Coşkun UZUN
KUR'ANİ İLKELER Mİ, ATAYASA MI?
Fıtratla çelişen, insanın mayası, mizacı ve kökleriyle cepheleşip hesaplaşan, ilâhî iradeyle ters düşen bir sistem aklına, paradigmalarına, düzenlemeleri veya yorumlarına asla itibar edilip güvenilmez. Hüküm ve hakem olarak kabul edilemez.
Nasıl ki herhangi bir ilaç, malzeme, ürün veya parçayı, makine veya fabrikayı, inşa/imal/icat edip üretenler söz konusu ürün için bir prospektüs, plan/proje, işletim sistemi, çalışma ve kullanım kılavuzu, kodlar belirleyip tüketici veya kullanıcılar için piyasaya sürüyorlarsa; insan için de Kur’anî ilkeler ve Nebevî pratiklerden oluşan Sünnet’te aynı konumdadır. Kur’an ve Sünnet Müslümanın yol haritası ve kılavuzudur. Temel başucu ve başvuru kaynağıdır. Bu kaynak ve temele uygun düşmeyen kaynak ve ilkeler, yol haritaları, yasa ve düzenlemeler, hatta anayasalar batıl ve hükümsüzdürler.
Müslümanların hayatında laiklik diye bir şey asla söz konusu değildir. İslâmî irade; din ve dünyayı, halk ve devleti, yöneteni ve yönetileni, birey ve toplumu beraber değerlendirir ve birbirinden ayırmaz. Dini konularda Allah(cc)’a, ekonomik/ticari alanda kapitalizme, siyasette demokrasiye, laikliğe, liberalizme, ahlâkî esaslarda buda ve konfiçyus’a, uluslararası ilişkilerde hoşgörü ve hümanizme inanıp kozmopolit bir hayat yaşamak, sonuç itibariyle çok dinlilik ve çok tanrılılık demektir. İnançsızlar için bu durum bir çelişki olmayabilir. Fakat müslümanların inanç değerlerinin her biri diğeriyle uyum, tamamlayıcılık ve entegrasyon arz eden bir bütünlük içinde hayata aktarılırlar.
İslam’ın herhangi bir düşünceyle, fikir ve felsefi akımla desteklenmeye, ortaklık kurmaya, sentezlenmeye ihtiyacı yoktur. Din evrenseldir, ilâhîdir, eksikliklerden uzak ve berîdir. Bu dinin sahibi ve menşeî Allah(cc), dayanağı ve meşruiyet ölçüsü Kur’an ve pratiği Sünnettir. Bunlardan kaynaklanmayan ekonomik, siyasi, dini, ahlâkî, hukuki, adli yorum, hüküm ve yasalar hem hak nazarında ve hem de müslümanların hayat pratikleri açısından batıldır ve geçersizdirler. İslâm’a göre Allah(cc)’a eşsiz, ortaksız inanıp teslim olmak esastır. Dolayısıyla ilâhî iradeden kopuk veya bağımsız olarak beşer aklıyla hareket etmek, din açısından yanlıştır ve hükümsüzdür.
Çünkü İslâm; kişi ile rabbi arasında kalıp günlük hayata müdahale etmeyen, soyut, kalbî/ahlâkî bir öğreti değildir. Komple bir hayat tarzının, inanç, ibadet, ticaret, siyaset, eğitim, kültür, sanat, spor, dünya ve ahireti bütünüyle kapsayan bir din ve ilâhî hukuk sisteminin adıdır.
Müslümanların referansı Kur’anî ilkeler ve onun Nebevî pratiği olan sahih Sünnettir. Kişilerin, kurumların, ideolojilerin tektipleştirilip ilahlaştırıldıkları ve bunlara yaslanarak vücut bulan beşer aklının birbirleriyle çelişik ve yetersiz birer ürünleri olan laiklik, demokrasi, liberalizm, kapitalizm vs. müslümanların referansı değildir ve olamaz da.
Kur’an’a göre Nebevî örnekliklerin ışığında güzel bir hayat kurması gereken müslümanların; her türlü atalar yolunu bütün türevleriyle birlikte red ve inkâr etmeleri, ona karşı Tevhidî bir mücadele vermeleri hem Kur’anî bir emir, hem Peygamberî bir yol ve hem de kulluk sorumluluklarının gereğidir.
İşte (‘Atalar Yolu’nun her dönemdeki cahiliyenin temel dini olduğunu bildiren, Müslümanları yol ayırımına götürüp nihaî doğrulara sevk eden, putları, putçuları, atalar yolunu, batılı, küfrü, zulmü gözler önüne seren, ilâhî hükmü ortaya koyup son sözü söyleyen ve inananlar için gidilecek yolu belirleyen) Kur’an ayetleri:
“Ne zaman onlara: 'Allah'ın indirdiklerine uyun' denilse, onlar: 'Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız' derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?” (2 Bakara 170)
“Onlara: 'Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin' denildiğinde, 'Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter' derler. (Peki,) Ya ataları bir şey bilmiyor ve hidayete ermiyor idilerse?” (5 Maide 104)
“Dediler ki: 'Sen bize yalnızca Allah'a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin? Eğer gerçekten doğru isen, bize vadettiğin şeyi getir, bakalım.” (7 A’raf 170)
“Dedi ki: 'Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz.” (21 Enbiya 54)
“Eğer doğru söylüyorsanız, şu halde atalarımızı getirin bakalım.” (44 Duhan 36)
“….Artık aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma….” (5 Maide 48)
“…..Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, fasık olanlardır.” (5 Maide 47)
“…..Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, zalim olanlardır.” (5 Maide 45)
“…..Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kafir olanlardır.” (5 Maide 44)
“Hayır! Rabbine andolsun ki iş bildikleri gibi değil, onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olamazlar.” (4 Nisa 65)
“Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.” (4 Nisa 59)
“Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygamber'e karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir.” (4 Nisa 115)
“Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.” (26 Şuara 227)
“İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, halbuki onlar sizi sevmezler, siz kitap(lar)ın hepsine inanırsınız, onlarsa sizinle buluştukları zaman "inandık" derler. Baş başa kaldıkları zaman da kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: "kininizle geberin!". Şüphesiz ki Allah göğüslerin (gönüllerin) özünü bilir.” (3 Al-i İmran 119)
Din müslümanın hayatında temel belirleyici, kesin ve genel bağlayıcıdır. İnanan insan için de dine rağmen, dinin gerçekleştirmek istediği hedef ve istikametine, uygulanış metodu ve hayata dair ortaya koyduğu stratejilerine muhalif bir muhayyerlik, serbestlik, seçicilik veya farklı bir tercih yukarıdaki ayet meallerinde de açıkça görüldüğü üzere asla söz konusu değildir.
Suç mu, değil mi?
“Tevhid devleti olmadan da adil bir yönetimin gerçekleşmesi mümkündür denilen, paranın/sermayenin dini imanı olmaz denilen, umumhanelerinde kadın pazarlanmasına ticaret, bu işin fiilen yapılmasına da meslek gözüyle bakılan, sisteme muhalif düşüncedeki insanların önce yaftalanıp sonra operasyonlarla etkisiz hale getirilerek hapsedilmeleri suretiyle geride kalan diğerlerine gözdağı verildiği, namaz kılanlar tarafından işletilen, Allahsız ve kitapsız sistem ve rejimin adı nedir?” Diye sormak,
“İslâmî kültür, şiar, sembol ve uygulamaların kolları ve dallarının; laik, liberal, seküler sistem tarafından tek tek budandığı, şeklen Müslüman, zihnen demokrat, ahlâken kapitalist tiplerin hızla türediği ülkenin adı nedir?” Demek,
“İnancımızdan vazgeçirmek veya taviz verdirmek için bizi pazarlık ve uzlaşmaya zorlamak yanlıştır ve suçtur. Resmi ideoloji başta olmak üzere bizlere hiçbir inanç düşünce ve ideoloji dayatılmasın!” Demek,
“Allah(cc)’a kulluğumuzla çelişen herhangi bir seçim veya tercihle karşı karşıya bırakılamayız!” Demek,
“Bedeli ne olursa olsun; Allah, Kitap, Peygamber, Din ve Kulluk yönündeki islami/insani irade ve tercihlerimizi koruyabilmek için aklın ve dinin meşru kabul edip izin verdiği tüm araç ve yollarla varlığımızı korur ve bu uğurda istediğimiz sonuca ulaşıncaya kadar canla ve başla mücadele edip gayret göstermeye azmettik!” Demek,
“Varlığı ve meşruiyeti dine dayanmayan ve ilahi iradeden onay ve izin alamayan her türlü yasa, yönetmelik, fiili durum, ceza veya hükümler batıldır ve sonuçta bizim için geçersizdir!” Demek,
“Anayasa demeyin Atayasa deyin!” Demek suç mudur? Değil midir?
“Başka ırkların ve etnik kökenli insanımızın (eğer istiyorlarsa) kendilerine bir ata belirlemesini engellemeyin, onlara karışmayın ve ses çıkarmayın. Rahatça birilerine Atakürt (Kürt atası), Atalaz, Ataarap, Ataçerkez vs. diyebilsinler!” Demek,
“Bizler Müslümanız ve inancımız gereğince vahiy ve sünnetle belirlenenlerin dışında kalan, İslâmî esas ve ilkelerle çelişen ölçüler bizi bağlamaz. Bunların dışındaki hiçbir ölçüyle bizleri değerlendirip yargılamayın!” Demek,
“Vahiyle yoğrulmamış ve eski veya modern bir çok inkâr ve isyanlar içeren beşer aklını bırakın. İlahi iradeye teslim olun. İslamlaşın ve Müslüman olun!” Demek suç mudur? Değil midir?
“Allah’sız, Kitap’sız, Peygamber’siz, Ahiret’siz, tek dünyalı ve bereketsiz, inkârcı çağdaş/modern demokratik sisteminizin de, resmi ideoloji veya rejiminizin de canı cehenneme!” Demek,
“Hapishaneler değil Cehennem, Mahkemeler değil Mahşer, Yasaklar değil Haramlar, Cezalar değil Günah bizim için bağlayıcıdır ve her şeyden önceliklidir!” Demek,
“Müslümanlar İslâmî ve Kur’anî ölçülere göre, Atatürkçüler Atatürk ilkeleriyle, koministler, sosyalistler, ırkçılar, kapitalistler, demokratlar, liberaller kendi dünyalarına göre, inançsızlar neyle istiyorlarsa onunla, eğitim alsın, siyaset yapsın, yargılansın, yönetilsin ve kısıtlanmadan yaşasalar kıyamet mi kopar!” Demek,
“Kişileri, kurumları ve toplumları, din ve inancı, fıtratı, nesli, ifsat eden her türlü resmî veya sivil yapı ve organizasyondan, doktrin ve ideolojiden, gayri meşru/gayri İslâmî yönetim ve yöneticilerden, onların işbirlikçi ve ortaklarından fersah fersah uzak ve berîyiz!” Demek,
“Küresel ölçekte yeryüzünün dört bir yanında var olan intifadalara, ümmetin izzeti ve umudu olmayı sürdüren islâmî direnişlere ve şerefli direniş erlerine selam olsun!” Demek,
“Sizin demokrasiniz size benim dinim bana!” Demek,
“Demokrasinizin ve liberal dürtülerinizin, kapitalist egolarınızın, ılımlı, uyumlu, tavizkâr, uzlaşmacı hezeyanlarınızın, dini(!) anlayış(!) ve yorumlarınızın gölgesini İslâmî kimliğimizin ve Kur’anî, Nebevî değerlerimizin üzerinden çekin! Uzlaşma ve anlaşma teklif etmeyin! Tehdit etmeyin başka ihsan istemeyiz!” Demek,
“Atalar yolundan, kimi sistem ve kişilerin kendilerine tahsis ettikleri ve izinden gittikleri, ilâh, ikon, idol, ata, put ve kültlerden, kabirlerden, çağdaş firavun, karun ve bel’amlardan, en çok ta pirincin içindeki beyaz taşlardan kaçıp, inancımızı sorunlarımızın elinden kurtarmak için tevhidî bilinçle, muhalif duruşla, her şeye rağmen var olmaya ve küresel/yerel her türlü islamizasyon, asimilasyon, marjinalleştirme politikalarına karşı koymaya çalışmak!” Suç mudur? Değil midir?
“Bir Müslüman olarak hayatımı inandığım değerlere göre düzenlemek istiyorum. Ticarette, siyasette, eğitimde, bilimde, sanatta, kültürde, dini değerlerle çelişen ve ters düşen uygulama ve unsurları kimliğim gereği reddediyorum. Engellenip kısıtlanmadığım bir hayatı yaşamak istiyorum” Demek,
“Yasalar, ana/atayasalar Kur’an ve Sünnet’e göre belirlensin. Allah(cc)’ın emirleri ve İslâmî iradeyle çelişik hiçbir hüküm yapılmasın veya bizlere dayatılmasın” Demek,
“İnancımı ve kutsallarımı yok saymaya, görmezden gelmeye, beni İslâmî kimliğim dolayısıyla suçlamaya hiç kimsenin hakkı yoktur” Demek, Suç mudur? Değil midir?
Dûamız!
Bizler; imanı ve ameli, özüyle sözü, dünyası ile ahireti, dünü bugünü ve yarını birbiriyle çelişmeyen sorumlu, tutarlı ve sağlıklı bir duruşun ve kulluk eksenli bir hayatın peşindeyiz.
Rabbimiz! Bizi kardeşlerimizle imtihan etme. İslâm dininin düşmanlarıyla karşılaştır. Allah(cc) ve Kitâb’a hasım olup hesaplaşanlarla savaştır. Muvahhid Müslümanlarla kucaklaştır. Kardeşlerimizle kollarımızı kavuştur, yollarımızı birleştir.
Bizleri; İslâmî inancımız, Kur’anî kültürümüz ve Müslüman geleneğimizin kötü, yasak veya haram dediği iş ve davranışların aynı zamanda carî yasalarca, yürürlükteki hukukça ve ana/atayasaya göre de suç ve yasak sayıldığı günlere ve zamana ulaştır.
Beşerî, cahilî, zalim, fasık, kâfir sistem ve rejimlerin köhnemiş yapılarını terk edip; inancımıza, islâmî örfümüze, dinî geleneklerimize dayanan yasa ve hükümleri nefsimizle beraber toplumsal ve siyasi hayatımızda da yürürlüğe koymayı, çağın idrakine ve açmazlarına karşı Kur’anî reçeteler sunmayı, Rabbimizin hatırını hiçbir hatıra feda etmemeyi, korkularımızdan emin ve arzularımıza nail olmayı arzu ediyoruz kabul ve nasibet ey Allah(cc)’ım.
Dua edebilmeyi, takva ve tevekkülü azık edinip kulluğumuzu ve şahitliğimizi yaşadığımız her yerde sabırla gerçekleştirebilmeyi, rahmet ve merhametten mahrum kalmamayı bizlere nasibet ya Rabbi!
Bizleri; dinin emir ve yasaklarına muhalif olan yasa, ana/atayasa kılığındaki çeldirici, yönetici, yıldırıcı, ürkütücü ve korkutucuların şerrinden emin eyle!
Neslimizi makam, koltuk, , hırs, ihtiras, çıkar, menfaat, istikbal ve ikbâl bataklıklarından, nefis ve hevâ tuzaklarından uzak eyle!
Nefsimizi ve neslimizi kendi kendimizle bırakma! Bizlere sahip çıkıver, bizleri toparlayıver, her anımızı, her halimizi, etrafımızı ve her yanımızı rahmetin ve merhametinle kuşatıver ya Rabbi!
Bizlere; İslamî ‘Basiret’i, ‘Kur’anî Hayat’ı, ‘Haksöz’ ile şahitliği, ‘Köklü Değişim’ leri, özlenen ‘Vuslat’a kavuşmayı, şer’î ‘Nidâ’yı dillendirmeyi, ferasetli ‘İktibas’lar yapıp isabetli ‘İslâmî Yorum’larla ‘Gerçek Hayat’ı ıskalamamayı, Allah(cc)’dan başka ‘Ribat’ ve Rabıta aramamayı, ‘Misak’ımıza sadık kalmayı, Kur’an ve Sünnet’le ‘İnzâr’ etmeyi, ‘Özgün İrade’ sahibi olmayı, hayatın her aşamasında ‘Denge’ye sahip çıkmayı, daima Vahdet peşinde olmayı, ‘İslâm ve Hayat’ın ‘İslâmî Yöneliş’lerini gerçekleştirip pekiştirmeyi nasibet ya Rabbi!
*********************
‘Tevhid-i tedrisat’ eğitim ve öğretimin resmi ideoloji ve devlet elinde tekelleşmesi veya tek tipleştirilmesi iken bizler “Tevhidî tedrisat” İslâmca ve müslümanca bir eğitim ve öğretim sistemini her durum ve şart altında istediğimiz nasıl istiyorsak,
Üreticilerin helâl gıda sertifikası ile sertifikalandırılmasını piyasa şartları gereği ve müşteri talebi çerçevesinde gelişen bir takım ticari/ekonomik mecburiyetlerden mi öngörüyorlar, yoksa helal ürün/gıdaya yönelik dünya görüşleri ve İslâmî tercihleri, istek ve arzuları dolayısıyla mı düzenliyorlar diye nasıl kaygılanıyorsak,
Şu günlerde tasarlanan bu yeni ana/atayasa ve sürece katılım konusunda hükümetin halkı bu sürece teklif ve eleştirileriyle katılmaya çağırmasının laf olsun adet yerini bulsun diye mi, yoksa yapılacakların Müslüman halkın da beklentilerine kulak verilip karşılaması yolunda bir adım olup olmayacağını da aynı şekilde merak etmiyor değiliz.
Öncelikle şunu da belirtelim ki birilerinin bizim beklentilerimizi karşılaması gibi bir istek veya talebimiz yok ve olmaz da. Bu sürece Müslümanların müdahil veya taraf olarak katılmalarını beklemek her şeyden önce marazlı, çelişik ve ilkesiz bir tutumdur.
Fakat ‘Küresel Adalet’i tesis edebilmek için, öncelikle içinde bulunduğumuz tüm ortamlarda ‘Küresel İntifada’lar oluşturmak ve ‘Kulluğun Küreselleşmesi’ameliyesine hep birlikte ve bütün gücümüzle omuz vermek durumundayız.
Neden, hangi usullerle, kim tarafından, nasıl bir ana/atayasa hazırlanacaksa bu konudaki, bakış, görüş, düşünce ve yorumlarımızı daha da berraklaştırarak, görüşümüzü ve hayata dair ilkelerimizi ‘değişkenler ve sabitelerimiz’ açısından meşru zemin ve ortamlarda usulüne uygun bir şekilde ve açıkça ifade etmek zorundayız.1
Tevhidî kesimin güncel gündemin harmanında ihtirasla hareket ederek savrulmaması, tavizsiz, muhalif, sistem dışı duruş ve bağımsız mevzisini her şeye rağmen koruması, sistemin ikbal vadeden ayartıcı göz kırpmalarına kapılıp aldanmaması ve diğerleri gibi evrimleşmemesi, ilkelerini ve sabitelerini asla tartışmaya açmaması, her zaman için en büyük dua ve temennimizdir.
Dipnotlar
1- “Bir Müslüman’ın, Allah’ın mutlak hâkimiyetini tasdik etmeyen, Allah’ın mutlak hâkimiyetine teslim olmak gibi bir amaç gütmeyen, böyle bir arayışı olmayan herhangi bir anayasaya bir şekilde dâhil olmak, İslam akidesi ile bağdaşmaz. İslam’ı bir hayat tarzı olarak benimsemiş Müslümanların, temel niteliği seküler olan hiçbir anayasaya ılımlı yaklaşması düşünülemez. Bu gibi anayasalara kesin tavır koymak İslamî bir gerekliliktir. Bu açıdan, hem İslam’ı bir yaşam biçimi olarak kabul etmek, hem de anayasaya şu veya bu şekilde destek verici bir ‘duruş’ sergilemek sorunlu, arızalı bir tavırdır. Müslümanlar bu duruşlarını ivedilikle gözden geçirmelidirler.
Bir anayasa bir bütün halinde, “Rabbim Allah’tır” amentüsünü yansıtmalıdır. Bu yapıda olmayan bir anayasa, hangi ideolojiye yaslanırsa yaslansın, sonuçta “Rabbim beşerdir” amentüsünü yansıtacaktır.
Biz Müslümanlar, bize ait olmayan kurtuluş reçetelerine göz dikmemeliyiz. Kendine himmeti olmayan sistemlerden medet ummaktan vazgeçmeliyiz. Biz Müslümanlar sadece ve sadece, katıksız İslam’a talip olabiliriz, başka alternatifimiz yoktur.” (Mehmed Durmuş)