Şinasi ULUDOĞAN
HAYATA KEVSERLE (VAHİYLE) TUTUN
Kendisiyle izzet ve şeref bulduğumuz gönüllere şifa, kendisinde asla şüphe barındırmayan ve kendisine tabi olunduğunda en doğru yola ileten Kur’an’ı biz insanlığa, okunsun anlaşılsın yaşanılsın diye gönderip armağan eden göğün yerin ve içerisindekilerin Rabbi Allah’a hamd, sâlat ve selam gönderilen Resullere, Nebilere ve onların yolunu yol edinenlere olsun
Kur’an, Allah’ın insanlara göndermiş olduğu sonsuz hidayet kaynağı olarak bütün ihtişamıyla insanlığın kendisinden nasiplenmesini beklemekte, dünya ve ahiret yurdunda ebedi mutluluğa ermesinin yollarını apaçık göstermektedir.
Vahyin ilk muhatapları ve şahitleri olarak Resuller bunun böyle olduğunu ispat etmişler ve Allah azze ve celleye tertemiz bir hayat sunmuşlardır. Allah onlardan razı onlarda Allah’tan razı olmuşlardır.
Kur’anda Hz Resullerin hayatlarının anlatıldığı kıssalara dikkatle bakıldığında birbirine benzeyen birçok yönün olduğunu görürüz. Nitekim Hz. Yusuf’un daha çocukken annesinin ölmesini, Hz Musa’nın emzirme dışında annesinden ayrılışını, son Resul Hz Muhammedin, daha doğmadan önce babasını kaybetmesini ve 6 yaşında iken de annesinin ölmesini aynı kategoride değerlendirebiliriz.
Bir çocuk için en temel unsurlardan yoksun bir şekilde yaşanılan bir hayatın tüm zorlukları tartışma götürmez bir gerçektir. Hem yetim olup hem de öksüz bir şekilde (ki bu öksüzlük başını yaslayacağı bir baba göğsünün olmadığını yani dayanağı olmamayı anlatır) geçen çocukluk ve gençlik dönemlerinin birikmiş acılarını ve zahmetlerini içinde yaşadığımız çağda ve toplumlarda buna benzer birçok örnekte görmemiz mümkündür.
Risalet kapısının kendisiyle birlikte son bulduğu Hz Muhammed(as)’de bunları en derinden yaşayanlardan idi. Tabi ki o bilmiyordu ilerde kendisine bir vahyin bırakılacağını. O, Mekke’nin hem coğrafik anlamda hem de yaşanılan sosyal yapı gereği taşlaşmış yüreğinde Rabbinin onun için oluşturmuş olduğu sebeplerle tutunarak yaşamını devam ettiriyordu.
İçeresinde yaşadığı toplumun en karanlık çağına denk gelmişti onun yaşamı. Ancak o tüm olumsuzluklara rağmen Rabbinin fıtratına yerleştirmiş olduğu merhamet ve şefkatten bir şey kaybetmiş değildi. Babasızlığın ve annesizliğin bir çocukta oluşturabileceği travma tik durumları belki de en hafif atlatan o idi. Ergenlik çağında, her haliyle ifsat olmuş bir toplumun sorunlarını ortadan kaldırmak için ve insan onuruna yakışır bir hayatın ikamesi için sürekli kafa yorduğu ve çare üretmek için zaman zaman toplumunu terk edip hiraya çıktığını biliyoruz.
Çocukluk ve gençlik dönemlerinde yaşamış olduğu tüm yoksunluklara rağmen Mekke’nin tanınmış iffet sahibi bir hanımı olan Hz. Hadice ile olan evliliğiyle gelen zenginliğin onu azdırmak yerine daha fazla Tevhit ve Adalet toplumunu inşa etmek için kafa yormaya sevk ettiğini ve ezilenlere yoksullara kol kanat germek için çırpındığını görüyoruz.
Ancak neyin nasıl ve kimin adına yapılması konusunda bir yargıya varmamış olan Hz Muhammed’ Rabbinden aldığı vahiyle tam bir istikamet tutturmuş oldu. Daha önce kitap nedir iman nedir bilmez olan vahyin kendisine indirileceğini değil ummak aklından bile geçirmeyen (aklından da geçmeyen)biri iken 40 yaşlarının başlarında muhatap olduğu en doğru en büyük hakikatle yani vahiyle, tamamen bozulmaya yüz tutmuş kavminin karşısına çıkmış oldu.
Evet, bundan önce yaşamış olduğu bir ömür vardı kavminin içinde ama o geçen ömürde istediği bir sonuca ulaşamamış hatta çoğu zaman büyük yeislere kapılmıştı. Lakin kendisinin pekte farkında olmadığı bir gerçek vardı. Rabbi onu hiçbir zaman yalnız bırakmamış Duha suresinde de beyan edildiği gibi Rabbi Onu ne unutmuş ne de terk etmişti. Yetim bulup barındırmış, yoksul bulup zengin etmişti ve şimdide şaşırmış bulup doğru yola (sıratı müstakim) iletmişti.
İşte dünya için verilen <kevser> bu yani vahiy idi. Artık hem Hz Muhammed hem de tüm öksüzler, tüm yetimler, tüm yalın ayaklı ezilenler köleleştirilenler, insan yerine dahi konulmayan kız çocukları ve kadınlar artık bu Kevser’le hayata tutunacaklardı.
Nitekim de öyle oldu. Tarihler miladi olarak 610. yılları gösterdiğinde her yönüyle taşlaşmış bir şehirden tabiri caizse tadına doyulmaz bir memba fışkırmaya ve tüm insanları kendine çekmeye başladı. Zira bu membaa da hayat vardı, İnsanların birilerini kul ve köle edinmelerine engel vardı. Zira bu membada diri diri toprağa gömülen kızlara ekonomik anlamda ayaklarına zincir vurulan garibanlara, her türlü anlamda ezilmiş ve köleleştirilmiş olanlara insanca yaşama hakkı özgürlük adalet ve onur vardı. Zira Bu membada ebedi bir kurtuluş vardı. Bu membada dünya ve ahiret saadeti vardı.
Bilindiği gibi Kevser suresinde direnme vardır, adamak ve adanmak vardır. Soyluluğun ve soysuzluğun yani ebterleşmenin Allah katındaki ölçütü vardır. Ve yine Kevser suresinde Allah’ın kullarına dünyada bahşettiği izzet ve şeref ahirette ise sonsuz bir mülk ve mükaft vardır. İşte Hz. Muhammed her şeyin aslını bununla ortaya koydu. Ve 23 yıla sığdırdığı risalet görevinde şirke ve zulme direndi de direndi.
Çünkü tabiri caizse Allah’ı hayatlarının her alanından uzaklaştırıp O’nu sadece yaratıp köşesine çekilen ve yaratmış olduğu insanların hayatlarına müdahil olmayan bir ilahmış bir Rabb’ imiş gibi gösteren Mekke azgınları Hz. Muhammedin getirmiş olduğu bu Kevser’le tüm iktidarlarını kaybettiler. Çünkü o Allah’tan aldığı vahiyle yani Kevser’le Allah’ı hayatın her alanına müdahil kılmıştı. Yine tabiri caizse gökteki Allah’ı yeryüzüne indirmişti.
Sonuç karanlıklar içerisindeki Mekke’nin ve etrafındaki benzeri nice şehirlerin üzerine bir nur bir güneş doğdu. Bu nur Allah’ın kullarına yönelik lütuf ve rahmeti olan vahyin yani Kevser’in güneşinden, nurundan başkası değildi.
Tarihler şimdilerde 21. Yüzyılın ilk çeyreğini gösterirken sadece 570 lerde taşlaşmış taş kalpli bir Mekke değil dünyanın geneli bu vahim durumu yaşamakta ve şeytanın adımlarını izleyen insandan olan ama şeytanca iş görenler kendi ırklarını gözünü kırpmadan katletmekte, onların mallarını talan etmekte kadın ve kızlarını her türlü entrikayı kullanarak köleleştirmekte, insan onurunu ve izzetini hiçe sayarak zulüm dolu bir hayatın devamını dayatmaktadırlar.
Ne hazindir ki milyonlarca yetimimiz milyonlarca öksüzümüz olmasına ve ümmetin sahip olduğu maddi ve manevi zenginliğe rağmen asıl hazinenin kurtuluş, hidayet ve yolunun vahiy yolu olduğuna kimse dikkat kesilmiyor.
İlk başta öksüz, (babasız) sonra yetim (annesiz) kalan, kız ya da erkekten bir kardeşi olmayan yani arkası olmayan Hz Muhammed’i yalnız bırakmayan Rabbimiz, sanıyor muyuz ki bizi yalnız bırakıp terk edip gitti. Hayır, hayır asla. O Rahman ve Rahim olan rahmeti mağfireti acıması ve şefkati sonsuz olan Rabbimiz hem vahiy üzerinden hem Kevser suresi üzerinden hem kıssaları anlatılan Resuller üzerinden son olarak ta âlemlere rahmet için gönderilen Hz Muhammed üzerinden diyor ki
Ey çağın yetimleri, öksüzleri, ey çağın tüm alan ve anlamda zayıf bırakılmışları, kendisini terkedilmiş unutulmuş olarak düşünenleri kalkın sizin için indirmiş olduğum “sözün en güzeli” olan vahye tabi olun. Ondaki Kevser’in yani dünya ve ahiret saadetinin işaretlerini sunan ayetlerin yılmaz takipçileri olun. Ki sizleri yeryüzünde iktidara taşıyalım. Sizlerin elleri üzerinde dünya tevhid ve adalette dolsun şirk ve zulümat son bulsun. Ey boynu bükükler ey dışlananlar ey varoşlarda köprü altlarında küfür ve şirk düzenlerinin heder ettiği hayatlar uyanın işitin görün ve ayağa kalkıp Kevser’le doğrulun ve kıyam edin ki, yerli emperyalistler yerli küfür ve şirk düzenleri ağa babaları insanları Allah adıyla kandırıp Kur’an İslam’ını değil de insanları zulüm ve şirk düzenlerine itaat ettirenleri ni,çağın firavunlarını çağın nemrutlarını çağın en büyük şeytanı Amerika’yı ve en büyük fitnecisi İsraili, İngiltereyi, Fransayı ve diğerlerini alaşağı edelim saltanatlarını yıkalım. Böylece Allah’ın vaadi olan “…muhakkak yeryüzüne iyi kullarım varis olacaklar. 21/105 ayeti, bizler hayatta iken neş vü neva etsin.
Kısacası Kevser’le yani vahiyle bağlanalım ki hayata yeryüzünde tek bir canlının yaşama hakkına ve hukukuna bir zarar gelmesin. İnsanlar köleleştirilmesin. Şirk ve zulüm çarkları kırılsın Tevhid ve Adaletin nuru yükselsin. Allah’ın rahmeti bereketi hep biz iman etmiş ve salih ameller işlemişlerin üzerine olsun.
VESSELAM