Şinasi ULUDOĞAN
KUR'AN'I NASIL OKUMALI
Hamd göklerin yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabb’i (yöneticisi ,terbiye edicisi.koruyup kollayanı egiticisive öğreticisi vs ) olan Allah’a salât ve selam O’nun göndermiş olduğu Resullere Nebilere Alimlere Şehitlere tüm Muvahhidlere olsun.
Şunu kesinlikle ifade edebiliriz ki, bu kitap kendisinde bir şüphe barındırmayan, aklım var diyen, düşünebilen, isteği olan herkesin ama her kesin bir çaba ve gayret sonucu anlayıp kavrayabileceği, apaçık, dupduru olan bir kitaptır. (‘O Ramazan ay’ı ki, insanlar için hidayet olan, doğru yolu ve hak ile batılı apaçık belgelerle birbirinden ayıran Kur’an onda indirilmiştir…(’Bakara suresi/185) “ Elif,Lam,Ra Bunlar, apaçık Kitabın ayetleridir.”(12/1) Çünkü bu kitap ayetleri anlaşılsın diye geniş geniş açıklanan bir kitaptır. ( Allah bu kitabı açıklanmış olarak indirmişken O’ndan başka bir hakem mi arayayım…(Enâm/114) (‘…Biz kitabı sana her şeyin açıklayıcısı, Müslümanlara da bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik’( Nahl suresi/89)
Kitabın indirilişinden günümüze kadar geçen bu uzun süreçte, maalesef kişiler ve toplumlar, kitabı asıl amacından uzak bir şekilde okuya gelmiş, Arapça bilenlerse O’nu gereği gibi açıklamamışlardır. Hidayeti arzulayan, hak ve doğru yola ulaşmaya çalışan her insan bu yüce kitabı Rabbinden kendisine yeni gelen özel bir kitap( mektup-mesaj) gibi algılamalı ve konuştuğu dil neyse o dile göre tercüme edilen (meal) dilde okumalıdır. Evrensel olmasının da anlamı bu olsa gerektir. “İşte bu(kur’an) önündekileri doğrulayıcı ve şehirler anası(Mekke) ile çevresinde kilerini uyarıp korkutman için indirdiğimiz kutlu bir kitaptır….”( Enâm suresi /92) Şu an yeryüzünde yaşayan milyarlarca insana Arapça öğretme şansımız pratikte mevcut değildir.Dolayısıyla bu mucize kitabı her kesin konuştuğu dile tercüme edip tüm insanların bu yüce kitaptan haberdar olup onunla kurtuluşa ermeleri sağlanmalıdır. Çünkü bu kitap, eksiklikten ve fazlalıktan uzak, katıksız olup, kıyamete kadarda böyle kalacak bir kitaptır.
Bu kitap, Resulullah’ın adına uydurulmuş olan hadisler nedeniyle farklı dildeki topluluklar tarafından hep ölmüş olanlara okuna gelmiştir. Kur’an okumanın sünnet, dinlemenin farz olduğu anlayışı İslam toplumlarında yer edip, din üzerinden menfaat elde eden kişi, kurum ve kuruluşlarında bu yanlış anlayışı olduğu gibi devam ettirmelerinden dolayı insanlar genellikle hep dinleyen konumunda olmuş dinlediklerinin de anlamını öğrenme ve araştırma zahmetinde bulunmamışlardır. Samimiyetlerinden şüphe duymadığımız dinleyicilerin O’ kitabı gereği gibi okuyup gereği gibi yaşamaları gerekmiyor muydu? İlmin beşikten mezara kadar farz olduğu kanaatinin yaygın olduğu bir toplumda yaşayıp bunun tersine hareket edilmesi garip bir durum değil mi dir? Din adamlılığı kisvesiyle yıllarca toplumun kanını emen bir takım çevrelerin karınlarına ateşten başka bir şey doldurmadıklarını, kendilerine verilen ilmin, aslında halka doğru bir şekilde, gizlenmeden açıkça anlatılması koşuluyla verildiğinin bilinmesi ve buna göre hareket edilmesi gerekmiyor muydu? “Allah kendilerine kitap verilenlerden: “O’nu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, gizlemeyeceksiniz!” diye söz almıştı. Fakat onlar, verdikleri sözü sırtlarının ardına attılar ve birkaç para aldılar. Ne kötü şey satın alıyorlar.(Alî İmran/187)
Asırlardır Kur’an’ın kalbi sayılan Yasin suresini, yalanlarcasına ölmüşlerin ruhuna (ki ruhla ilgili Kuran’da ayrıntılı bir bilgi yoktur. “Sana ruh’tan sorarlar. Deki: onun bilgisi Rabb’imden bir emirdir. Size ilimden pek az şey verilmiştir”(İsra suresi/85.) okuyup okutan ve buna göz yuman sahte din bilginleri neden Yasin suresindeki gerçekleri açıklamazlar. “Babaları uyarılmamış, gaflet içinde olan bir toplumu uyarman için gönderildi’(Yasin suresi/6) ‘ Diri olanları uyarıp korkutmak küfre sapanların üzerine sözün hak olması için indirildi’( Yasin suresi/70) ( “ …Biz Kitab’ı sana, her şeyin açıklayıcısı, Müslümanlara da bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdi…”( Nahl suresi/89 ) Asıl geliş amacı insanları müjdelemek ve korkutmak olan bu yüce kitap, kendi ruhuna aykırı bir şekilde kullanılmış din bezirgânları tarafından az bir dünyalık için adeta bir meta gibi satılmıştır. Oysa bu yüce din ( bir yaşam tarzı, bir hayat biçimi) yeryüzünde yaşıyor olanlarla ilişki kurmak için indirilmiştir. Şu çok iyi bilinmeli dir ki! Kuran’ın tamamı, ferdi, ailevi ve içtimai olaylara bir çözüm kitabıdır. Yaşayıp ölmüş olanlar eğer hayatta iken O’nun içeriğine göre yaşamışlarsa zaten Allah (cc) ondan razı olacaktır. Aksi bir durumda ise o kişi ebedi hüsrana uğrayacak, arkasından faydası olur diye okunup ruhlarına bağışlanılan hatimler ise bir işe yaramayacaktır. Efendim Allah dilerse faydası olur şeklindeki yaklaşımlar Allah’ı gerektiği gibi tanımamanın O’nun bizler için indirmiş olduğu kitabın özünü kavrayamamanın bir ürünüdür. Elbette Allah(cc) ne dilerse o olur ancak O’nun koymuş olduğu bir yasa vardır (sünnetullah) ki bu yasa kişilerin muradına, zannına göre işleyecek değildir.
Bu konuda İslam ümmetinin içerisinde bulunduğu yanlışları sıralamak bir kitap dolusu kadar yer teşkil edebilecek cinstendir. Ancak biz konumuz gereği nasıl okunmalı konusunu yine kitabın kendi diliyle anlatmaya çalışalım. Öncelikle bu kitabın, bizim rehberimiz, kılavuzumuz ışığımız, şanımız şerefimiz olduğunu, kati bir delil ve hüccet teşkil ettiğini, değişmez değiştirilemez olduğunu, apaçık olduğunu, öğüt ve nasihat olduğunu, âlemlere rahmet ve nur olduğunu, doğru yola iletici ve furkan olduğunu, her şeyin sağlamasını yapabileceğimiz tek ölçü olduğunu, akıllara hitap ettiğini, evrensel ve çağdaş bir katalog olduğunu Allah (cc)tarafından korunmuş ve kıyamete kadarda korunacak bir kitap olduğunu bilmek ve böylece iman etmek gerekir. Bunu her adam anlayamaz mantığı, külli yalan ve küfür teşkil eden bir mantıktır. Bir harfinin binlerce manaya geldiği uydurmasıda Kuran’ı yüceltmeye değil, insanları O’ndan uzaklaştırmaya yönelik sinsice bir yaklaşımdır.Aklı olan her kesin sadece altı yüz dört sayfalık, yüz on dört sureden müteşekkil ve altı bin küsur ayetten oluşan, gayesi sadece ve sadece insanı, Yaratıcısına kulluğa, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamaya O’ndan başkalarının kanunlarına uymamaya sevk edip dünya ve ahiret saadetini temin için indirilmiş, gönüllerdekine şifa olan bir kitaptır. Okuma yazması olup gözü gören, kulağı işten her Müslüman’ın, her insanın bu kitabı, bir kerede olsa baştan sona mealinden okumaya, Resulullah(sav)’ın hayatıyla ilgilide ciddi bir siyer (sireti Resulullah) kitabı bitirmeye gayret göstermesi yaratılışın amacına uygun olan en güzel bir kulluğa işaret etse gerektir. Rabb’imiz olan yüce Allah (cc) bu kitabı sırf insanlar doğru yola ersin, dünya ve ahiret saadetine kavuşsunlar diye göndermiştir. Ne Allah (cc) Araptır nede Arapça kutsal bir dildir. İnsanların renklerinin farklı olması nasıl ki birer ayetse dillerinin farklı olması da aynı şekilde birer ayettir. ( O'nun ayetlerinden biride; Semaların ve yerin yaradılışı ve dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu, muhakkak ki, bunda bilginler için elbette âyetler vardır. 30 / 22 )
Arapçanın diğer dillerden farklı yönleri ve özellikleri olduğu gibi diğer dillerinde Arapçadan farklı yön ve özellikleri mevcuttur. Bu anlamda birinin bir diğerine karşı farklı bir ayrıcalığı söz konusu değildir. Üstünlük elbetteki Allah (CC) tan gereği gibi korkmaktadır. Yarın herkesin toplanıp duracağı huzuru ilahide, herkes ama herkes bu yüce kitaptan sorguya çekilecektir. Sorumlu tutulacağı kitabın içeriğini anlamayan, anlamak için çaba göstermeyen ve dolayısıyla da hayatına tatbik edemeyen bir kişi bu imtihan dünyasında nasıl başarılı olacaktır?. Rabbi’nden kendisine indirilmiş olan bu kitabı hayatında bir kez olsun anladığı dilden okumamış her kişinin vay haline! Elhamdülillah Müslümanıp deyip kendi dinini tahkik ( incelemek) etmeyen, ömrünü boş şeylerle geçirip, müntesibi olduğu dini başkalarına havale eden ,aklını kiraya verip , sahte şeyhlerin, efendilerin ve din bezirganlarının peşine takılan,LÂİLAHE İLLALLAH deyip onun gereği olan amelleri yapmayan kişilere bu mukaddes Kur’an Resulullah’ın diliyle ‘RABB’İM KAVMİM ( Ümmetim) BU KUR’AN’I TERK EDİLMİŞ BIRAKTI’ (Furkan suresi /30) çok acı olan bir gerçeği ortaya koymuştur..Bende Müslüman’ım diyen biri için ne kadar vahim bir durumdur bu değilmi? Bu yüce kitap ne bir zümreye, ne bir kişiye, ne bir kavme, nede sadece bir ulusa gelmiş değildir. Bilakis geldiği günden kıyamete kadar tüm insanlığı kendisinin muhatabı kabul etmiştir. Allah (cc) insana akıl vermiş, bu aklın yeterli olmadığını bildiği içinde onu vahiyle tamamlamıştır. Ne akıl, vahiyden bağımsız hareket edebilir, nede vahiy, akıl olmadan bir anlam ifade eder. Bu ikisi insanoğlunun olmazsa olmazlarındandır. Bunlardan her hangi birini devre dışı bırakmak yaratılış gerçeğine aykırı zulüm içeren bir davranışta bulunmak demektir. Yine bu yüce kitap bir çok yerde kendisinin bir öğüt olduğunu ifade eder “Andolsun biz bu Kur’anı öğüt almak için kolaylaştırdık öğüt alan yok mudur.?”(Kamer suresi / 17,22,32,40 ) Sadece Kamer suresinde dört defa öğüt almak için kolaylaştırıldığını söyleyen bir kitaptan öğüt almak için elbette onu kendi dilimize çevrilen meal ve tefsirlerden okumalı ve okutmalıyız. “ Şüphe yok ki bu Kur’an en doğru yola iletir ve Salih amellerde bulunan müminlere büyük ve güzel bir ecir olduğunu müjdeler.”( İsra suresi/ 9 ) En doğru yola iletenin kendisi olduğunu buyuran yüce Kur’an’ı, anlamadan okuyan nasıl doğruya erişipte ondan öğüt alabilecek? Okunan Kuran’ı anlamadan dinleyip nasıl sevap umulabilinir? Dünyalık menfaatler söz konusu olduğunda kılı kırk yaran siz Müslümanlar, neden konu Kur’an’ı okuyup onu anlamaya ve yaşamaya gelince yan çiziyorsunuz?Allah nasıl olsa anlıyor mantığıyla neden kendinize ve o kitaba zulüm ediyorsunuz.? Bu kitabı Allah biz okuyup anlayalım ve yaşayalım diye indirmiş olmasına rağmen, sizler O’nu hep perşembeden perşembeye ölülerinizin ardından üstelik anlamadan okumadınız mı? O’na saygı olsun diye tozlu raflara kaldırmadınız mı? Gelinlik kızlarınıza çeyiz eşyası yapmadınız mı? Oysa Resulullah “ Ben size iki emanet bırakıyorum. Biri Allah’ın size, sizin için göndermiş olduğu Kuran’ı Kerim, bir diğeri ise O kitabın uygulaması olan benim sünnetim ( ehl-i beytim) dir. Bu ikisine sarıldığınız müddetçe asla sapmaz ve sapıtmazsınız buyruğunda bulunmadımı? Ve Allah (cc) Âl-i İmran 103’te” Ve hepiniz Allah Teâlâ'nın ipine sımsıkı sarılınız ve birbirinizden ayrılmayınız. Ve Allah Teâlâ'nın üzerinizde olan nimetini de hatırlayınız ki, siz birbirinize düşmanlar iken sonra Allah Teâlâ kalplerinizi birleştirdi de onun nimeti sebebiyle kardeşler oluverdiniz ve sizler ateşten bir çukur kenarında iken sizi ondan çekip kurtardı. İşte Allah Teâlâ ayetlerini sizlere açıklar, tâki hidayete erebilesiniz.”
Bu yüce Kitab’a sarılmak, kahve köşelerinden, boş şeylere dalmaktan, aşırı dünyalık peşine düşmekten vazgeçmeyle olur. Bu Kitab’a sarılmak, ilmin her aklı olana farz olduğuna iman etmeyle olur. Bu kitab’a sarılmak insanın en büyük nimeti olan aklı kullanmayla olur. Bu kitab’a sarılmak fert fert bu dinin adamı olmakla olur. Çünkü İslam’da din adamlılığı veya özel bir din adamı sınıfı mevcut değildir. Müslümanım diyen kadın erkek herkes bu dinin adamı olmak zorundadır. Bu böyle olunmadığı için dir ki İslam âlemi parça bölük, perme perişan bir şekilde ABD’nin ve Avrupa’nın oyuncağı ve sömürüsü haline gelmiştir. Bu böyle olduğu içindir ki Ortadoğu’nun bağrına yerleştirilen (habis ur ) Siyonist israil, tüm İslam âlemine kan kusturmaktadır. Bu dinin kaynağı olan bu yüce kitabı hayatımızın dışında tuttuğumuz için dir ki iki yakamız bir araya gelememektedir. Düşününüz bir kere, bir elbise bir ayakkabı almak için saatlerce çarşılarda dolaşıp en kalitelisini ve en hesaplısını aramıyormusunuz? Evinize almak istediğiniz herhangi bir şeyde bu duyarlılığı gösteren siz Müslümanlar neden dünya ve ahiret mutluluğunun yolunun geçtiği bu kitaba zaman ayırmazsınız? Neden giyeceğinize, yiyeceğinize gösterdiğiniz özeni kendi mensubu olduğunuz bu dine göstermiyorsunuz? Biliniz ki herkes yalnızca çalışmasının karşılığını görecektir. Hiç kimse bir başkasının yükünü taşımayacaktır. “Hiç kimse, bir başkasının yükünü yüklenmez. İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Onun çabası elbette görülecektir. Sonra ona karşılığı tas tamam verilecektir.” (Necm suresi /38.39.40.41) İnsanlarla hayvanları ayıran en büyük özellik şüphesiz ki insana verilmiş olan akıl nimetidir. Mesela tavuklar da kursak vardır tane yi de taşı da yutar lar . Çünkü akıl yoktur, akıl ise ayırt edicidir. İnsan ise akıl sayesinde iyiyi kötüden ayırt edebilme şansına sahiptir. Bu şans ancak aklın, Kur’an la bütünleşmesine bağlıdır. Kur’an la aklını birleştirenler ve vahyin emirlerine göre aklını kullanıp onu yaşayanlar elbet teki Rab’lerine daha yakın olacaklardır. Aklınızı kullanmıyor musunuz uyarısını sürekli yineleyen yüce kitabımız aklını kullanmayanlara pislik indireceğini söylemektedir. ( Allah’ın izni olmadan hiç kimse inanmaz ve pisliği ( Rics’ i ) akıllarını kullanmayanlara verir. 10 /100 ) Sadece akıl elbette her şeyi çözmeye yeterli değildir. Yukarda da belirtmeye çalıştığımız gibi korunduğunda şüphe olmayan kur’an’ la, aklın işbirliği mutlaka şarttır. Ki gaybe isabet eden bir takım konuları kavrayabilelim.
Şunu bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyorum. Bizim bu anlattıklarımızdan bir takım yanlış anlayışlar üretenler ve konuları polemik konusu yapacak olanlar mutlaka çıkaktır. Ancak peşinen şunu ifade etmeliyim ki, bu dinin akidesi bellidir. Olmazsa olmazları da bellidir. Oda Bakara suresi 285. ayetide öz olarak ifadelendirilmiştir.( Peygamber, kendisine Rabbinden indirilene imân etti, mü'minler de hepsi de Allah Teâlâ'ya ve onun meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine imân etti. Biz Allah Teâlâ'nın peygamberlerinden hiç birinin arasını ayırmayız - dediler. Ve biz dinledik, İtaat da ettik, mağfiretini dileriz… (2 / 285)
Hiç kimse resulü kitaptan, kitabı da resulden bağımsız düşünemez. Öyle bir düşünce sahibi olmak demek iman esaslarının zedelenmesi yıkılması demektir. Allah (cc) bizlere bu rahmet ve hidayet kaynağı olan Kur’an’ ı mübini ( APAÇIK KİTAB ) seçmiş olduğu Resule bizzat uygulattırarak bize ulaşmasının sağlamıştır. ( Andolsun Allah’ın Elçisinde sizin için Allah’a ve Ahiret gününe kavuşmaya inanan ve Allah’ı çok anan kimseler için, en güzel bir örnek vardır. 33/21 ) Ortaya koyduğumuz bu apaçık delillerden sonra tüm insanımızın yapması gereken bellidir. Zaman geçmiş değildir. Rant elde etmek isteyen bir takım çevrelere alet olmadan yalnızca Allah rızası için bu mukaddes kitabımız olan kuran’ı Kerimi elimize alıp mutlaka anlamını öğrenmeli ve onu günlük yaşantımızın bir parçası haline getirip sürekli başvuracağımız bir yol arkadaşı olarak görmeliyiz. Anlayamadığımız yerler olursa ( ki akıllar eşit değildir) bunu da bir bilene sormalı danışmalıyız. Tabiî ki bu bilen kişi mutlaka Kuran’la haşır neşir olmuş olan ve yaşantısıyla da gıpta edilen biri olmalıdır. Şeytani düzenlerin oyununa kananlardan olmamalıdır. Demokratik ve laik düzeni hiçbir surette kabul etmemelidir. Kısacası Tevhid akidesi düzgün olanlardan olmalıdır. Bunu da ancak yine Kuran’la anlayabiliriz. Günümüzde var olduğuna inanılan ve kendilerini Peygamber soyuna nispet eden birçok efendi ve şeyh mevcuttur. Ancak ne var ki bunların büyük çoğunluğu düzenin dümen suyuna girmiş ve kendilerine intisap edenleri mistik bir anlayışla koyunlaştırmışlar ve Kuran’ın anlaşılmasının önüne en büyük engel olarak kendilerini koymuşlardır. Zira bu efendi ve şeyhler kerametleri kendilerinden menkul olarak bu kitabı en iyi anlayan ve uygulayan, kendi müritlerinin yerine okuyan, anlayan, düşünen ve yaşayan kişiler olarak sunulmuşlardır. Maalesef toplumda da büyük rağbet görmüşlerdir. Çünkü onlar kolay cennet vaat ederek insanların saf duygularını istismar etmişlerdir. Şu çok iyi bilinmelidir ki cennet kazanmak o kadarda kolay bir olay değildir. Kendi kabuklarına çekilip bir takım virtleri çekip bunu cennet kazanmak için yeterli bulanlar şu ayetleri çok iyi okumalıdır. Bakara suresi214.” Yoksa Cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Sizden evvelki geçmiş ümmetlerin hali sizlere gelmedikçe. Onları nice şiddetli ihtiyaçlar, hastalıklar kapladı ve sarsıntılara uğradılar. Hatta peygamberleri ve onunla beraber iman edenler. Allah'ın yardımı ne zaman? Diyecek bir hale geldiler. Haberiniz olsun Allah'ın yardımı şüphe yok ki pek yakındır.”
Ali İmran suresi 195. Artık Rabbi kerimleri onlara şöyle karşılık verdi ki! Ben sizden gerek erkek ve gerek kadın bir amel edinenin amelini zayi kılmam. Bazınız bazınızdansınız. Şimdi hicret etmiş olanlar ve yurtlarından çıkarılmış bulunanlar ve benim yolumda eziyete uğrayanlar ve savaşta bulunan ve öldürülenler yok mu, elbette Allah katında bir sevap olmak üzere onların suçlarını örteceğim ve elbette onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım ve güzel mükâfat ise katımdadır.
Ali İmran suresi 142 Allah Teâlâ sizden cihad edenleri ayırt etmedikçe ve sabredenleri belli buyurmadıkça cennete girivereceğinizi mi sanıverdiniz?
Tevbe suresi111. Şüphe yok ki. Allah Teâlâ müminlerden nefislerini ve mallarını cennet muhakkak onların olması karşılığında satın almıştır. Allah Teâlâ yolunda savaşacaklar da öldürecekler ve öldürüleceklerdir. Onların öyle cennete konulmaları, Tevrat'ta, İncil'de ve Kuran’da zikredilmiş, hak olan bir ilâhî va'ddır. Ve sözünü Allah Teâlâ'dan daha fazla yerine getirebilen kim vardır?. Artık yapmış olduğunuz o alışverişten dolayı size müjdeler olsun ve işte bu, en büyük bir kurtuluştur.
Bu ayetlerden de anlaşıldığı gibi cennetin yolu apaçık bellidir. Zor, zahmetli ve çetin bir yol olduğu ortadadır. Bu zor ve çetin yolun üstesinden Resulullah nasıl ki Kuranın yap dediklerini yaparak yapma dediklerinden kaçınarak gelmişse biz ümmet ininde aynı yolu takip etmesi farz ı ayındır. Nasıl okumalı konumuzu noktalarken içerisinde şüphe barındırmayan kuranın yoluna uyanlara ve onu Resulü Ekrem (sav) gibi tek kılavuz edinenlere selam olsun. (Saffat suresi 180,181,182.)
“Rab'bin, O’ izzet sahibi, onların isnat ettikleri vasıflardan münezzehtir.. Ve selâm Resullerin üzerine ve hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a” (Saffat suresi 180.181.182.)