Şükran TAŞDELEN

10 Ekim 2011

YALNIZLIĞIN RENGİ

Ortalık kalabalıktan geçilmezken, yalnız, yapayalnız kalmak nedir bilir misiniz?

Etrafınız bunca doluyken bu yalnızlık ne menem bir şeydir?

Konuşursunuz, anlamazlar ya da anlamak istemezler.

Hakikatleri gösterir, burunlarının dibine kadar tutarsınız görmezler!

Aynı kelimelerle cümlelerinizi kurarsınız ama anlayan kim?

Yürek titreşimleri farklı frekanslarda çarpmaktadır.

Karşılıklı anlaşmaya sanki setler dikilmiştir karşınıza.

Serzenişleriniz asılı kalır boşlukta…

En iyisi konuşmamaktır dersiniz.

Belki sessizce anlaşıvermenin bir sihirli yolunu bulurum diye umutla beklersiniz.

Suskunluğun çook şey anlattığını sanırsınız.

Heyhat!

Tüm kanallar kapalıysa, yüreğinizin dalga boyunda titreşim göndermişseniz neye yarar?

Alıcısı yoksa…

Akim kalır sessizliğinizin haykırışları.

Sabrı yoldaş, hüznü kardeş bellersiniz…

Sonra yola düşersiniz, ebedi bir yolculuğun müebbet yolcusu edasıyla.

Sonsuzluğun sınırlarına kanat açarsınız.

Ne ki kanatlarınızı yolmak için bekleyen iman yoksulları yolunuzu keser.

Zamanın haramileri sizi mahkûm ettikleri yoksunluklarınızdan nasiplenirlerken, yalnızlığınızın fildişi kulelerinde sabır devşirirsiniz.

Yine de umutsuz değilsinizdir. 

Çaresiz? Hiç mi hiç

Eğer bir kutlu yola baş koymuşsanız yalnız görünseniz de değilsinizdir.

Yüzyılların ötesinden sonrasına sizinle kardeş olanların dualarını duyumsar, güç toplarsınız.

Kimi zaman her şey göründüğü gibi değildir.

Sis perdelerinin arkasında yürekleri hoplatan hakikatler kök salar.

Derinden derine hayatın taa gözbebeğine siner.