rabbimiz! İstememizi istediği için, istemeyi bize hatırlatan Rabbimiz her tür hamd-ü senanın sahibidir… O her tür eksiklikten münezzehtir! Unutmayan, unutkanlık da tutmayan sonsuz Baki olan, unutmamızı istemediği her şeyi, sonsuz mesajı ve nuru olan Kur’an’da bize sürekli hatırlatan Yüce Rabbimize ne kadar hamd etsek azdır! Bizden yönümüzü ahir hayatımıza çevirmemizi isteyen Rabbimizi hatırımızdan çıkarmadığımızda, hem dünyanın geçiciliğinde onurlu bir hayat yaşar, hem de ebedi hayatı kazananlardan oluruz! İnşallah! O’nu unutan neyi hatırlar? O’nu hatırdan çıkarmayan neyi unutur?