Bayram KÜÇÜK
KUTSAL PARADİGMA VE IRAK DİRENİŞİ
KUTSAL PARADİGMA VE IRAK DİRENİŞİ
Irak'ta savaştan önce Saddam Hüseyin’in diktatörlüğü göz ardı edilecek gibi değildi. Ama Saddam Hüseyin’i o noktaya getirenler sanki bu günlere hazırlık yapmış gibiydiler. Önceden bir takım olayları hesap etmişlerdi. Saddam da kendince bir hesap yapıyordu ama sarayındaki hesap meydana uymadı ve ABD Irak'ı işgal etti.
İşgalden belli bir zaman sonra da Irak'ta direniş başladı.
Direniş giderek büyüdü ve ABD Irak’ta tam anlamıyla batağa saplanmış oldu. ABD'nin dünyanın birçok ülkesinde yüz binlerce askeri var. (Türkiye’deki İncirlik işgal üssü gibi.) ABD tüm dünyaya yayılan bu askeri kuşatmasıyla gittiği her yeri kana ve gözyaşına boğuyor. Irak, Afganistan ve Somali başta olmak üzere İşgal ettiği ülkelerde ortalığı kan götürüyor. İlim ve fikir adamları öldürülüyor. Hastaneler bombalanıyor, ekonomi çökertiliyor, kadınlar kaçırılıp tecavüze maruz bırakılıyor, ardından öldürülüp bir kenara atılıyor. Şehirlerin kültürel ve tarihsel altyapısı yok ediliyor.
Bütün bu insanlık suçları doğrudan ya da dolaylı olarak işgaller ve postmodern darbelerle aşamalı bir şekilde gerçekleşiyor.
Birilerinin, ABD ile danışıklı döğüştüğü kabul edilsin ya da edilmesin, ABD'nin, bilerek
düşman edindiği söylensin ya da söylenmesin bunların çok bir önemi yok.
Bizler, bu küresel haydutlara, sapkınlara karşı direnişin neresindeyiz, öncelikle kendimize bu soruyu yöneltmeliyiz.
Küresel haydutlara karşı direnmiyorsak, direnişe destek veriyor muyuz?
Bu küresel haydutların elleriyle meydana gelen her kötülükten dolayı Allah’a bir hesap vereceğimizi unutmamalıyız.
Ve bunların bir gün gelip bizim evimizi başımıza yıkmayacağını, kadınlarımıza ve çocuklarımıza saldırmayacağını nereden bilebiliriz?
Bu sapkınlar yeryüzünde bozgunculuk ve fesat çıkarıyor, fakat buna rağmen kendilerini ıslah ediciler olarak dünyaya lanse ediyor/ettiriyor. Onlar bu dünyada
Kendi çıkarları için her şeyi yapabileceklerini, ceplerini doldurmak, petrol ve silah şirketlerinin karını artırmak, yeni bir seçim kazanmak için hiçbir değer tanımadan saldırılarına devam edeceklerini gösteriyorlar.
Buna karşılık biz ne yapıyoruz, asıl önemli ve belirleyici olan bu. Bizler Müslümanlar olarak görevlerimizi ne kadar yerine getiriyoruz, misyonumuz ve vizyonumuz ne?
Bu soruyu kendimize sormak ve cevabını bulmak zorundayız.
Geçtiğimiz günlerde Irak İslam Alimleri Şura Üyesi Amir El-İgaidi İstanbul’a geldi ve
Mazlum-Der İstanbul Şubesi’nde bir konferans verdi. Irak'ın savaştan önceki durumunu ve savaş sonrası olayların gelişim sürecini, iç yüzünü gören ve yaşayan şahidi olarak bizlere anlattı. Dinleyenlerin sorularını mümkün olduğunca cevaplandırmaya çalıştı.
Irak'taki son durumla alakalı olarak söylediği cümlelerden bazıları şöyle...
''Irak'ta ekonomik durum yıllarca süren ambargoya rağmen iyiyken, şimdi dışardan mal alınıyor.
Irakta savaşın başladığı günden bugüne üretimin yüzde sekseni durdu.
Sağlık hizmetleri savaştan önce ücretsizdi. Şimdi ameliyatlar imkânsızlıktan yapılamıyor, çok basit hastalıklar bile ölümle sonuçlanıyor.
Elektrik kesintileri doktorları çok zor durumda bırakıyor, doktorların birçoğu ülkeyi terk ettiler.
Irak, 1979'da BM'den okur yazarlık konusunda başarılı ülke sertifikası almıştır, şimdi okuma yazma oranı düştü.
Irak'ta ilim adamı ve mucit sayısı İngiltere'den daha fazla idi, bunların bir çoğu ya öldürüldü ya da ülke dışına kaçtı.
Irak'ın altyapısını tahrip edip, mimari dokusunu yok ettiler.
Irak AİDS’in olmadığı tek ülke iken, şimdi sadece güneyinde 70 bin AİDS hastası var.
Uyuşturucu yokken şimdi sokaklarda meşrubat satar gibi uyuşturucu satıyorlar.
500 binden fazla tarihi eser kaybolmuştur.
Bütün bunlar Irak'ın geçmişini, bugününü ve geleceğini yok etmek içindir.
Kürt devletinin kurulması meselesi, siyasidir, toplumsal bir hareket değildir.
Irak direnişi, ümmetin varlığını silmek isteyen zihniyete karşıdır.
Direnişin tek merkezden yönetilmemesi en büyük gücüdür.
Irak’ta direnişi ilk başlatan bir kadındır, üzerindeki el bombasını işgal güçlerinin üzerine yürüyüp patlatmış ve şehid olmuştur.
Bizim tespitlerimize göre savaş başladığından beri 22 bin civarında işgalci askeri öldürülmüş, 57 bini ise yaralanmıştır.''
Irak İslam Alimleri Şura Üyesi Amir El-İgaidi'nin söylediklerinin bir kısmı bu şekilde.
Bu küresel işgalcilere haydut değil de ne denilebilir ki.
Önce yüreklerimizi böldüler, sonra kardeşliğimizi, sonra dirliğimizi birliğimizi bozdular.
Ve bunun ardından enerjimizi birbirimize olan husumetlere harcadık ve zayıf kaldık.
Ve bir gün geldiler, devasa coğrafyamızı işgal ettiler ve yirmi iki parçaya böldüler.
Bizi birbirimize düşman ettiler. Sonra kendilerinden birilerini başımıza tayin edip çekip gittiler.
Ve bir zaman sonra tekrar geldiler. Şimdi bizi mahalle mahalle, sokak sokak,
mezhep meşrep, cemaat cemaat bölmek istiyorlar. Değil yirmi iki parça, paramparça etmek için çaba sarf ediyorlar. Bu konuda Müslümanlar olarak aklımızı başımıza toplayıp, Allah’ın ipine “topluca” sımsıkı sarılmaktan başka çıkar yolumuz yok. Müslümanları Şii-Sünni diye kamplara bölüp zalimlerin ekmeğine yağ sürmeye çalışan provokatörler ve cahillere fırsat vermemek de İslam ümmeti olarak bizlerin sorumluluğunda.
Çağdaş Firavunlar şunu iyi bilsinler ki; Ortadoğu, Rabblik iddiasında bulunan Firavun'la ona karşı çıkan Musa'ların karşılaştığı coğrafyadır.
Irak bunun yeni alanı, Musa'ların asaları, Firavun'un büyücülerini dize getirecek.
Irak’taki savaşın galibi direnişçiler olacak.
Gün gelecek, ABD birlikleri, körfez suları yarılacak ve denizin dibine gömülecek.
Tıpkı binlerce yıl önce Hz. Musa’yı ve beraberindekileri, Kızıldeniz'e kadar kovalayan
Firavun ve beraberinde ordusunun sulara gömülmesi gibi...
Ve göreceğiz inşaallah, yakın gelecekte istikbal İslam’ın, zafer Müslümanların olacak.