Coşkun UZUN

30 Aralık 2013

HAYATIN İÇİNDEN

Bildiğimiz gibi Hz. Peygamber’e “kalk ve uyar” diye emredildi, O mübarek, kalktı ve ömrünün sonuna kadar durup, dinlenmeden, hep ayaktaydı.  İnsanlığın ebedî kurtuluşu için, bıkıp usanmadan gece gündüz demeden canla başla çalışıp didindi.

Bizler de gereken oluşum ve girişimleri bir an önce başlatmalı ve hayırlı yarınlar için kollarımızı sıvamalıyız. İslâmî mücadele ve davet/tebliğ, tercihler arasından bir tercih değildir. Yeryüzünün her neresinde olursa olsun Müslüman olan herkesin omuzlarına yüklenen şer’i bir tekliftir. Ve bu mücadele her dönemdeki Müslümanların, hayatta kurmuş oldukları ilk cephelerinin adıdır.

Mücadele Hakkı ortaya koymak, doğruyu temsil ederek teslim etmek, tarafını belirlemek için verilir, hiç bir zaman ve sadece kazanmak için verilmez. Unutmayalım ki yardımcısı ve dayanağı Allah, Önderi ve Rehberi Peygamber, kaynağı Kur’an olanın sırtı yere gelmez.

Mücadele elde ne varsa onunla yapılır. Mekke’leri Medine’ye çevirebilmek ve Mekke’lerimizi de fethetmek için korkusuzca, cesaretle ve birlikte yola koyulmalıyız.

O halde; batılların Hakka, şirklerin Tevhid’e, isyanların İtaat ve İbadete tebdil olması, zulumat ve karanlıkların, Nurun aydınlığıyla değişip dönüşmesi için canla başla çalışacak bir kardeşlik ve dayanışma vasatını oluşturmaya şiddetle ihtiyacımız var.

Müslümanlar olarak önümüze gerçekçi hedefler koymalı ve uzun vadeli programlar oluşturarak üzerimize düşen görevleri hakkıyla yapmalı, birikim ve enerjilerimizi sağlıklı, istikrarlı ve kuşatıcı, Tevhidî bir mücadele istikametinde kanalize etmeli, beşerî tercih ve yorumları, din ve mutlak hakikat gibi değerlendirmemeli, insanları kendi doğrularımıza, kendi meşrep, dernek, vakıf, cemaat veya faâliyetlerimize değil, İslâm'ın Evrensel ve mutlak doğruları olan Kur’an ve Sünnet’e çağırmalıyız. Müslümanlar arası müsamaha, anlayış ve toleransın çıtasını oldukça yüksek tutmalıyız.

İşte hayatın çarpıcı gerçeklerinden güzel bir demet;

“Mal mülk ve çocuklar, dünya hayatının çekici süsü/güzelliğidir...” (18 Kehf 46)Ve Rabbimiz “...Allah’a kullukta samimiyetinizi göstermeniz için, size verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın ve o Kitab’ın içindekileri aklınızdan çıkarmayın…” (2 Bakara 63) diyerek bizleri uyarıyor.

Kulluğumuzun parolası ve mücadele azığımızın altını çizip, kendi rızasını daima ön planda tutmamızı istiyor.

“De ki: Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm yalnızca alemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (6 En’am 162)

Önümüze çıkabilecek çeldirici ve oyalayıcılara karşı bizleri her fırsatta uyarıyor, uyanık olmaya çağırıyor. “Kadınlardan, çocuklardan, yığın yığın altın ve gümüşten, salma atlardan, sağmal hayvanlardan ve ekinlerden zevk almak insanlara (güzel gösterilip) çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak asıl güzel yer, Allah'ın katındadır.” (3 Âl-i İmran 14)

Gerçeklerin altı her fırsatta çiziliyor.

“…Bu dünya hayatı ise aldatma metaından başka bir şey değildir.” (3 Âl-i İmran 185)

İstenenler, sonuç ve müjde açıkça belirtiliyor.

“O halde, dünya hayatının nimetlerini ahret hayatının nimetleri karşılığında feda edenler, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.” (4 Nisa 74)

Dünya uykusundan uyanmamız için, ebedî gerçekler yalın bir şekilde gözlerimizin önüne konuluyor.

“Bilin ki, Allah yolunda savaşan, bu uğurda öldüren ve öldürülen mü’minlerin mallarını ve canlarını Allah satın almıştır; hem de Cennet karşılığında……Düşünsenize bir, verdiği sözü Allah’tan daha iyi yerine getirebilecek kim vardır! O halde O’nunla yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinin. Çünkü bu çok büyük bir bahtiyarlıktır.” (9 Tevbe 111)

Sınırlar çiziliyor.

“Ey iman edenler, eğer inkârı imana karşı sevip tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi dost edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar kendilerine yazık etmiş olur.” (9 Tevbe 23)

Merhametli ikazların ardı arkası kesilmiyor.

“Ey iman edenler, size ne oluyor da, Allah yolunda topluca savaşa çıkın denildiğinde, bulunduğunuz yere çakılıp kaldınız? Ahiretin yerine dünya hayatı daha mı cazip geldi yoksa? Halbuki dünya hayatının nimetleri ahrettekilerin yanında çok değersizdir.” (9 Tevbe 38)

Pişman olmayalım diye tekrar tekrar uyarılıyoruz.

“Eğer akılları erse bilirlerdi ki bu dünya hayatı, yalnızca geçici bir zevk/oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Ama Ahiret hayatı tek ve gerçek hayattır. Keşke bilselerdi.” (29 Ankebut 64)

Malın, mülkün, servet ve hayatın sahibi olan ve bütün bunları karşılıksız olarak kullarına ihsan eden, lütfeden Rabbimiz Allah(cc) bizlerin ebedî kurtuluşu için sadece küçük birer adım atmamızı, yönümüzü kendisine çevirmemizi, karşılıksız sahip olup emanet aldıklarımızın hamdi ve teşekkürü sadedinde bunların yalnızca bir kısmından vaz geçmemizi istiyor.

“Gerçekten dünya hayatı, bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Eğer iman eder, Allah’a kullukta samimi olursanız, Allah size bunun karşılığını verecektir. O sizden bütün mallarınızı kendi yolunda harcamanızı istemiyor. Zaten onların hepsini harcamanızı isteseydi ve buna sizi zorlasaydı sizi cimrilik duygularınız kabarır ve ahlâkî zaaflarınız ortaya çıkardı.“ (47 Muhammed 36)

Rabbimiz bizden çok şey mi istiyor?

“Belki de sizin hoşlanmadığınız bir şey sizin için daha hayırlıdır. Veyahut hoşunuza giden bir şey sizin için daha kötü olabilir. Zira Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (2 Bakara 216)

Oysa bizler Allah(cc)’a neler, neler borçluyuz değil mi?

“Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden, birbirinize karşı övünmekten ve daha çok çocuk ve servet sahibi olma hırsından ibarettir.… şunu unutmayın ki, dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.” (57 Hadid 20)Şirkten Tevhide, Batıldan Hakka, Küfürden İmana kavuşabilmek ve ilâhî ikramlara mazhar olabilmek için Salih amel işlemek ve dinde samimi olmak yetiyor da artıyor.

“Allah, tıpkı daha önceki bazı toplumlara egemenlik verdiği gibi, sizden de iman edip O’nun güzel gördüğü ameller işlemeyi sürdürenlere yeryüzünde egemenlik vereceğine, onların hayrına gördüğü bu Dini onların yararı için kökleştireceğine ve onları yaşadıkları korkunun ardından güvenliğe kavuşturacağına dair söz verdi……” (24 Nur 55)“…..Düşünsenize bir, verdiği sözü Allah’tan daha iyi yerine getirebilecek kim vardır! O halde O’nunla yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinin……” (9 Tevbe 111)

Evet ne diyoruz!

“Peygamber, Rabbinden indirilene iman etti; mü'minler de öyle. Onların hepsi Allah'a, meleklerine, Kitaplarına ve elçilerine iman ettiler ve 'Peygamberler arasında hiçbir ayırım yapmayız. Peygamberin getirdiği mesajı işittik ve ona itaat ettik. Rabbimiz bizi bağışla! Dönüp varılacak olan Sensin!” dediler.(2 Bakara 285)Vahyi toplumumuzun bütün katmanlarında ve coğrafyanın her bir karışında takva ve nezaketle yaşayarak, canlı örneklikler oluşturarak gündemleştirmek, Gündemi belirlemek, Mevziî ve Lokal çalışmalar yerine genel ve Ümmet’i kucaklamaya yönelik adımlar atabilmek,  Coğrafi engelleri aşmak, İzzeti kuşanmak, zamana ve mekâna şahitlik ederek “Vaktin çocuğu” olabilmek, İlmî istişare havzaları ve tecrübe havuzları oluşturmak, Fıtrat ve Sünnetullaha ters düşmemek, nereden ve kimden gelirse gelsin Zulmün, Şirkin, Küfrün, İsyanın, Tuğyanın, Dünyevîleşme ve Bireyselleşmenin her türlüsünü reddetmek, Statükoya boyun eğmemek ve ısrarla Direnmek, İslâmi Çaba ve Çalışmaları, Davet ve Davayı her durum ve şart altında canımızdan azîz bilmek, Allah’ın Yardım elinin Cemaat üzerinde olduğunu unutmadan, Vasat dengeli bir Ümmet olabilmenin izzet-şeref ve onurunu taşıyabilmek, Canımızdan vazgeçip Emrolunduklarımızdan vazgeçmemek, Emanet olarak aldığımız her şeyimizi Allah yolunda feda edebilmek, Hakk’ın hatırını hiçbir hatıra feda etmeyip yüce tutmak, Vagon değil birer Motor ve Lokomotif/öncülük işlevi görmek, Allah’ın Şer’i Hükümleriyle Hükmetmek boynumuzun borcudur.

Allah, hiç kimseye güç yetirebileceği/kapasitesinden fazlasını yüklemez. Kişinin yaptığı her iyilik kendi lehine, her kötülük de aleyhinedir. Deyin ki, 'Rabbimiz, unutarak yahut yanlışlıkla bir günah işlersek bizi hesaba çekme! Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yükler yükleme. Bizi, gücümüzü aşan şeyleri taşımak zorunda bırakma! Günahlarımızı affet! Bizi bağışla. Bize rahmetinle muamele et! Sen bizim mevlâmızsın; Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.' (2 Bakara 286)

Geçici olan bu dünyadan kalıcı bir iz bırakarak ayrılmak için çalışırsak; korkutmayıp müjdeler, zorlaştırmayıp kolaylaştırır ve hepsinden önemlisi de, zulme, küfre, şirke karşı birlik olup karşı koyar, yaşanan Din yalnız Allah’ın oluncaya, fitne ve zorla dinden döndürme ortadan kalkıncaya kadar mücadele ederek Allah’ın rızasını arayıp çabalarsak, zor görülen birçok şeyin kolaylaştığını, uzak sanılan birçok şeyin de yakınlaştığını görürüz. 

Eğer yarınlarda İslâm’ın sesini daha gür duymak ve vahyin diriltici muştusunu insanlığa kalıcı bir şekilde ulaştırmak istiyorsak hep birlikte ve çok çalışmak zorundayız.

Velhamdülillahi rabbil alemîn.