Coşkun UZUN
İSLÂMÎ MÜCADELE ve STK’LARA SORULAR
İslâmî mücadele STK’lara hapsedilebilir mi?
Alternatif STK tanımı-kuramı geliştirilmeli mi?
STK’larımız gerçekten Sivil mi, yoksa Siyasi mi?
Nebevî mücadele modeli nedir, güncellenmesi mümkün müdür?
STK’lar ve Nebevî mücadele metodu ne kadar örtüşüyor?
İslâmî Hareket;
Kur’an ve sahih sünnet kaynaklı/onaylı İslâmî gelenek, birikim, tecrübe ve referanslarla oluşturulan, hedefleri, çağrısı ve mesajı açık, bağımsız, örgütlü/kolektif bir toplumsal inşa, ıslah, ihya ameliyesidir.
İslâmî Mücadele;
Yargı, yasama, yürütme; eğitim, ekonomi, ahlâk, siyaset, kültür, sanat, spor, edebiyat ayırımı yapmaz.
İslâm’ı devletin, toplumun ve hayatın kurucu değeri/ilkesi olarak benimseme temeline dayanır.
Toplumu Kur’an ve Sünnet’le, Nebevî Risalet mirasıyla buluşturmaya çalışır.
İslâmî Mücadele;
Tek başına insanî-sosyal yardım, ahlâkî, ilmî, ekonomik, siyasî, kültürel, edebî, tarihî, kültürel, sosyolojik, akademik, entelektüel çalışma değildir. Bunların toplamından veya uyumlu birlikteliğinden oluşur.
Sayılan ihtisas ve faaliyet alanları, İslâmî mücadele-çalışma ve hareketin kendisi değildir. Bütüne ait bir bölüm-cüz-parça hükmündedirler.
İslâmî çalışma-mücadele ve hareketler herhangi bir cüze hapsedilemez, tek başına bu parçalar ‘İslami Hareket’ olarak tanımlanamaz.
İslâmî hareketin önceliği (bağımsız-özgür, muhalif) niteliktir, sayısal çokluk değildir.
Konuşulup cevaplanması gereken sorulardan bazıları şunlardır;
Gönüllülük ve adanmışlıkla mı, görevlendirme ve atamayla mı çalışıyorlar?
İdare ve istihdam kriterleri nasıl belirleniyor?
Sosyal ve siyasi iktidar projelerinin bir ürünü müdürler?
İlkeleri, hedefleri, strateji ve planları ne?
Siyasî irade ve iktidarla ilişki ve temas düzeyleri ne?
Destekçileri, besleyenleri, fonlayanları, himaye edenleri kimler?
Gelir kaynakları, para ve mal varlıkları şeffaf mı?
İktidar ve siyasi irade nezdindeki meşruiyet ölçüleri ne?
Varlık ve bekalarını kimlere ve nelere borçlular?
Üzerlerinde kim(ler)in gölgesi var?
İş mi yapıyorlar, hizmet mi üretiyorlar?
Yurt içi-yurt dışı ilişki ve referanslarında kırmızı ve yeşil çizgileri ne?
Kardeş, partner kuruluşları, refikleri, rakipleri kimler ve kardeşlik ölçüleri neler?
Sistem içi mücadele ve sistem dışılık nedir?
Devlet, hükümet, rejim ve sistem nedir?
İslâmî mücadele muhalif karakterli olmak zorunda mıdır?
STK’lar muhalif olmak istediler mi, oldular mı?
STK’lar sistem için emniyet sibobu mudur?
Muhafazakârlaşma ve demokratikleşmede STK’ların payı var mı, yok mu, neden, nasıl?
STK’ların insanları zamanla, sistemin koltuk değneği haline getirdiği doğru mu?
İslâm’ın STK’lar yüzünden Yeşilay veya Kızılay gibi algılandığı söylenebilir mi?
İslâmî hareket ve mücadele STK’lara emanet edilebilir mi?
Aslî kaynaklara, temel referanslara dönüş ve ulaşmada STK’ların durumu nedir?
İslâmî mücadele içinde STK’ların varlık ve ağırlığı ne anlam ifade eder?
İslâmî hareketlerin kırpılıp bölünerek STK’laştırıldığı doğru mudur?
STK’larımız İslâmî mücadelenin neresindeler?
Ne kadar İslâmî bir mücadele verdikleri söylenebilir?
İslâmî mücadele STK’ların nesi olur?
STK’lar ve İslâmî mücadelenin örtüşüp ayrıldıkları yerler neler?
STK faaliyetleri bir mücadele yöntemi değil mi, olabilir mi?
İslâmî mücadele her zemin ve şartta yapılmalı değil mi?
İslâmî hareket ve STK’lar birbirine rakip ve hasım mı?
STK’lar islâmî mücadele ve hareket doğurabilirler mi?
STK’ları İslâmî mücadele ve çalışmalar mı doğurdu?
Mücadele ruhuna, kimlik ve duruşa, zemin ve mekânın etkisi, katkısı ne?
İslami mücadele öz, STK’lar üvey evlat mı?
STK’lar İslâmî mücadelenin fragmanı sayılırlar mı?
STK’ların yürütmüş olduğu faaliyetler salih amel sayılır mı?
Katılımcıların faaliyetleri görev midir, sorumluluk mu?
STK’lar kuruluşlarında veya yürüttükleri faaliyetlerde bazı resmî mevzuatla, bürokrasiyle muhatap olmaları (kimi zaman izin veya bildirimle yükümlü oluşları) açısından bakılarakmeşruiyetlerinin tartışılması söz konusu olabilir mi, ya da sistemden icazetli oldukları söylenebilir mi?
……………
İslâmîlik ve sivillik Tevhidî mücadelenin temel karakteridir.
Devlet ve iktidar eliyle kurulan, korunan veya finanse edilen vakıf, dernek, cemaat, sendika, STK benzeri kurum ve kuruluşlar sivil olamazlar. ‘Siyasi’ ajanda ve angajmanlara hizmet eden akredite yapılar, oluşumlardır. Sendikacılıktaki ‘sarı sendika’ hükmündedirler. Dolayısıyla meşruiyet ve sivillikleri tartışmalı ve şaibelidir.
Bu tarz yapıların;
Kaç yıldır var oldukları…
Binasının kaç katlı veya kaç dönüm arazi üzerinde olduğu…
İsmi, tabelası, vitrindeki hocaları, ağabeyleri, sanatçıları, yazarları, entelektüellerinin kim olduğu…
İstihdam ettiği veya gönüllü olarak çalıştırdığı personel sayısının kaç kişi olduğu…
Şubelerinin sayısı, hizmet, uzmanlık sahasının ne olduğu…
Kat ettiği mesafeler, ulaştığı bölgeler, şehirler, ülkeler, kıtalar veya coğrafyaların büyüklük veya çokluğu… bir yerden sonra önemsizleşiyor!
Bağımlı, irtibatlı, iltisaklı, icazetli ve akçeli olmaları sebebiyle ‘İslâmi Mücadele ve Hareket’ olarak anılıp tanınmaları veya sivillikleri söz konusu olamaz.
STK’lar aslında;
Siyasi iktidarın açıklarını kapatmak, eksiklerini tamamlamak, mevcut politika ve çizgilerini sürdürmek için değil,
Vatandaşı iktidarlara ve dünyada gelişen askerî, sosyal, siyasi, kültürel, ekonomik olaylara karşı bilinçlendirip hak ve özgürlüklerine ulaştırmak için örgütleyen, gönüllülük esasıyla çalışan, ticaret ve kâr amacı gütmeyen yapılardır…..
Ya da öyle olmaları gerekir.
Fon, hibe, kredi, ödenek, destek, bütçe vs ile değil….
Bağış ve üyelik aidatlarıyla, öz sermaye ve kendi mal varlıklarıyla iş ve hizmetlerini yürüten, aileye, topluma, millete, ümmete, dünya ve ahirete yararlı işler yapan sosyal kurumlardır.
Fakat bunların;
Bürokrasiye, protokole girip sosyal imaj ve çevrelerini genişletmekten, kendi reklâmlarını yapmaktan, siyasi ikbâl ve istikbal peşinde koşmaktan, makam ve makam aracı sahibi olmaktan, kişisel menfaat ve sorunlarını çözmekten, meydanlarda boy göstermekten fırsat bularak milletin temel sorunlarına çözüm ürettikleri, yaralarına merhem oldukları falan yok.
Sivil toplum kuruluşları ve üyelikleri artıyor belki, fakat sivil alan diye bir şey kalmıyor, her yer daralıp tükeniyor adeta.
Son yıllarda memleket bu tipteki STK’lar cennetine veya cehennemine döndü maalesef.
……………
Allah (cc)’ın Resûlü, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in bizlere bıraktığı en büyük mirası ve Sünneti, İlâhî Nizâmın kurulup tesis edilmesi için çalışmaktır.
Oysa bizler, mezheplere, tarikatlara, guruplara, hiziplere, cemaatlere, STK’lara, vakıf ve derneklere bölündük. Birimiz diğerimizi beğenmiyoruz. Herkes karşısındakini kendisine çağırıyor. Garip ve cüretkâr bir ümmet olduk.
İslâm garip, müslümanlar perişan, yöneticiler satılmış, işbirlikçi veya hain. Ellerimiz bomboş, gönüllerimiz mahzun, coğrafyalarımız terör üssü ve kan gölü, kardeşlerimiz birbirinden uzak, habersiz ve duyarsız…..!
Aramızda maddi-manevi yüksek tel örgüleri, tarihi kavga ve husumetlerden kalma miraslar, ırklar, mezhepler, diller, bayraklar gibi pek çok engel ve tuzaklar var.
Bizlere düşenin, O’nun mübarek Nebevî Mücadele ve Risalet mirasının izlerini,çıktığımız kulluk yolculuğumuz boyunca,her ne pahasına olursa olsun terk etmeyip takip etmek olduğunu nice zaman sonra ancak görebiliyoruz.
Hâlbuki biz;
Muhataplarımızı, her şeyi bırakıp acilen kendilerine gelmeye çağıracaktık. Fıtratlarıyla buluşturacak, cahilî ve beşerî hayattan uzaklaştıracaktık. Meşru olmayan her türlü bağ ve değersizlikleri terk edip uzaklaşmaya, onlardan kopup kurtulmaya davet edecektik insanımızı.
Tek bir düşünceye, şahsa, cemaate, ideolojiye, sisteme kendimizi kapatmayacak ve ümmetin her ferdini, bütün zenginliklerini yüreğimizde onurla, şerefle barındıracaktık!
Heyhat;
Hidayet rehberimiz, hayat kitabımız Kur’an-ı Kerim, kendisiyle amel edilmesi için indirilip gönderildiği ve kalplerimiz ancak bu vahiyle arınarak sükûn bulacağı, mutmain olacağı halde, bizler onu okumayı amel edinen bedbahtlar olduk!
Acı tecrübeler ve aldığımız onca yaralardan sonra biliyor ve görüyoruz ki; kurum, kuruluş,statü, protokol, isim, ünvan, tabelâ, bina, makam, ikbal, menfaat gibi hedef ve ayrıcalıklar insanın yüreğini daraltıyor, içini kurutup çoraklaştırıyor.
İnşallah;
Yolumuz kötülük odakları, şer ekseni ve şeytanın askerleriyle, mümkün olan her şekilde savaşmaktır.
Menzilimiz ilâhî rızaya ulaşma yolunda mücadele, direniş ve diriliştir.
ABD, İsrail, Rusya ve benzerlerinin borusunun ötmediği, adil, yaşanabilir, güvenli bir dünyaya ulaşabilmek için; emperyalizme, siyonizme, kapitalizme, terörizme karşı mücadelede mevziyi terk edip kardeşleriyle cepheleşenlerden olmayacağız.
Duamız odur ki;
Siyaseti ibadet, ibadeti siyaset olan bu aziz din; yanlış temsil edilmesin. Müslümanlara ait kurumlar eliyle çarpıtılıp kirletilmesin, içi boşaltılmasın, kimyası bozulmasın.
İslâm’a ve müslümanlara hizmet için oluşturulup ortaya çıkan hiçbir gurup, cemaat, dernek, vakıf, sendika, İslâmî çalışma-hareket, STK’mız; sivil, muhalif duruşlarını yitirip siyasileşmesin. İktidarların ağzıyla konuşmasın, siyasilerin sözleriyle nesneleştirilmesin.
Bir şekilde hataya düşüp yozlaşanlar, kirlenenler de tez elden arınıp temizlensin ve aslına rücu etsinler.
Rabbimiz bizleri kendi başımıza ve kardeşsiz bırakmasın.
Bizlereihlâs ve hasbilik bahşetsin.
Hayat yolculuğumuzda, kulluk nöbetlerimizde sabır, sebat ve istikrar versin.
Resûllerin(as)kutlu yolunda yürümeyi, sadece Allah(cc) için olmayı ve ölmeyi nasip etsin.
Mevziyi mevzûlaştırmayan,
Kestirme ve kolay yol aramayan,
Allah(cc)tan gayrısına yaslanmayan,
Referans ve tercihlerini ilke ve kimlikten yana kullanan,
Ruh yordamıyla, gönül gözüyle, manevi dinamiklerle hareket eden,
Uzaklara, süslü diyarlara gitmiş kardeşlerine tereddütsüz her an el uzatabilen,
Mahalleyi, mevziyi, cepheyi terk etmeyen,halâ ‘orada’ duranlara selâm olsun…!