Şinasi ULUDOĞAN

15 Nisan 2014

KUTLU DOĞUM ETKİNLİKLERİNE DAİR

Yine Nisan ayına gelmiş bulunmaktayız. Bu ayın gelmesi ile birlikte resmi ve gayri resmi faaliyet ve etkinliklerin arzı endam ettiğine şahit olmaktayız.

Bu etkinliklerin sahiplerinin Hz. Muhammed’e duyulan sevgiyi ve muhabbeti büyük katılımlarla gündeme taşımaları kendileri adına büyük bir başarı olabilir.

Ancak ne var ki işin aslının bu yönde olmadığı aşağıdaki ayet ve hadislerin ışığında değerlendirildiğinde ortaya çıkmaktadır.

Abdullah oğlu Muhammed’in fiziki doğumu kutlu doğum olsa idi Allah'ın elçisinin ağzından Rabbimiz şöyle bir ayet indirmez idi. "De ki; «Eğer Allah'ın dileği bu yolda olmasaydı, bu Kur'an'ı size okumazdım, hatta Allah sizi ondan hiç haberdar etmezdi, bundan önce aranızda bir ömür yaşadım, hiç düşünmüyor musunuz?» (Yunus Suresi 16. ayet ) Abdullah oğlu Muhammed’in ve kavminin ve dolayısıyla da Tevhidin ve adaletin yeniden doğuşu onun Allah'ın elçisi olarak seçilip kendisine vahyin indirilmeye başladı ilk gün olan Kadir gecesidir.

Hangi maslahat gözetilirse gözetilsin hangi iyi niyet temelli olursa olsun bidat olan bu etkinliklerin maalesef yıllar geçtikçe dinin aslıymış gibi toplumda yer ettiğini göreceğiz. Tıpkı 15. yy' da yaşayan Süleyman Çelebinin ve yazmış olduğu mevlidin günümüze kadar toplum tarafından sanki dinin rükünlerinden biriymiş gibi okunmasında olduğu gibi... Hz Resullulah'tan gelen birçok hadiste bu konuda eğer itibar edilirse tabi ki çok önemli uyarılar vardır. Sadece bir tanesi bile konuyu açıklamaya yeterlidir... Rivayete göre Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Sözlerin en doğrusu Allah’ın Kitabıdır, yolların en hayırlısı Muhammed’in yoludur. İşlerin en şerlisi muhdes olanlardır. Dine sonradan sokulan her şey bid’attır, her bid’at dalalettir ve her dalalet ateştedir.” Muhdes: Dinden olmayan şeyin din adına çıkarılmasıdır. (Müslim 867, Nesei 3/188)

Şimdi bu günlerde resmi ve gayri resmi olarak yapılan ve yapılması planlanan kutlu doğum etkinliklerine yönelik benim şerhim budur... Bu ve benzeri etkinlikleri çok hayırlı amaçlara matuf bir şekilde gerçekleştiren dost ve kardeşlerimiz alınmasınlar ama artık işin hakikati yani işin aslını ortaya koymak Allah katında daha efdal olanıdır diye inanıyorum. Zira Hz. Peygamber ve ondan önce gelenler kendilerinin fiziki doğumlarını değil, göklerin ve yerin Rabbi olan Yüce Allah'ın hayatın her alanına müdahilliğini ön plana çıkarıyorlardı. Ve onlar bütün gönülleriyle O'na yönelip O'nu gündem yapıyorlardı (Rabbinin adını zikret ve bütün gönlünle O’na yönel”. (Müzemmil-8) “Sabah akşam Rabbinin adını zikret”. (İnsan-25) ve onlar sürekli O'na başvuruyorlardı. ( Şimdi sen onların dediklerine sabret de güçlü kulumuz Davud'u an! Çünkü o evvab (içli, zikir ve tesbih ile Bize çok yönelen biri) idi. Sad suresi 17. Ayet ve bnz

Daha öncede “İşi aslına rucu ettirmek” başlıkla yazımda da belirttiğim gibi her ne kadar Ramazan ayları yoğun bir tempoda geçse de gerçek kutlu doğumun vahyin Abdullah oğlu Muhammed’e indirilmesiyle yani onun Risaletle görevlendirilmesiyle başladığını ve hatta cahili Mekke toplumunu sarsan onları irkilten onların eğemenlerini ve çoğunluğunu korkutan ve çok az kesimi mutlu eden ve onlara hürriyet ve adalet bahşeden ayetlerin tebliğ ile başladığına kimseler itiraz etmez herhalde. Nitekim Müddesir Suresinin ilk ayetlerinde Rabbimiz elçisine şöyle seslenmiştir. (Ey Elbisesine bürünen! Kalk ve uyar, Rabb’ini Yücelt...

Buradan hiçbir kimse ve hiçbir kesim Hz Muhammed’in anılmasına ya da onunla ilgili faaliyetler düzenlenmesine karşı olduğum gibi bir yanlış anlayışa kapılmasın. Demek istediğim şudur ki Allah’ın elçileri Rabblerini nasıl ve ne şekilde gündem yapmışlarsa bizlerde onların bu sünnetlerini yani bu farz olan ve onlarında sürekli yaptıkları bu işi yapmalı ölmeyene tevekkül edip (Bir de, daima diri olup, hiç bir zaman ölmeyen Allah'a tevekkül et; ve O'na hamd ile (O'nu) yücelt. Kullarının günahlarından O'nun haberdar olması yeter. Furkan Suresi 58. Ayet)

şah damarımızdan daha yakın olan  Allah’ın vekaletine girerek ve  ( Allah kuluna kafi değil mi? Ama seni, O'ndan başka (kulluk yaptıkları hayali ilah)ları ile korkutuyorlar!  Herkim sapkınlığında ısrar edip te Allah’ta onu sapkınlığı üzerinde bırakırsa artık onu yola getiren bulunmaz,)  Zümer Suresi 36. ayetini şiar edinerek Hz. Muhammed’in ve öncesinde gönderilen tüm Resullerin Kitabımız Kur’an’ı Kerimde belirtilen örneklikleriyle hayatımızı şekillendirme çabası içerisinde olarak içinde bulunduğumuz zulüm şirk ve küfür çağındaki mücadelemizi bu temelde sürdürmeliyiz.

Vesselam.