Şükran TAŞDELEN

29 Ekim 2011

YERYÜZÜ UYARIYOR!

Yine birdenbire uyanıverdik daldığımız gaflet uykusundan…

Tüm pembe hayallerimiz, uçuk kaçık takıntılarımız, gündelik çırpınışlarımız toz duman oldu.

Yeryüzü gelen ilahi emirle sallıyor üstündekilerini…

Sallanırken duruverdik! Sahi hayat ne demekti? Ölüm ne demek? Yaşarken neyi bekliyorduk, ölürken neyi?

Nereye kadar bu bilinçsiz gidiş? Yoksa Rabbe kavuşacağımızı unutmuş muyduk? Neden silkelendik? Yeryüzü canhıraş savurmasaydı uyanamayacak mıydık?

Öyle dalmışız ki dünyanın karmaşasına, ruhlarımızı dinlendirmeye, canlandırmaya ve gürleştirmeye fırsat vermeden koşuşturup duruyorduk. Neden sonra ilahi emirle sallanınca bir diriliş muştusuyla karşılaşmış gibiydik yeniden...

“Ne oluyor bu yeryüzüne?” diye geveliyoruz. Sonra esefle “geç bile kaldı dile gelmekte” diyiveriyoruz… İnsanın fütursuzca günahlara dalmasına, isyanın envai çeşit höykürmelerine kulak kabartmaktan bizar olmuş gibi…

İnsanlığın mahşeri vicdanının uyanması için sarsıyor, silkeliyor, tokatlıyor adeta… 
İlahi uyarılara kulak tıkayan insana son bir uyarı aslında bu… Her an kopuverecek külli kıyametin habercisi bütün olanlar… Depremin uyarısına maruz kalanlar ile seyirci kalanlar arasında ne fark var? Biri aynel yakin imtihanı tadarken beriki, ilmen yakin kendi başına da kopacağını idrak ediyor!

Mucizeleri seyrediyoruz bir yandan…  Rabbimizin kadiri mutlak iradesiyle tecelli etmiş olan mucizelerini… Bir minicik bebek çıkıyor gün yüzüne… Çelimsiz, biçare… Tekrar doğuyor hayata. Hiçbir şeye gücü yetmezken, her şeye gücü yeten Rabbinin lütfuna mazhar oluyor!

Rabbi tekbir etmekten başka ne yapılabilir ki o anda? Gözlerden yaş dinmiyor fakat umutlar da hiç solmuyor. Duaları kabul eden yüce makama gönderiliyor ümidin son solukları…

Unutan insanın hatırlayışları da acı oluyor. Adeta hak ediyor acı bir silkelenişle savrulmayı. Belki de başka hiçbir uyarıcı bunu başaramamıştı. Uyarıcıların uyarıları hep göz ardı edilmişti. Son bir çare kalmıştı belki… O da depremdi.

Yeryüzünün haykırışı, tebliği, beyanı… “Nereye bu gidiş?” sorusunu tekrarlıyor, karşılık bulacak yüreklerin uyanması ümidiyle… 

 İnsanın sevdikleri, dostları deprem gibi büyük bir imtihanda iken evinde sakince oturmak muhal oluyor. Bedenin evinde eğleşirken, ruhun iman kardeşlerinin yanında tek yürek atıyor, acılarına, dualarına, yakarışlarına uzaktayken bile aşina oluveriyorsunuz.

Bu nice bir duygudur? Aklınız, yüreğiniz, hisleriniz bambaşka diyarlarda geziyor gibi… Acının, imtihanın yakıcı havasını soluyoruz. Derin bir pişmanlığın yürek burkan sancıları göğüs kafesimizi zorluyor. Hiçbir şey eskisi gibi değil artık…

Elimizden ancak dualarımızı yoldaş etmek geliyor can dostlarımıza… Dualara sığınıyoruz. Onları Rabbin rahmetine emanet ediyoruz.  Onları, onların da, bizim de sahibimiz olan Rabbimize uğurluyoruz…